Türkiye'nin Karakas'ta bir cami yaptıracağı bilgisini ilk olarak Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun Türkiye ziyareti sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Beştepe'de yaptığı basın toplantısında, 2017'de duyduk. Özellikle Ak Parti iktidarıyla hız kazanan yurtdışında cami yapımı konusuna alışık olduğumuz için olsa gerek, bu açıklama kimseyi şaşırtmadı. İşi karıştıran, Türkiye - Venezüella Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Serkan Bayram'ın, Sedat Peker'in iddialarından sonra, Erkam Yıldırım'ın da aralarında olduğu ve Venezuela'da bir okul gezisi sırasında çekilmiş bir fotoğrafın ortaya çıkmasından sonra yaptığı açıklama oldu. Bayram, "Erkam Bey de kendi imkanları ile gelmişti, resmi heyetin içinde değil. Böyle resmi ziyaretlere iş adamları da katılıyor, DEİK gibi… Burada da Erkam Bey, kendi imkanları ile heyet dışında bir katılım gösterdi. Sosyal projeleri vardı. Filistin Camisi'nin yapım süreci vardı. Oraya destek olundu. Maarif Vakfı'nın okulunun resmidir, o. Hastane vardı, pandemi nedeniyle sıkıntıları vardı. Hayırsever iş adamı olarak müteşekkir olduk. Denk geldik, ondan sonra da dönüldü," demişti. Bu arada söz konusu fotoğraf, Türkiye'nin Karakas Büyükelçiliği'nin resmi sitesinden yayınlanmış ve oradan alınarak yayınlanmıştı. Fotoğrafın yarattığı baş ağrısından olsa gerek, sadece o fotoğraf değil, büyükelçilik sitesindeki tüm fotoğraflar kaldırmış durumda. Eee, haksız da sayılmazlar!
Herkesin artık neredeyse ezberlediği gibi bu açıklamanın ardından önce Erkam Yıldırım'ın velisi olarak eski Başbakan Binali Yıldırım oğlunun Venezuela gezisi hakkında açıklama yaptı; Erkam Yıldırım hem turistik hem de maske ve kit yardımı için binlerce kilometre yol yapmıştı, ne resmi geziyle ne de bir şaibeli işle ilgisi vardı.
İş burada kalmadı, Serkan Bayram yeni bir açıklama yapmak zorunda kaldı ve oğul Yıldırım ile tesadüfen karşılaşmadıklarını, gezinin başından itibaren kendisinin programa dahil olduğunu söyledi. Bayram, oğul Yıldırım'ın götürdüğü "birkaç koli" maske ve test kitinin bu kadar espri konusu olmasına da anlam verememiş olmalı ki, "Bir iki koli maske ve kit vardı. Toplasan iki koli etmez. Badem şekeri götürdük, baklava götürdük, onu da mı anlatalım?" diyordu. Bu arada oğul Yıldırım'ın "birkaç koli" maske ve test kiti yardımından önce Türkiye'den Venezuela'ya gönderilen tıbbi yardımları merak edenler, MÜSİAD'ın Venezuela şubesinin resmi Twitter sayfasına (MUSIAD Venezuela (@MUSIADVenezuela)) bakabilirler. Bu arada maske konusunda Venezuela'da yaşayan Türkiyeli işadamlarıyla Amerika'nın Sesi'nin (VOA) yaptığı röportajları da meraklısı için buraya bırakayım:
Kaç kutu maske ve test kiti götürüldü, badem şekerleri nereden alındı, baklavalar iyi miydi tartışmaları içinde cami işi kaynadı gitti. Öncelikle caminin yapım süreciyle ilgilenen kimdi, Dostluk Grubu mu, Erkam Yıldırım mı? Cami inşaatı ne durumdaydı, 2017'den beri teorik olarak bitmesi gerekmez miydi, bitmediyse sorun neydi?
Önce Maduro'nun Türkiye ziyaretinde (2017), ardından da Erdoğan'ın Venezuela gezisinde (2018) gündeme gelen Karakas'taki cami meselesinin fikir annesi Erdoğan'a göre, eski dışişleri bakanı Delcy Eloína Rodríguez Gómez. Açık kaynaklara göre, Venezuela eski Devlet Başkanı Hugo Rafeal Chavez döneminde siyasete atılan Gómez'in parlak bir kariyeri var. 2018'den bu yana Venezuela Devlet Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Gómez, daha önce sırayla İletişim ve Enformasyon Gücü Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Anayasa Meclisi Başkanlığı görevlerini üstlenmiş. Yine açık kaynaklara göre, Maduro'nun başkan yardımcılığı için özel olarak seçtiği Gómez, Venezuela'nın istihbarat ajansı olan Bolívarcı İstihbarat Servisi'nin de (SEBIN) baş görevlisi. Torpil bu kadar yüksekten olunca bir cami inşaatı nasıl olur da bir türlü bitmez anlaşılır gibi değil.
Türkiye Diyanet İşleri Vakfı resmi sitesine göre, vakfın Türkiye dışında yaptırdığı ya da yapımı süren camiler listesinde Venezuela'da yaptırılan bir cami yok. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmi sitesine baktığımızda ise Venezuela'da yapıldığı iddia edilen cami halen görüşme aşamasında. Bir cami maketi fotoğrafının altında şu bilgi veriliyor:
"Venezuela Devlet Başkanının ülkemizi ziyareti vesilesiyle Sayın Cumhurbaşkanımızın gündeme getirdiği cami projesi, iki ülke arasındaki müteakip toplantılarda da ele alınmıştır. Bu bağlamda Başkanlığımızca örnek projeler hazırlanarak muhatap kurumlara ulaştırılmıştır. Proje kesinleştikten sonra çalışmalara hız verilecektir."
Erkam Yıldırım ya da Parlamentolararası Dostluk grubunun -artık hangisi yaptıysa-, Filistin Camii inşaatı için yaptığı Venezuela ziyareti düşünüldüğünde şöyle iki olasılık doğuyor: Ya ortada bir camii inşaatı yok, ya da halen yapımı süren camiyle Diyanet İşleri Başkanlığı pek ilgilenmiyor. Açık bir görevi suistimal!
Caminin yapımı konusunda insanı huylandıran bir başka neden ise tıpkı büyükelçilik gibi MÜSİAD Venezuela'nın da tek bir paylaşımda bulunmaması. Maske dağıtımından hastane açılışına, ramazanda yiyecek yardımından anneler günü kutlamalarına kadar her konuda paylaşımı var MÜSİAD Venezuela'nın Twitter hesabında, sadece cami yok. Hesabın 28 Ocak 2018'den itibaren aktif olduğu düşünülürse, şüphe etmemek elde değil.
Türkiye ile Venezuela arasında diplomatik ilişkiler 1950'de başlasa da iki ülke arasındaki sıkı ilişkiler 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde sonra sıkı bir hal aldı. İlk olarak Venezuela Devlet Başkanı Maduro Türkiye'ye geldi ve sonrasında gelmeye devam etti. Nusr-Et et lokantasına gitti, Ertuğrul Diriliş dizisinin setini ziyaret etti, adeta yakın komşu oldu. Gerçi İstanbul'un en pahalı lokantalarından biri olan Nusr-Et'te yemek yemesi açlıkla boğuşan ülkesinden hoş karşılanmadı ama neyse ki bir açıklaması vardı: "Eşimle birlikte bir öğünü paylaşım… Bizimle kişisel olarak ilgilenen Nusret'e buradan selamlar gönderiyorum. Sohbet ettik ve onunla vaktimiz keyifli geçti… Nusret Venezuela'yı çok seviyor."
İki ülke arasındaki ilişkinin 2016'dan sonra ısınması bazılarına yeterli gelmemiş olacak ki birdenbire ilişkinin yüzyıllar öncesine dayandığına dair bilgiler internet üzerinden yayılmaya başladı. Asıl ilişki, 1789'da Venezuelalı General Francisco de Miranda'nın İstanbul'a gelişiyle başlamıştı. Tabii o zamanlar Venezuela diye bir ülke yok, Yeni Dünyalı diyelim. Hatta bazı yazarlar o kadar ileri gitti ki, bugün Venezuela'da yaşayan Türklerin çoğunun, o tarihte Miranda ile İspanyollara karşı bağımsızlık için savaşmak üzere Venezuela'ya giden "serdengeçtilerin", "delilerin" torunları olduğunu iddia etti. Miranda, I. I. Abdülhamid ile görüşmüş hem askeri hem de mali yardım almıştı! Bu kadar gizem yetmemiş olacak ki, Miranda'nın genç bir subayken tutmaya başladığı günlüklerdeki bilgileri ele geçirmek için kaç CIA, kaç MOSAD, kaç MI5 ajanının telef olduğunu yazanlar çıktı. İşte bu nedenle Türk İş birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı'nın (TİKA) Simon Bolivar ve Francisco de Miranda'nın el yazmalarının da bulunduğu Venezuela Ulusal Genel Arşiv binasının soğutma sistemi yenilemesi çok önemliydi! Gizli bilgiler artık Türkiye Cumhuriyeti'nin koruması altındaydı. Yine de şehir efsanelerinde bir opsiyon bırakılmamış da değil; Miranda, İstanbul'da bulunduğu süre içinde neden Osmanlı'nın askeri gücü ile yakından ilgilenmiş ve sıkı bir raporlama yapmış, Galata civarında şüpheli gezilere çıkmıştı? Herhalde bu da tarihi yeniden yazarken bırakılan opsiyonlardan olsa gerek; bir gün ilişkiler bozulur mozulur, "Miranda'nın da niyeti casusluktu, Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur," deme şansını da saklı tutmak gerek.
Nice James Bond'un ele geçirmek için kendini feda ettiği General Miranda'nın anıları aslında Türkiye de dahil pek çok ülkede yıllardır yayınlanıyor. Türkiye'de ilk kez, 1965 yılında, Venezuela'lı General Miranda'nın Türkiye'ye Dair Hatıratı - Yazar ve Seyyah Jean Chardin'in Anlattığı Kalp Para Ticareti adıyla yayınlanan kitabın yeni versiyonu da var. Cümle Yayınları tarafından 2015 yılında Venezuelalı General Francisco de Miranda'nın Türkiye Günlüğü adı ile yayınlanan kitap, 18. yüzyıl İstanbul'unu merak edenler için çok ayrıntılı bir kaynak. General Miranda'nın son derece ilginç ve tartışmalı bir hayatı olsa da o, başka bir yazının konusu. Biz I. Abdülhamid ile görüşmesi ve cami konusuna dönelim.
Şehir efsanelerinin aksine, General Miranda İstanbul'da kaldığı altı hafta içinde I. Abdülhamid'i bir kez görmüş, o da uzaktan. Anılarında o günü şöyle anlatıyor:
"Hiç aksatmadan her cuma camiye giden Büyük Sultan'ı görebilmek için Üsküdar'a gittim. Şimdilerde İstanbul'da olmadığı için Ayasofya'ya gitmiyor. Kaldığı yere en yakın camiye gitmeyi tercih ediyor. Saat on gibi Tophane'den kayığa bindim. Boğaz'ı geçerek Beşiktaş'ta bulunan Sultan'a ait sarayın dışını görmek için uzunca yol aldım. Sonra Üsküdar'a geçip Sultan'ın geçişini rahatlıkla görebileceğim bir yer aramaya başladım. Aynı sokakta bulunan bir kahvehane ise bana bu imkânı sağladı. 11.30 sularında Sultan Hazretleri, sarayın anahtarlarını taşıyan zenci Anahtar Ağası geçtiler. Türklerin caddenin her iki yanına dizilmiş büyük bir itaatle saygılarını göstermek için bu zencilerin eteklerini öpmesini ve onların da buna karşılık ellerini göğüslerine koyup geri çekerek bir reveransla halkı selamlamasını görmek gerçekten inanılmaz ilginç bir tabloydu…"
Yeniçeri mihmandarı eşliğinde İstanbul'u karış karış gezmeye çalışan General Miranda'nın Sultanahmet Camii'ni gezmeye kalktığında ise başına gelmeyen kalmaz. 6 Ağustos'ta Sultanahmet Camii'ni gezmek isteyen General Miranda şu satırları yazmış:
"Koskoca bir meydanda bulunan Sultanahmet Camii'ne gezmeye gittik. Ayasofya'nın bazı eksikleri bulunan bir kopyası olsa da muhteşem görüntüsüyle etkileyici bir cami. Girişteki bol ağaçlı avlu oldukça genişti. Bu avluda düzenli bir biçimde yerleştirilmiş abdest alma çeşmeleri de mevcuttur. Pek iyi seçemedim ama, pencerenin birinden çocuklar taş atmaya başladılar. Çünkü Müslümanlar bir Frenk'in orada olmasından rahatsız olmuşlardı." Kararlı general ertesi gün şansını yeniden denese de başarılı olmaz.
İşte Türkiye ile Venezuela arasında yüzyıllara dayalı tarihin küçük bir özeti.