Geçtiğimiz hafta Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, aylardır kendilerinden haber alınamayan ve haklarında etkin bir soruşturma yürütülmeyen kayıp yurttaşlara ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından yanıtlanması istemiyle soru önergesi verdi. Henüz cevap gelmedi. Kerestecioğlu, “90'lı yıllarda yaşanan zorla kaybetme vakaları ve faili meçhul cinayetlerde yakınlarını yitiren yurttaşlar onlarca yıldır sevdiklerinin akıbetini sormaktadır. Ailelere cevap verilmediği gibi protesto ve gösteri hakları da kısıtlanmaktadır. Son yıllarda kaçırılma ve kayıp vakalarına yenileri eklenirken, kayıp yurttaşları bulmak adına etkin bir soruşturma yürütülmemektedir,” diyordu basın toplantısında. Gülistan Doku, Hürmüz Diril, Mehmet Bal, Yusuf Bilge Tunç ve Hüseyin Galip Küçüközyiğit… İsimler listesi uzayıp gidiyor. Küçük bir düzeltme: Yaklaşık bir yıldır kendisinden haber alınamayan Hüseyin Galip Küçüközyiğit, geçtiğimiz hafta birdenbire Sincan Cezaevi’nde ortaya çıktı, tıpkı 2018’de Lübnan’dan kaçırılarak Türkiye’ye getirilen ve altı ay boyunca nerede tutulduğu bilinmeyen Ayten Öztürk gibi. Kaçırıldıktan sonra bir şekilde bırakılanların ortak açıklamaları, alıkondukları süre içinde yoğun işkenceye maruz kaldıkları yönünde. Resmî açıklamalarda göre ise, Türkiye’de kesinlikle işkence yok, söylenenler koca bir yalan!
Sayıları az olsa da hak savunucu milletvekillerini bir yana bırakırsak, TBMM tarihinde işkence ile mücadelede en kayda değer milletvekili, Demokratik Sol Parti Aydın Milletvekili Doktor Sema Pişkinsüt’tür herhalde.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Pişkinsüt, 1998 yılı Şubat ayında Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'nde yaptıkları inceleme sonucu hazırlanan raporu basına aktarırken, 267 çocuk mahkûmla görüştüklerini ve bu görüşmelerde ve hazırlık soruşturması sırasında karakollarda yapılan kötü muamelenin gündeme geldiğini anlatmıştı. Görüşmelerde elde edilen bilgiler ışığında komisyon üyeleri İstanbul'da birkaç karakolda inceleme yapmış ve çocukların anlattıkları işkence aletlerinin tamamını bulduklarını söylüyordu. Pişkinsüt, "Bir karakolda askı denilen kötü muamele aletini bulduk. Bu delili, Alt Komisyon raporu içinde değerlendireceğiz. İçişleri ve Adalet bakanlıklarından da gereğini yapmalarını isteyeceğiz," diyordu. Bakanlıkların yaklaşık iki yıl sonra verdiği cevabı birazdan anlatacağım ama öncesinde küçük bir not daha aktarayım.
Pişkinsüt, 10 Mayıs 1998’de de Muğla Armutalan Karakolu’nda yaptıkları incelemede "bir falaka, Filistin askısı, manyetolu bir siyah telefon" daha bulmuştu. Pişkinsüt’ün şikâyeti üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü müfettişlerince bir tahkikat yapılmış ve "yapılan inceleme sonucunda yeterli delil elde edilemediğinden” soruşturmaya gerek görülmemişti. Geçen sefer işkence aletlerine el koymadığı için soruşturmanın kapatılmasından ders çıkaran Pişkinsüt bu sefer ders almış olarak, İstanbul’daki karakollarda bulduğu işkence aletlerini “karakoldan teslim tutanağı”yla almış ve Meclis’e getirmişti. Pişkinsüt, karakol görevlilerine bu aleti nerede kullandıklarını sorduğunda, “ilk defa gördükleri” yanıtını almıştı. Kendi gözümle o tutanağı görmediğim için, hep merak etmişimdir karakol amirinin tutanakta ne yazdığını: “Çok amaçlı bir falaka, bir Filistin askısı, bir manyetolu telefon…”
Pişkinsüt’ün İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olduğu dönemde hazırladığı, sonrasında da takipçisi olduğu işkence raporu ile ilgili açıklama ise yaklaşık iki yıl sonra, yine kendi partisinden ve o sırada Adalet Bakanı olan Hikmet Sami Türk’ten geldi. 1997'de kurulan üçüncü Yılmaz Koalisyon Hükûmeti'nde DSP'den İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı, 1999'da kurulan dördüncü Ecevit Hükûmeti’nde Millî Savunma Bakanı ve 1999'da kurulan beşinci Ecevit Hükûmeti'nde de Adalet Bakanı olan Türk, işkence iddiaları için kısaca, “Külliyen yalan,” diyordu.
Raporlarda yer alan kaba dayak, falaka, Filistin askısı, elektrik verilmesi, ters askı, cinsel taciz gibi birçok işkence iddiasıyla ilgili çeşitli illerdeki cumhuriyet başsavcılıklarınca takipsizlik kararı verilmişti. Adalet Bakanlığı’na göre, rapor tamamen yanlış bilgilerle doluydu. Mesela, Batman Raporu'nun on altıncı sayfasında "tutuklu 11" olarak kodlanan ve Mardin Alay Komutanlığı’nda on üç gün boyunca askıya alındığını, elektrik verildiğini ve birçok işkence gördüğünü anlatan kişi aslında hiç yoktu! Jandarma yetkililerinin, “Bize böyle biri gelmedi,” demesi yetmişti Adalet Bakanlığı’na.
Batman, Tunceli, Şanlıurfa, İstanbul, Erzurum ve Elazığ'da tutuklu ve hükümlülerin iddialarıyla açılan soruşturmaların tamamında savcılıklar takipsizlik kararı vermişti.
Pişkinsüt’ün Meclis’e getirdiği falakaya ne mi oldu, tıpkı o da binlerce sayfa tutan dokuz ciltlik rapor gibi, TBMM’nin en derindeki odasının en karanlıktaki noktasına konulup üzeri kilitlendi.