Yüzyılların ve çağımızın en şahane liyakat kriteri: Yalancı...
"Bir milletvekili, kariyerindeki çok önemli bir eksikliği fark eder: Yalan söyleyememektedir.
Bu sebeple seçimden önce vaat ettiği şeyleri bekleyen seçmenleri onu sıkıştırmaktadır.
O da bu eksikliği seçmenleri oyalayacak, onların gönlünü hoş tutacak yalancı bir özel kalem müdürü bularak gidermek ister.
Kısa sürede hem seçmenlerin gönlünü alan hem de milletvekilinin hayatını değiştiren yalancı özel kalem müdürünün yalanları bir süre sonra ev halkının tepkisini çekmeye başlar ve işler içinden çıkılmaz bir hâl alır..."
"Yalancı Aranıyor" adlı tiyatro oyunu hakkındaki bilgi bu. Günlük hayatımızın her anına ışık tutan bu açıklama herkese epeyce fikir vermiştir sanırım.
Oyuna konu olan aynı adlı kitabın yazarı Trabzonlu Dimitri Psathas, 1907 doğumlu. Yazar ailesi ile birlikte 1923'te Atina'ya yerleşmiş. Muhalif bir yazar olan Dimitri için Vikipedi'de "Yunanistan'ın Aziz Nesin'i diye bilinir" sözleri yer alıyor.
Bir de oyunla ilgili dipnot vereyim; aslında kimin daha yalancı olduğunun kararı seyirciye bırakılıyor.
Ben kendi hesabıma kararımı verdim.
Oyunu izlerken, yani üçüncü kez izlerken her seferinde kendi yalancılarımın peşine düştüm. Bu oyunu izleme periyodumda yalancılarımın hiç azalmayıp ne kadar arttığını da fark ettim.
'Size de öyle olur mu?' kendinizi mutlaka bir yerine koyarsınız hikâyenin; içine girersiniz bir filmin, tiyatronun ya da bir romanın.
Oynayan siz olursunuz... Dayak yiyen, bazen o yumruğu atan ya da serseri bir aşık, ne bileyim belki de uslanmaz bir Kazanova yerine koyarsınız kendinizi...
Fakat kimse kendini bir yalancı yerine koymaz.
İnanın, seri katil yerine bile koyan olur, bir gangster, bir soytarı ya da kerhaneci bile sayan olur kendini de... I ıh!.. Yalancı yerine kimse saymaz kendini.
Sonra şaşırırsınız; öyleyse bu kadar yalanı kim söylüyor!
Kabul, bir ironi var oyunda, var da hırsızın hiç mi suçu yok demekten de kendinizi alamıyorsunuz.
Milletvekili, önceleri pek bi hoşuna giden seçmenlerinin kandırılma işinin maşası, yarattığı kaosun içinden elini kolunu sallayarak çıkıp gittiği sırada neden olduğu ve yüzleşemeyeceği yalanların altından kalkamıyor.
Özel kalem müdürü ise bir daha geri dönemeyecek halde kaçmakta bulur çareyi. Artık tescilli bir yalancıdır çünkü...
Ben bu oyunda şunu sevdim desem; en çok alkışı yalancı alıyor!
Eskiden çok olurdu şimdi pek olmuyor. Hani uçaklarda uzun yolculuklardan sonra piste tekerler yere değdiği anda yarabbi şükür! alkışları pilot için yapılır ya, Cüneyt'in filmlerinde de çok olurdu.
Nihayet yetişirdi İngiliz Kemal ve alkış kıyamet sinema yıkılırdı. Filmin en sevdiğim sahnesi, bir anda sinema salonu olurdu benim için.
Ama bir yalancının bu kadar alkışlandığını ilk defa görüyorum!
Bir toplumda yalancıların artışı ve son ana kadar da büyük rağbet görmelerinin anlamı sizce ne olabilir?
Bunun tahlilini de yapmaya çalıştım.
Bence oyunu izleyen tiyatro seyircisi üzerinden bu yapılabilirdi. Bu profil için daha eğitimli ve görece daha yüksek gelir grubu filan diyenler olacaktır.
Belli ölçü de böyle düşünenleri haklı bulabiliriz. Toplumun tüm kesimlerinin davranışlarını bu kitle üzerinden analiz edelim demiyorum zaten.
Ancak resmi beraber değerlendirelim, üzerine düşünelim istiyorum; sizce oyunda neden en çok alkışı 'yalancı' alıyor?
Oyunda gündeme ilişkin göndermeler de var. Mesela bir mafya liderinin ülkenin bakanına ekranlarda mahallenin keratasına seslenir gibi bağırışı da konu edilmiş.
Seyirciyi çok neşelendiren bölümlerden biri de bu. Yani ikinci en çok alkışı ekranlarda yaptığı yoklamalarla sempati kazanan! 'mafya lideri' alıyor. Buna ne diyeceksiniz?
Üçüncü kez izlememe rağmen çok keyifle izliyorum bu oyunu. Daha önce söylediğim (Yazdığım) gibi bir yoğunlaşma problemim var; dinlerken, izlerken, okurken hülyalara dalıp bu anlarda beni etkileyen nedenlerle yolculuk yapıyorum. Geri döndüğümde kaçırdığım şeyler de olabiliyor.
Bu nedenle tekrar tekrar keyif aldığım bir filmi ya da oyunu izlemeyi ya da tekrar aynı kitapları okumayı seviyorum...
Kaçırdığım bir ayrıntıyı üçüncü kez izlediğimde yakaladım; milletvekili yalan söylemek istemediği veya yalan söylemeyi kendine yakıştıramadığı için değil; söylemeyi istediği halde beceremediğini düşündüğünden yalancı bir özel kalem müdürü arıyor.
İşin garip bir tarafı daha var; herkes bu yalancıyı öyle seviyor, öyle seviyor ki, mesela milletvekilinin tüm ekibi kendini kaptırıyor bu yalancıya.
Denizaltımla seni Afrika'ya gezmeye götüreceğim dediğinde bile kanıyorlar. Yok artık daha neler diyen beri gelsin...
Hem zaten yalan oldu mu böyle olmalı değil mi?
Nihayetinde en yakınından en uzağına kadar seçmenler de dahil herkese bin bir çeşit söylenen yalanlar önceleri harika hissettiriyor ama kaçınılmaz son da aynı hızla geliyor.
Oyunun yönetmenliğini pek çok sinema filminde oynayan ve dizilerden de yakından bildiğimiz Erdal Cindoruk yapıyor.
Bildiniz, o da Adanalı... Her kentimizin bu canım ülkenin güzelliğinde ayrı bir yeri var ama Adana'nın, özellikle kültür ve sanat yaşamımızda önemli bir eşik olduğunu düşünüyorum.
Erdal bey, yalancılığı da kimseye bırakmamış, riski üzerine almış... Kendisi oynuyor.
Yıllarca oynanacak, güncelliğini hiç yitirmeyecek 'Yalancı Aranıyor' her hafta kapalı gişe.
Hangi oyuncu öne çıktı derseniz, kararsızım fakat Okşan karakterini oynayan 'Oğulcan Çelik'i ayrı konuşmak lazım.
Oyunculuğu ve şahane dansıyla değerli genç dostumu izlediğimde pavyon güzeli Okşan olduğunu ilkin kesinlikle anlamadım. Öğrendiğimde sakın duymasın dediğim de bakidir.
Uzun zamandır pek rastlamadığımız politik hiciv türündeki bu cesur oyunu Bodrum Belediyesi Şehir Tiyatrosu sahneye koyuyor.
Kendi salonu, kadrolu oyuncuları ve kurumsal yapısıyla bir devlet tiyatrosu disiplinindeki şehir tiyatrosu, her yıl sadece Bodrum'da değil birçok şehirde ve festivallerde izleyicilerle buluşuyor, ödüller kazanıyor.
"Yalancı Aranıyor" adının tam zıttı; çok sahici, çok güncel... İlk andan itibaren içine alıyor bir anda ve öyle bir yüzleştiriyor ki sizi; içinizdeki, dışınızdaki tüm İrlandalılar üzerine tekrar hesap kitap yapıyorsunuz.
Tiyatro, toplumun aynasıdır diye söylemek belki çok basit bir tanım gibi gelebilir. Fakat tek cümlelik bundan daha doğru bir ifade düşünemiyorum.
Yine bir oyunda toplumun insan ilişkilerine, değer yargılarına okkalı bir ayna tutulduğunu gördüm.
Bir hırsız veya bir yalancıyı işaret ettiğinizde insanlar aksi yöne bakıyorsa o toplumun değer yargılarında bir erozyondan söz edebiliriz.
Böyle bir konuyu konuştuğumuz zaman abim: "İnsanlar, kimin hırsız olduğu ile değil, kendilerinden çalıp çalmadığı ile daha çok ilgileniyor." demişti.
Son yıllarda kimi, kime şikayet edeceğimizi şaşırdığımız ve "Atı Alan Üsküdar'ı Geçti." olarak da açıklanan böyle bir dönemi umarım en yakın zamanda geride bırakırız.
Bir oyundan daha fazlasını izlettiren Bodrum Şehir Tiyatrosu iyi ki varsın...
Eyvallah.
Serdar Gündoğ kimdir? Serdar Gündoğ, Pınarbaşı / Kayseri doğumlu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi. Türkiye'nin ilk haber portallarından Bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı. 2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına da katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığına devam ediyor. Marka ve siyasi danışmanlıkları bulunan Serdar Gündoğ, Frame Bodrum Kültür ve Sanat Merkezi yöneticiliği yapmaktadır. |