Havayı seçim kokusu sardığında halk olmaktan çıkıp seçmen statüsüne yükselmenin verdiği doyumu hiçbir şey vermiyor. Seçim yaklaşıyor mu, al sana asgari ücret zammı, sosyal yardımlar… Bu kadar düşünülmek, haklarının bu kadar korunması insanın içini kıpır kıpır yapıyor. Kuşkusuz avantajları sağlayanlar iktidardakiler, ayak direyenler ise muhalefettekiler! Muhalefet dediğin hep vaat, hep vaat…
İstanbul'un toplu taşıma zamları bir aya yakın zamandır gündemi ziyadesiyle meşgul ediyordu. Hükümetlerle muhalefet partilerinin yönettiği belediyeler arasında bitmek tükenmek bilmeyen savaşta, tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de ulaşım ilk elde kullanılan silahlardan biri. Daha on beş gün önce, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) son akaryakıt zamlarından (hangi son?) sonra, toplu taşımada 10 milyarlık sübvansiyon yapmak zorunda kaldıkları gerekçesiyle toplu taşımada yüzde 50, servis ücretlerinde yüzde 40 zam talebi UKOME'de Cumhur İttifakı ortaklarının oylarıyla reddedilmişti. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu son derece kızgın, "İETT ve İSKİ'yi batırmak istiyorlar. Gözleri kararmış," diye değerlendiriyordu taleplerinin reddedilmesini.
Karşılıklı kim halkı daha çok düşünüyor tartışmaları arasında nihayet önceki gün İBB'nin zam talebi kabul edildi. Yüzde 40'lık zammın ardından Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, "Toplu taşımaya zam yapılıyor. Çok yanlış bir şey," açıklamasını yaptı. Ancak bu arada İstanbul'da Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı Marmaray'a da yüzde 40 oranında zam yapıldı ama bu onların suçu değil tabii ki.
İstanbul'da bir türlü çözülemeyen ulaşım sorununa bakıldığında iktidar-muhalefet ilişkisinin kilitleme özelliğinin en iyi örneği, "vali masası" vakası. 1973'de yüzde 63,6 gibi rekor bir oyla belediye başkanı seçilen Ahmet İsvan'ın ilk yaptığı işlerden biri, Turgut Cansever, Necat Erder ve Atila Alpöge'yi danışman olarak atamak olur. Atila Alpöge ile birlikte belediye bünyesinde ilk kez bir ulaşım birimi kurulur ve kentin trafik sorunları ele alınır. Bu arada hatırlatmakta yarar var, Türkiye'nin ilk tercihli yolu olan Levent-Taksim tercihli otobüs yolunu planlayan, İstanbul'un ilk ulaşım uzmanı da Alpöge'dir.
Üç uzman çalışmaya başlar. Cansever ve Erder'e birer masa bulunur ama Alpöge'nin oturup çalışacağı bir masası yoktur. İlk iş, Devlet Malzeme Ofisi'ne yazı yazılır. Uygun masa olmadığı cevabı gelir, birkaç kez daha talepte bulunulur ama cevap olumsuzdur. Sonunda yüz yüze görüşmeler yapılır ve uygun bir masa bulunur. Ancak İsvan masayı yine de alamaz çünkü masa "vali masası"dır ve her ile bir vali masası tahsis edilmiştir. İsvan defalarca Devlet Malzeme Ofisi İstanbul Müdürü ile telefon görüşmesi yapar. Bulunan sonuç, eğer İstanbul valisi masa istemiyorsa, masa belediyeye verilebilirdir. İş valilik iznine gelince, bu kez devreye içişleri bakanlığı girecek demektir. İktidarda Adalet Partisi, belediyede CHP olunca bu süreç de epey uzar. Sonuçta İsvan, Alpöge'ye vali masasını yarı canından olarak da olsa almayı başarır.
Türk Hava Yollarında planlama müdürlüğünden İsvan'ın ısrarı üzerine ayrılarak belediyede çok daha dezavantajlı koşullarla gelen Alpöge, pek çok proje ve uygulamaya imza atar o masada. Sonra gün gelir 12 Eylül 1980 askeri darbesi olur. O sırada İBB Başkanı Aytekin Kotil'dir ve askerler tarafından görevden alınır ve yerine uygun bir paşa ve onun kurmay kadrosu getirilir. İsvan'ın danışman kadrosu ise uygun kadroları bakanlık tarafından onaylanmadığı için işçi kadrosuyla işe alınmıştır. Paşalar, mezbaha müdürlüğünde uzman sığır kesici kadrosundaki Turgut Cansever ile mecralar müdürlüğünde uzman işçi kadrosundaki Atila Alpöge'ye iş çizmelerini göndererek esas vazifelerine yani sığır kesmeye ve fosseptik temizlemeye dönmelerini emreder. Neden diye sormak saçma, çünkü yapabiliyorlar!
Hak sahibi olmak için seçim dönemlerini beklemek gerçekten zor.