İstanbul, 2021'e pandemiye ek olarak ekmek savaşıyla girmişti. Yeni Halk Ekmek büfelerinin açılmasını kim engelliyor kavgasının cevabını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) meclis toplantısının canlı yayınında almıştık. Gerçi AKP-MHP ittifakı İstanbulluların yayınları yanlış anladığını iddia etmişti ama alıştığımız için bunun üzerinde çok duran olmadı. Aradan bir ay geçmeden bu kez de İstanbul Ekmek Üreticileri Derneği'nin (EKÜDER) 4 Şubat'ta İstanbul Valiliği İdare ve Denetim Müdürlüğü'ne bir şikayet dilekçesi verdiğini ve İBB'ye bağlı İstanbul Halk Ekmek (İHE) Anonim Şirketi'nin faaliyetleriyle ekmeği siyasete alet ettiğini iddia ettiği ortaya çıktı.
EKÜDER'e göre, İHE, kamu imkanlarını kullanarak sokak ve caddelere yerleştirdiği büfelerde ekmek satarak haksız rekabete neden oluyor. Dilekçede bir bölüm var ki, evlere şenlik. İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki karne dönemiyle bugün karşılaştırılıyor: "1940'lı yıllarda ekmeğin karneye bağlanması ile tarihe geçenlerin halefleri sokaklarda seyyar ekmek satışı yaparak seleflerinin yolundan gitmekte olduklarını gösterdi…" Söyle geç, nasıl olsa inanan çıkar.
Bu arada yeniden hatırlatmakta yarar var: İstanbul'da üretilen ekmek pastasının sadece yüzde 6'sını Halk Ekmek üretiyor. Kısaca EKÜDER, İBB'ye, ekmeğinizi bizim bakkal ve market zincirlerimizde satın, gerekirse "askıda ekmek" uygulamasıyla biz ortada görülmemesi gereken yoksullara bedava ekmek veririz diyordu. Haksız da değiller, hoş bir şey mi yani açların böyle ortalığa dökülmesi, kendilerini göstermek suretiyle ruh durumumuzu bozması!
Halk Ekmek'in tarihine baktığımızda ilginç bir vakayla karşılaşıyoruz: 1975 İstanbul Belediyesi grevi -o tarihte henüz büyükşehir yasası çıkmamıştı. İktidarda Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyetçi Güven Partisi'nin oluşturduğu Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti vardır. CHP'li İstanbul Belediyesi, Milli Cephe Hükümeti'nin hedefindedir. Merkezi idarenin belediyeye yapması gereken ödemelerin hiçbiri yapılmaz. Maaşları aylarca ödenemeyen belediye işçilerinin önünde grev dışında bir seçenek kalmamıştır. Bugün Ak Partili siyasetçilerin bonkörce kullandığı "İstanbul çöp dağlarıyla kaplıydı!" özlü anlatımı işte bu dönemden kalmadır.
Halk Ekmek fabrikası inşaatına denk gelen bu dönemde, işçiler tüm işlerin durdurulmasına kıyamadıkları için, kısmî bir direniş yöntemi geliştirirler. Maaşlarını almak için buldukları yöntem, Hesap İşleri Müdürlüğü'nün önünü işgal ederek paranın sadece girmesine olanak verip, çıkmasını engellemektir. Amaç, alacakları kadar paranın birikmesini sağlamaktır.
Daha önce başlanıp yarıda kalan Halk Ekmek fabrikasının inşaatının devam etmesi için ise müteahhitle yapılan anlaşmanın en önemli şartı "bu kez" ödemelerin aksamamışıdır. Peki işçiler hesap işlerinin önünde beklerken bu ödeme nasıl yapılacaktır?
Belediye Başkanı Reha İsvan çözüm sürecini şöyle anlatıyor: "Sendika temsilcilerini çağırdım ve alacaklı olduklarını, ama aynı zamanda bu şehrin insanları olduklarını söyleyip, fabrikanın ne kadar yararlı olacağını anlattım, ekmek fabrikasıyla ilgili ödemeler için ambargoyu kaldırmalarını istedim. Temsilciler isteğimi yerinde buldular ve yalnız ekmek fabrikası için ambargoyu kaldırdılar. Yani temsilciler, hakları olan gecikmiş ücretlerini almayı daha da geciktirerek, ekmek fabrikasının ödemelerinin gününde yapılmasına katkıda bulunmaya, tüm işçiler adına karar verdiler."
1975'te Halk Ekmek'in İstanbul'un ekmek ihtiyacının yüzde 15'ini karşılaması planlanıyordu. Aradan geçen 46 yılda yoksul kesimin nüfus içindeki oranının hızla yükselmesine rağmen Halk Ekmek üretiminin artırılması gerekirken yapılmadı -ya da yapılamadı mı? Bu kadar kargaşa ise sadece yüzde 6 için.