Günümüzde dünyada “demokrasinin durumu”, büyük ilgi ama aynı zamanda derin endişe uyandıran bir konu. Otuz yıl öncesinde hız kazanan demokratikleşme sürecinin sonuna mı gelindi? Dünyada demokrasiler çöküyor mu?
Uluslararası Siyaset Bilimi Derneği tarafından Temmuz ayında Brisbane’de (Avusturalya) düzenlenen ve dünyanın her tarafından binlerce siyaset bilimcinin katıldığı Dünya Kongresi'nde öncelikle bu sorular üzerinde duruluyordu. Kongrede demokrasinin geleceğine ilişkin hem kötümser hem iyimser bakış açılarını destekleyen kanıtlar, analizler, görüşler sunuldu.
Küresel eğilimler dünyada demokrasinin bir gerileme süreci içinde olmadığını gösteriyor. Demokratikleşme süreci yavaşlıyor, bazı yerlerde duruyor, bazılarında geriye gidiyor, ama küresel düzeyde düşüş değil tersine ilerleme var.
Şayet genel eğilim demokrasinin ilerlemesi yönünde ise kötümser bakış neden bu kadar sık dile getiriliyor?
Birinci neden, beklentilerle ilişkili. Çok sayıda otoriter rejimin “üçüncü demokrasi dalgası” sürecinde yıkılması, özgürlükçü demokrasinin evrensel siyasi rejim haline geldiği yönünde yaygın bir kanı oluşturmuştu. İyimser bakış geleceğe ilişkin beklentilerin de yükselmesine yol açtı. Günümüzde bu sürecin yavaşlaması ve bazı ülkelerde görülen geriye doğru gidişler demokrasinin geleceğine ilişkin olumlu beklentileri ve umutları önemli ölçüde sarstı.
İkincisi, olgun demokrasilerde otoriter ve popülist partilerin oylarını artırması, parlamentolarda güçlenmeleri, iktidar alternatifi olmaları, hatta bazı ülkelerde iktidara gelmeleri. Paralel olarak söz konusu ülkelerde demokrasinin kalitesinin düşmesi. Bu konuda iyi bir örnek, demokrasinin başlıca savunucusu iddiasında olan ABD’de, Trump’ın demokratik kurumları ve değerleri hedef alan mesajları, konuşmaları ve uygulamaları.
Üçüncüsü, demokratik olmayan ülkelerle demokrasiler arasındaki güç dengesinin değişmesi. Rusya dünyanın çeşitli bölgelerinde ABD ile yarışan etkili bir güç ve stratejik aktör haline gelmiş durumda. Çin dünyanın en büyük ekonomik gücü, yatırımcı ülkesi ve çok sayıda ülkenin ana ticaret partneri olma yolunda hızla ilerlemekte. Başta İran, demokrasi ile yönetilmeyen bazı ülkelerin ABD’ye kafa tutan tavırları tek kutuplu dünya algısını sarsmakta.
Nihayet, geri dönüşler yani bazı ülkelerde demokrasilerin otoriter rejimlere dönüşmesi. Bu konuda en çok örnek olarak gösterilen ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Dünyada “demokrasinin durumuna” ilişkin kapsamlı ve nesnel bilgiler elde edilebilecek çalışmaların başında IDEA International adlı kuruluşun yayınladığı rapor* geliyor.
Rapor sınırlı ve kapsamlı demokrasi kavramlarını ayrı ayrı ele alıyor. Sınırlı anlamda demokrasi, yani seçim demokrasisinde bir ülkede tüm partilerin özgürce yarışabildiği adil ve düzenli seçimlerin yapılıp yapılmadığına bakılıyor. Halihazırda ülkelerin üçte ikisinde var olan seçimli demokrasi sayısı küresel düzeyde artmış ve bu eğilim sürüyor.
Geniş kapsamlı demokrasi tanımında beş bileşen üzerinde duruluyor: Temsili hükümet; temel haklar; denge ve denetleme; kamu idaresinin tarafsızlığı; katılım.
Bu bileşenleri sırasıyla seçim demokrasisi, özgürlükçü demokrasi, sosyal demokrasi ve katılımcı demokrasi ile ilişkili olarak düşünmek mümkün.
Diğer yandan bir asır öncesine göre daha az şiddete ve can kaybına neden olmakla birlikte bazı ülkelerde otoriter rejimler hüküm sürüyor. Otoriterleşme ya da diktatörlük bir ülkede demokrasiyi ayakta tutan kurumların bulunmaması ya da siyasi iktidar tarafından tahrip edilmesi anlamına geliyor. Demokratik kurumların tahribatı, en basit ifadeyle yürütme gücünün kuvvetler ayrılığına son vererek yasama ve yargıyı kendine tabi kılması anlamına geliyor. Otoriter rejimlerde siyasi iktidarlar hukuku çiğniyor, siyasi hakları ve yurttaşlık haklarını kısıtlıyor ve medyayı/sivil toplumu baskı altına alıyor. Daha da önemlisi özgür seçim ortamını tamamen yok etmese de kısıtlıyor.
Araştırmalar demokratikleşme sürecinde küresel düşüşün olmadığını, son yıllarda yavaşlasa da, ilerlediğini gösteriyor. Nitekim 2005’ten bu yana 24 ülkede geriye gidiş ve 39 ülkede demokrasiye geçiş olmuş. Diğer yandan 1975’ten sonra demokrasiye geçen ülkelerin çoğunda halen demokrasi hüküm sürüyor. Seçimli demokrasilerin sayılarındaki artış özellikle dikkat çekici; bu ülkelerin sayısı 1975’den bu yana 46 ülkeden (yüzde 30) 132’ye (yüzde 68) çıkmış.
Kapsamlı demokrasinin beş bileşeninden dördünde ilerleme kaydediliyor; temsili hükümet, temel haklar, denge ve denetleme ve katılım. Yalnızca tarafsız kamu yönetimi konusunda ilerleme yok.
Alt bileşimler itibarıyla eğilimler ise şöyle.
Temsili hükümet alanında belirlenen üç alt bileşen adil seçim, siyasi partilerin özgürlüğü ve seçilmiş hükümet. Siyasi sistemin tüm partilerin iktidara erişimine açık olması, yani rekabetçi, düzenli ve dürüst seçim yapılması. Dünyada genel eğilim siyasi partilerin önündeki engellerin azalıyor olması yönünde. Aksi, seçimlere hile karışması, siyasi iktidarın seçimleri etkileyecek manipülasyonlar yapması, muhalefet partilerinin kaynaklara (para, kamu iletişim araçları vb.) erişiminin güçleştirilmesi.
Temsili hükümet bileşeni itibarıyla en belirgin ilerlemeler Angola, Kongo, Gine, Haiti, Kırgızistan, Nepal, Nijerya, Sudan, Tunus’ta görülüyor.
En büyük gerilemelerin görüldüğü ülkeler ise Bangladeş, Burundi, Suriye, Tayland ve Türkiye.
Temel haklar alanında değerlendirilen alt bileşenler adalete erişim, yurttaşlık hakları, toplumsal haklar ve eşitlik. Bu haklar siyasi eşitliği ve halkın iktidar üzerindeki denetimini mümkün kılıyor.
Temel haklar konusunda gerileme öncelikle şu alanlarda beliriyor: Yurttaşlık ve siyasi hak ihlalleri; medyanın baskı altına alınması; muhalefete baskı; kaynak dağıtımında ayrımcılık: adalete erişimin kısıtlanması; toplumsal kutuplaşma ve çatışma ortamı.
Temel haklar konusunda sınırlı da olsa ilerleme görülüyor.
Özü itibarıyla ve önemli ölçüde gerilemenin göründüğü ülkeler: Burundi, Tayland, Ukrayna, Yemen ve Türkiye.
Denge ve denetlemenin başlıca unsurları arasında yer alan etkin parlamento, bağımsız yargı ve medya özgürlüğü; siyasi iktidarın demokratik kurumlarla sınırlandırılması ve gücün kötüye kullanılmasının önlenmesi bakımından önemli. Otoriter rejimlerde ise yargı bağımsızlığı ile parlamentonun yasama ve denetleme gücü zayıflatılıyor ya da ortadan kaldırılıyor. Dış ve iç güvenlik gerekçeleriyle yürütmenin gücü sürekli artırılarak güç tek merkezde toplanıyor.
Denge ve denetleme konusunda tüm alt alanlarda küresel ilerleme kaydediliyor.
En önemli kayıplar Burundi, Ekvator, Makedonya, Nikaragua, Tayland ve Türkiye. Bu alanda Türkiye’deki gerileme örnek olarak gösteriliyor.
Demokrasinin gereği olan yansızlık ilkesinin yerine getirilmesi için gerekli olan üç temel koşul; yolsuzlukla etkin mücadele, yönetimde şeffaflık ve öngörülebilirliğin sağlanması. Ve bunların gerçekleşmesi için hukukun üstünlüğü, devletin kanunlara uyması, vatandaşlar arasında ayırım yapmaması. Aksi halde söz konusu olan yönetimin keyfileşmesi, kayırmacılık ve ayrımcılık.
Bu konuda küresel düzeyde ilerleme sağlanamamış.
Bununla birlikte kamu yönetiminde yanlılık, yolsuzluk ve keyfileşmenin en hızlı olarak arttığı ülkeler Macaristan, Madagaskar, Moritanya, Suriye, Venezuela ve Türkiye.
Değerlendirme üç tür katılım üzerinden yapılıyor: Seçimlere katılım, sivil toplum katılımı ve yerel katılım.
Düşüş yaşayan ülkeler Arnavutluk, Azerbaycan, Sırbistan, Tayland ve Türkiye. Seçimlere katılım düzeyi yüksek olmakla birlikte sivil toplum katılımının engellemesi bakımından Türkiye yine örnek ülke olarak gösteriliyor.
Türkiye için çıkartılabilecek dört önemli sonuç var.
Birincisi, seçim demokrasisi konusunda dünyada belirgin bir ilerleme olurken, yetmiş yıla uzanan deneyimine, geleneğine rağmen Türkiye seçim demokrasisine sahip olan ülke niteliğini yitiriyor.
İkincisi, kapsamlı demokrasi konusu... Demokrasinin beş boyutunun hepsinde birden düşüş gösteren tek ülke var, o da Türkiye. Türkiye’yi bir basamak geriden Tayland ve Burundi izliyor.
Üçüncüsü, Türkiye için umut veren bir saptama... Bazı demokrasiler otokrasiye dönüşüyor ama bu süreç genellikle çok uzun ömürlü olmuyor. Seçimli demokrasi geleneğine sahip olan ülkeler çok uzun olmayan süreler içerisinde demokrasiye dönüş sağlayabiliyor.
Dördüncüsü, demokrasi mücadelesi... Üç önemli unsurun altı çiziliyor. Birincisi demokratikleşme için yurttaş katılımının artırılması. İkincisi, koşullar ne kadar elverişsiz olursa olsun siyasi partilerin ve muhalefet kurumlarının güçlendirilmesi. Ve üçüncüsü, güçlü ve etkin liderlik...
* International IDEA (2017), The Global State of Democracy, First Edition (www.idea.int).