Haritalar değişir, sınırlar değişir, büyütülecek bir şey yok. Gerçi Türkiye tarihine bakınca sanki seçimlerle idari yapı değişikliklerinin bir bağlantısı varmış gibi geliyor insana bir anlığına ama sadece bir anlığına!
"Diyarbakır ili, Kulp ilçesi, Alaca Mahallesi'nde Şenyayla olarak bilinen, Muş-Diyarbakır il sınırı olan Berroşk Komları, Gencuk ve Misur derelerinin kesişim noktasından Billur Deresi'ni takiben Pizar Tepe, 2047 rakımlı Kartal Tepe, Seğla Tepe, Gelyememi Deresi, Vorikamera Tepe güney eteklerinden Muhammetemin Deresi'nden Orta Deresi'nin dere yatağını takiben Murat Nehri ile birleştiği yer arasında kalan bölgenin Muş iline bağlanmasına 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 2'nci maddesi gereğince karar verilmiştir" deniyordu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı 3677 sayılı kararda. Şenyayla, Tekirdağ'a bağlanmıyor sonuçta, herkes yine oturduğu yerde oturuyor.
2016'da da Hakkâri ve Şırnak'ın il olmaktan çıkarılıp, yerlerine Cizre ve Yüksekova merkezli ve aynı isimde iki il kurulması gündeme gelmişti. TBMM'ye gönderilen tasarıda kurulacak iki ilin yeni isimleri bile konulmuştu; Hakkâri için önerilen Çölemerik ismi kentin eski adı Kürtçe Colemerg'den; Şırnak için önerilen Nuh ismi de kentin eski adı olan Şehr-i Nuh'tan geliyordu.
Cumhuriyet'in ilanından sonra il yapılan Hakkâri 1933 yılında da ilçe yapılarak Van'a bağlanmış, 1936'da yeniden il yapılmıştı. Şırnak ise 16 Mayıs 1990 yılında Siirt ilinden ayrılarak Türkiye'nin 73'üncü ili olmuştu.
Oysa bazı kötü niyetliler kararı, "Gerrymandering" (bir partinin seçim kazanması için seçim bölgelerinin değiştirilmesi) olarak değerlendiriyor. Onlara göre, "Gerrymandering başladı. Bundan böyle birçok il ve ilçe sınırının değiştiğini görebiliriz. Dar bölge simülasyon çalışmalarının bittiğini ve milletten gizli ve kanunsuz uygulama hazırlıklarına geçildiğini düşünmek için çok neden var!" Oysa belki de Cumhurbaşkanı çok eski bir geleneği yaşatmak istemiştir sadece.
İdari yapılar üzerindeki değişikliklerin kuşkusuz en ünlüsü Kırşehir'in bir gecede il olmaktan çıkarılıp ilçe yapılması. Türk siyasi tarihinin en ilginç karakterlerinden biri olan Osman Bölükbaşı, Millet Partisi'nin (MP) 1954'te kapatılmasından sonra arkadaşlarıyla birlikte Cumhuriyetçi Millet Partisi'ni (CMP) kurar. Bölükbaşı, 1950 seçimlerinde MP'den Kırşehir'den tek milletvekili olarak Meclis'e girer. Ülke çapında büyük bir başarıyla üst üste seçimleri kazanan Demokrat Parti (DP) tüm gayretine rağmen ne Bölükbaşı'nın ne de Kırşehir'in direncini kıramaz. Bölükbaşı'nı hapse atmak, partisini kapatmak, Kırşehir'in genel bütçeden payını azaltmak gibi rutin işlemler başarılı olmayınca DP bu kez eski bir geleneği devreye sokar ve Kırşehirlileri ikna etmek için ili bir gecede (20 Temmuz 1954) il olmaktan çıkarıp ilçe yapar. Başbakan Adnan Menderes, tepkilere karşı şu veciz açıklamayı yapar:
"Kırşehir faciası diyorlar. Eğer memlekette ilçe olmak bir facia ise, hemen söyleyeyim ki, memleketimizde halen 500 ilçe vardır. Bu duruma göre onlar da facia içindedir."
Kırşehir'in cezası 1957 seçimleri öncesine kadar devam eder. Belki akıllanmışlardır umuduyla, Kırşehir tekrar il yapılır. Gerçi eskiye oranla biraz küçülmüştür: Hacıbektaş, Avanos, Kozaklı ilçeleri, karardan önce, "Bizi Niğde'ye değil de Kırşehir'e bağlayın" demek için gelen Nevşehirlilere, ilçeleri il yapılarak onlara bağlanmıştır. Ancak sonuç değişmez, 57 seçimlerinde Kırşehir'de CMP yüzde 62, DP yüzde 25, CHP de yüzde 11 oy alır.
Adıyaman da DP parti döneminde statüsü değişip ilçeden ile terfi eden yerleşim bölgelerinden. Tanzimat'tan sonra yapılan idari düzenlemelerle Adıyaman, 1841'de kaza, 1849'da Diyarbakır'a, 1859'da Malatya'ya bağlı sancak, 1883'te de Ma'mûretü'l-Azîz'e (Harput) bağlanır. Adıyaman (o zamanki adıyla Hısnımansûr), 1923'te ise Malatya'nın ilçesi yapılır.
DP dönemi, yeni il-ilçe yapılanmasının en yoğun olduğu dönemdir. Adıyamanlılar da şanslarını denemek için Ankara ve Başbakan Adnan Menderes'e yoğun bir ziyaret trafiği başlatırlar. Heyetin ilk teması 1953'te Ankara'da, havaalanında Adnan Menderes'le olur. Heyet başkanı Zeki Adıyaman, Menderes'e, "Güler yüzünü, açık alnını görmeye, Adıyaman'ın vilayet emrini almaya geldik" diye başlar konuşmasına. Menderes yaklaşımdan memnun, İstanbul gezisi dönüşünde ilgili komisyonlarla gerekli görüşmeleri yapacağını ve "inşallah hayırlı haberi" vereceğini söyleyerek heyetle vedalaşır. Ankara'ya gelmişken bu kadar kısa bir görüşme tabii ki kesmez heyeti, ardından TBMM Başkanı Refik Koraltan ile görüşürler. Koraltan heyete, "Eğer seçimlerde bütün Adıyamanlılar reylerini DP'ye verirse Halk Partisine tek rey vermezlerse seçimlerden sonra Adıyaman'ın vilayet olması mukadderdir" der. Ancak bu söz pek şık olmamıştır, çünkü heyette CHP'liler de vardır. Her ne kadar Koraltan durumu fark edince, "Latife ediyordum!" dese de heyetin birtakım üyeleri kalbi kırık ayrılır toplantıdan.
22 Haziran 1954'te Adıyaman il olur ve 1957 seçimlerinde DP yüzde 49, CHP yüzde 37 alır.
1933'te il olmaktan çıkartılıp Giresun'a bağlı ilçe yapılan Şebinkarahisar belki de idari değişiklikler tarihi içindeki tekrar il olma konusunda en kararlı ancak en şanssız ilçe. Şanssızlığı, Belediye Başkanı Dizdaroğlu Sabit Efendi ile Belediye Katibi Dervişoğlu Mehmed Efendi ve liva mutasarrıfı Mustafa Efendi'nin topu topu iki yıl kentte görev yapmasıdır. Söylentiye göre, mutasarrıfa Deli Mustafa Paşa da deniyor, tabii arkasından.
Teorik olarak mutasarrıfın görevi, vergilerin toplanması, altyapının bakımı ve onarımının yapılması, afet anında halkın ihtiyaçlarının karşılanması, sancakta görev yapacak idareci ve personelin atanması için yazıların yazılması, esnafın sattığı mallarla ilgili narh konulması kısaca pek çok askeri, idari ve ekonomik işlerdir. Ancak bizim mutasarrıf bu işlerle ilgilenmediği gibi belediye başkanı ve yardımcısının kentin kasasında ölülere kefen alacak kadar bile para bırakmadan lüplemesine de göz yumar. Sonunda halk sadrazamlığa ardı ardına dilekçeler göndererek kendilerini bu yiyicilerden kurtarmalarını ister. Gelen müfettişler Şebinkarahisar'dan önce Giresun'a uğrarlar. O sırada Giresun Belediye Başkanı Kaptan Yorgi'dir (başarıları nedeniyle tam 19 yıl bu görevi sürdürür.)
Müfettişlerin raporlarına göre, Giresun'un emsallerinden çok farklı olarak dikkat çekici bir şekilde imar edilmiş, temizliği, tertip ve düzeni çok iyi, eğitim faaliyetleri başarılı, ayrıca beldenin üç bin liradan fazla gelir kaynağı vardır. Belediye gelirleri oldukça fazla kira geliri getiren emlak ve akar vardır. Hatta belediye gelirlerinden hükümet konağı inşa edilmiştir.
Giresun örneğinden sonra Şebinkarahisar'a gelen müfettişler, Deli Mustafa Paşa'nın atanmasından sonra geçen iki yıl içinde kente kurtarılacak bir şeyin kalmadığını görürler. Altyapı çökmüş, sokaklar çizmeyle gezilecek kadar pis, binalar yıkık döküktür. Oysa görevden alınan eski Belediye Başkanı Hacı Mehmet Efendi kasa fazlasıyla belediyeyi devretmiştir. Buna bir de Giresun-Karahisar yolu için merkezden gelen paranın müteahhitlerle anlaşarak sahte hak edişlerle zimmete geçirilmesi de eklenmiştir. Parayı yemişlerdir ama yolun da yapılması gerekmektedir. Üçlü, bunu da köylüleri zorla çalıştırarak çözmüşlerdir. Uygun bir komisyon karşılığında belediyeye ait araziler ihalesiz satılır. 1894'te önlem alınmadığı için çıkan yangında hükümet konağı dâhil önceki belediye başkanının yaptırdığı belediyeye ait binalar da yanmıştır. Bunu bir nevi kayyum atanan bugünün belediyelerinin hali gibi düşünebiliriz.
Mustafa Kemal, 1924'te kente gelir, bu yıkık dökük kente yetkililerden bilgi alır, bir iki gün kaldıktan sonra Giresun'a devam eder. Şebinkarahisar 1933'te il olmaktan çıkartılır ve Giresun'a bağlı ilçe yapılır.
İşte o günden bu yana Şebinkarahisar tekrar il olmaya çalışıyor.