İki gündür 2 milyon 291 bin 754 hanede bayram havası esiyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, şubat ayına ilişkin kısa çalışma ve işsizlik ödeneği ödemelerinin 5 Mart'ta hesaplara yatırılacağını duyurduğundan itibaren bir heyecan sarmıştı hepsini. Şaka değil, en düşük bin 420, en yüksek 2 bin 840 lira para ödendi, hem de tek seferde! 2020 sonu itibariyle pandemi nedeniyle izne çıkartılan 2 milyon 291 bin 754 kişi işte bu sevinçli haberle havalara uçuyor şu saatlerde. Gerçi açlık sınırı 2 bin 652, yoksulluk sınırı ise 8 bin 638 lira ama neyse. Resmi hesaplardaki gibi haneler eğer dört kişilikse, mutluların sayısı da 9 milyon 167 bin 16 kişi oluyor. 82 milyonluk ülke nüfusuyla kıyaslanırsa hiç de küçümsenecek bir rakam değil bu!
"Pandemide işsiz kalan otel çalışanı, marketten aldığı ekmeğin parasını ödemediği için market çalışanları tarafından yakalanarak yere yatırıldı. Yere yatırılan işsiz genç Kerim Ç., 'Devletten yardım gelmedi. Şimdi de iş bulamadım. Aç kaldım, mecbur kaldım' diyerek isyan etti." (Yaşar Usta, Tw: @yasarustaportal)
HDP Ekonomi Komisyonu'nun hazırladığı Yoksulluk Raporu'na göre, "ülkede en az 20 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Bu rakam işten çıkarılanlarla birlikte 30 milyona yükseliyor." Ne o öyle, ekmek kuyruklarına girip "yoksulum, açım" ifşaları, kendinden daha kötü durumdakileri düşünüp biraz da kanaatkâr olmalı insan!
Bir yıla yaklaşan pandemi yasaklarından sonra neyse ki ülke kırmızıdan turuncuya döndü de iş yerleri açılmaya, normalleşmeye başladık. Müzisyenler, çiçekçiler, gündelikçiler, seyyar satıcılar kısacası eskiden de sistem dışında olanlar yine şeffaf, yine görünmez ama yeni bir kırmızıya kadar sigortalılar eski mutlu günlerine dönebilecek. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu 1806 Adalet Fermanı ile Mısır vilayetinde ücretleri düzenlemeye çalışırken o sıralarda 30 bine yakın Afrikalı köle İstanbul civarında tarlalarda çalıştırılıyormuş, hem de karın tokluğuna, onların sesi çıkıyor muydu? Herkes haline şükretsin.
TÜİK verilerine göre -ayrıntı vermiyor, acaba bu veriler de devlet sırrı mı?-, Türkiye'de 27,7 milyon kişi istihdam ediliyormuş. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi'nin (DİSK-AR) 2019 yılında yayınladığı raporla bu 27,7 milyonu birleştirince, çalışanların yaklaşık üçte birinin, 10 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığını öğreniyoruz. Son bir yıldır çıkan haberlerden Pandemiyi fırsata çeviren "bazı" işverenlerin ücret konusunda pandemi öncesi (PÖ) ve pandemi sonrası (PS) olarak yeni bir uygulama geliştirdiği anlaşılıyor. "Bazı" işverenlerin, PS dönemde çoğunlukla asgari ücret ve altı uygulamasına gittiğini duyuyoruz, elbette bir gün bunun da raporlaması yapılır. Ancak elimizdeki şu kırık dökük verilerle bile artık Türkiye'de büyük çoğunluğun asgari ücret eşitliğinde buluştuğu görülüyor. Eşitlikse eşitlik, bir yerden başlamak gerek.
Türk-İş verilerine göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.651,87 lira; gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 8.638,02 lira; bekâr bir çalışanın 'yaşama maliyeti' ise aylık 3.222,48 lira.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Selçuk'un, "Açıklanan asgari ücret kasım ayı enflasyonunun 7 puan üzerindedir. İşçimizi enflasyona ezdirmeyeceğimize dair sözümüzü bir kez daha tutmuş olduk," diye müjdelediği brüt 3 bin 577 lira 50 kuruş, net 2 bin 825 lira 90 kuruşluk asgari ücretin yarattığı mutluluk dalgası hala sıcaklığını koruyor. Tek sorun, sıcak hava dalgasının dört kişilik -bu arada, en az üç çocuk durumu ne olacak, TÜİK bu noktayı neden atlıyor?- ailede bir kişinin yarım yamalak ısınmasına ancak yetiyor olması.
Aslında yasalara bakıldığında böyle bir sonuca çok da şaşırmamak gerekiyor. Türkiye her ne kadar asgari ücrete ilişkin 26 ve 99 sayılı ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmelerini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni (1948), Avrupa Sosyal Şartı'nı (1989) onaylamış olsa da imzalamadığı ya da şerh koyduğu maddelerle asgari ücreti belirlerken ailenin değil, sadece çalışanın ihtiyaçlarını baz alma "avantajına" sahip.
Türkiye'nin 1989'da imzaladığı Avrupa Sosyal Şartı'nın asgari ücreti belirleyen dördüncü maddesinin birinci fıkrasına koyduğu şerh, bekâr bir çalışanın 3.222,48 liralık "yaşama maliyeti"nin yerine dört kişilik bir aile için 2 bin 825 lira 90 kuruş asgari ücret verilmesine olanak sağlıyor. Söz konusu madde, asgari ücret tespitinde Türkiye'de uygulanan "işçi ihtiyaçları kriterinin" yerine, "aile ihtiyaçları kriterinin" esas alınmasını öngörüyor.
Türkiye'de ilk kez 1969'da, sadece 26 ilde denenen ve sonrasında tüm ülkede uygulanan asgari ücret, 50 yıllık tarihinde belki de sadece o yıl işçinin yüzünü güldürdü. 585 lira olarak tespit edilen ilk asgari ücretle işçiler ayda 33, yılda da 396 çeyrek altın satın alabiliyordu. 2021 ocak ayı itibariyle ise asgari ücretin satın alabileceği çeyrek altın sayısı sadece 5.
Ülke nüfusunun en az sekizde biri yoksulluk-açlık sınırının altında yaşıyor ama seslerini çıkarmadıkları sürece görünmezler. Belediye ekmek bayilerinin önünde her gün biraz daha uzayan kuyruklar ise erk sahiplerine göre sadece siyasi bir şov.