Ekonomik büyüme açısından 2016 büyük iddialarla başlamıştı. 2015 yılı üst üste ve son derece gergin bir ortamda yapılan seçimlere rağmen fena geçmemişti. GSYH artışı yüzde 4’ü bulmuştu. Yeniden güçlü bir çoğunlukla işbaşına gelen AKP hükümeti çok kapsamlı reform programları ilan etmiş ikinci seçim öncesi yüzde 4 olarak hedeflenen GSYH artış oranını da 1 Kasım zaferinin pompaladığı adrenalinle yüzde 4,5’e yükseltmişti. Faiziler düşürülecek, ücretler artacak, yatırımlara yeni teşvikler getirilecek, mega projeler tam gaz devam edecek ve izleyen yıllarda ekonomik büyüme yüzde 5’e yükselecekti.
Oysa cuma günü açıklanan ikinci çeyrek (Nisan-Mayıs-Haziran) GSYH rakamları bu pembe tabloya tam anlamıyla limon sıktı. Çeyreklik büyüme oranı (birinci çeyrekten ikinci çeyreğe) yüzde 0,3’te kaldı. ilk çeyrekte yüzde 4,8 olarak gerçekleşen yıllık büyüme oranı da yüzde 3,1’e geriledi. AKP ekonomi yönetimi iddialı hedeflerini unutarak alışıldığı üzere iç ve dış ekonomik ile siyasal koşulların olumsuzluklarını vurgulayarak yıllık büyüme oranının başarı sayılması gerektiğinden dem vuruyor, yakın gelecekte işlerin süratle düzeleceğine dair umut pompalamaya devam ediyor.
Bu iyimserliğe katılmıyorum. İkinci çeyrekte büyümenin maruz kaldığı sert freninin kaynaklarına ve ekonomik büyümenin geleceğine dair kanaatlerimi paylaşacağım. Ama önce ikinci çeyrekte yaşanan sert frenin yakın geçmişte nasıl bir istisna oluşturduğunu belirtmek istiyorum. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış çeyreklik büyüme oranları 2014’ün son çeyreğinden itibaren yüzde 1 ile yüzde 1,4 arasında seyretmişlerdi. Yıllık büyüme temposu yüzde 5 civarındaydı. 2016 yılının ilk çeyreğinde büyüme oranı yüzde 0,8’e gerilemişti (TÜİK yüzde 0,7 olarak revize etti) ama yüksek GSYH artışlarının ardından bu yavaşlama normal sayılabilirdi. Ancak çeyrekten çeyreğe büyümenin yüzde 0,3’e gerilemesinin yıllık büyüme temposunda yüzde 3’ün de altına doğru bir gidişe işaret ediyor.
Harcamalar yönlüye hesaplanan GSYH’nın alt kalemlerindeki değişimlere bakıldığında ikinci çeyrek büyüme fiyaskosunun başlıca iki sorumlusu olduğu görülüyor: İhracat ve özel tüketim. Birinci çeyrekten ikinci çeyreğe yüzde 2,8 azalan mal ve hizmet ihracatı büyümeye 0,7 puanlık, yüzde 0,5 daralan özel tüketim de 0,4 puanlık negatif katkı yapmış durumda. Büyümeyi sıfırın biraz üzerine taşıyan iki harcama ise özel yatırım ile kamu harcamaları oldu. Yüzde 6 oranında dikkate değer bir sıçrama gösteren özel yatırımlar büyümeye 1,1 puan, yüzde 3,5 artan kamu harcamaları da 0,6 puan katkı yaptılar. Yüzde 0,3’lük cebirsel toplama gelmek için yüzde 0,5 artan ithalatın 0,1 puan, stok değişiminin de 0,2 puan negatif katkı yaptığını belirtelim.
Bu rakamlar Türkiye ekonomisinin devinimin beklenmedik sürprizlere gebe olduğunu bize hatırlatıyor. Birinci çeyrekte büyümeyi sırtlayan özel tüketim artışının üç ay sonra neden sert bir fren yaptığını anlamak zor. Bu geçici bir şok da olabilir. Ancak 15 Temmuz sarsıntısının çok boyutlu artçı şoklarının yaşandığı bir ortamda yakın gelecekte tüketim harcamalarında güçlü bir canlanma doğrusu beklemiyorum.
İkinci sürprizi özel yatırımlar yaptı. Birinci çeyrekte daralan ve son dört yıldır genelde yatay bir seyir izleyen özel yatırımların büyük bir sıçrama kaydetmesini şahsen beklemiyordum. Mevcut koşullarda devamının geleceğinden kuşkuluyum.
Kamu harcamaları ise artarak devam ediyor. Mal ve hizmet alımları ile yatırımlarda ilk üç aya kıyasla büyük artışlar gözlemleniyor. Büyümeyi desteklemek için Hükümet düşük bütçe açıklarının verdiği mali olanağa giderek yükleniyor. Bu olanak sonsuz değil. Mali disiplini tehdit edecek düzeylere gelineceğini sanmıyorum.
Sürpriz olmayan ama büyüme sıkıntısının en kritik unsurunu oluşturan ihracat düşüşü bir ölçüde bölgesel talep koşullarından kaynaklansa da temelinde düşük verimlikten ve bir türlü ileri teknoloji içeren mal ve hizmet üretimine geçilememesinin oluşturduğu rekabet eksikliği yatıyor. Reel kur oldukça rekabetçi bir düzeyde. Zaten ihracatçılar kurdan şikâyet etmiyorlar. Turizm yoğun bir şok geçiriyor. Bundan böyle ne olacak da mal ve hizmet ihracatı ithalattan daha hızlı artmaya başlayacak ve net ihracat ekonomi bakanlarının iddia ettiği gibi büyümeye kalıcı bir şekilde pozitif katkı yapmaya başlayacak? Bilen varsa dinlemeye hazırım.
Yılın ikinci yarısında ekonomide bir canlanma beklenebilir mi? Temmuz ayının iyi geçmediği görülüyor. Büyümenin önemli öncü göstergelerinden olan sanayi üretimi yüzde 7 düştü. Bahanesi hazır: 15 Temmuz şoku. Ağustos’ta ne ölçüde telafi edilebildiğini gelecek ay öğreneceğiz. Ekonomik büyüme tahminleriyle uğraşan meslektaşlarım üçüncü çeyrekte büyümenin negatif çıkmasını, yıllık büyümenin de yüzde 3’ün bir hayli altına gerilemesini bekliyorlar. Tüm rakamlar henüz belli olmadı ama benim de beklentim bu yönde.
Bu beklentide yanılsak bile şurası hemen hemen kesin: 2016 yılı GSYH artışı yüzde 4’ün bir hayli altında kalacak. Her ne kadar Başbakan yardımcımız Mehmet Şimşek kamuoyunu ve piyasaları bu ihtimale hazırlayan açıklamalar yapıyor olsa da en hafif deyimle olağanüstü iddialı ekonomik vizyonu dalgalandırmaya devam eden Beştepe’nin dört küsur yıldır devam eden düşük büyüme olgusunu daha fazla içine sindireceğini sanmıyorum. İktisat politikaları köklü değişikliklere gebe gibi duruyor. Ekonominin gerçeklerini zorlayan yeni yatırım teşvikleri, tüketimi teşvik edecek kredi düzenlemeleri, faiz ültimatomları, mali fizibilitesi şüpheli mega projelere hazine garantileri ve Varlık Fonu kurgusu ile bu değişimin ilk adımları atıldı bile.