Yazım tam bir hafta gecikti. Özel nedenlerle Pazar yerine Pazartesi yazacaktım. Birkaç kez teşebbüs ettim ama devamını getiremedim. Nedeni basitti. İtiraf etmeliyim ki geçen pazartesiden itibaren döviz piyasasında yaşanan muazzam dalgalanmayı nasıl açıklayacağımı bilemedim.
Aslında döviz kurunda yükseliş daha önce ama sınırlı ölçüde başlamıştı. 3 Ocak salıdan 6 Ocak cumaya dolar 3,58’den 3,62’ye avro da 3,73’ten 3,83’e (TCMB döviz satış kurları) yükselmişti. Bu gelişme yıllık enflasyonun yüzde 8,5’e yükselmesiyle kısmen açıklanabilirdi. TCMB’nin Türk Lirasındaki değer kaybı nedeniyle yükselişe geçen enflasyonla nasıl baş edeceği belirsizdi.
Döviz piyasasında büyük çalkantı 9 Ocak Pazartesi günü başladı. Dolar 3,71’e fırladı. Çarşamba günü bir ara 3,94’ü gördükten sonra aynı gün içinde 3,88’e geriledi. Ardından inişli çıkışlı bir düşüş başladı. Cuma günü dolar 3,80’e inmişti. Bloomberg piyasa kurlarıyla ise cumartesi dolar 3,72’ye gerilemiş durumdaydı.
Bu şiddette çalkalanma ancak sığ bir piyasada spekülatif hareketlerle olur. Kazananlar kaybedenlerin sırtından kazanç sağlar. Aşırı dalgalanmaları ekonomi açısından başka türlü açıklayamayız. Nitekim gösterge tahvil faizinin önce hızla yükselmesi, borsanın da düşüşe geçmesi, ardından da faizin düşeşe geçmesi, borsanın ise çarpıcı bir sıçrama sergilemesi yoğun sermaye çıkış ve girişlerine işaret ediyor. Türk Lirası değer kaybedince dolar bozdurup Türk Lirası varlıklara yatırım yaparsınız, değer kazanınca da dövize geçer kürekle para kazanırsınız; tabi doğru zamanı kestirmek koşuluyla. Bu olgunun Türkiye ekonomisini “köşeye sıkıştırmayı” amaçlayan karanlık bir komplo ile ne ilgisi var anlamak zor.
Türk Lirası'nın bir hafta içinde yaşadığı büyük değer kaybını kısmen telafi etmesini yöneticilerimizin tehdit imalarıyla dolu açıklamalarından ziyade TCMB’nin yaptığı hamlelerin spekülasyonu kontrol altına almasına bağlayabiliriz. TCMB önce (Salı günü) “piyasalarda gözlenen aşırı oynaklığı” gerekçe göstererek para piyasasında bankaların borçlanma limitini 22 milyar liraya düşürdü. Bu yolla bankaların nakit ihtiyaçlarının bir bölümünü yüzde 10 seviyesindeki geç likidite oranından karşılamaya zorladı. Yani para musluğu kısıldı ve borçlanma maliyeti arttırıldı. Bu önleme ek olarak da bankaların yabancı para cinsinden TCMB’de tuttukları zorunlu karşılık oranları bir miktar gevşetilerek bankaların 1,5 milyar dolar likidite kullanmaları sağlandı.
Ancak bu önlemler yeterli olmayınca Cuma günü TCMB bankaların piyasadan borçlanma limitlerini 16 Ocak pazartesiden itibaren 11 milyar liraya düşüreceğini, daha fazla para isteyenin yüzde 10 faizden (geç likidite faizi) borçlanabileceğini duyurdu. Böylece bu hafta para musluğu iyice kısılmış, paranın maliyeti biraz daha yükselmiş olacak.
Sanırım bu hamleler gelecek hafta 24 Ocak Salı günü yapılacak para politikası toplantısında faizleri arttırmaya hazır olduğunun sinyali olarak algılandı. Dövizde ateşin düşmesini bu beklentiye bağlayabiliriz. Ancak bu önlemlerle dövizin ateşini kalıcı olarak söndürmek mümkün değil. TCMB’nin yükselen enflasyon döneminde Türk Lirası cinsinden reel faizlerinin negatifliğine son vermesi gerekiyor. Nereden baksanız en az 2 yüzde puanlık faiz artışı gerekiyor. Ne ki bu ölçüde bir faiz artışı siyaseten hiç kolay görünmüyor. Ama öte yandan da döviz kuru daha aşağılara çekilemedi takdirde enflasyonun çift haneye yükselmesi kaçınılmaz görünüyor.
Döviz kuru zıvanadan çıkmanın eşiğinden şimdilik dönmüş olsa bile büyük çalkantının bilançosu negatif. Sepet kur 6 Ocak Cuma gününü 3,72 düzeyinde kapatmıştı. 15 Temmuz itibariyle Türk Lirası değer kaybı yüzde 22 kadardı. 13 Ocak Cuma günü ise sepet kur 3,93 oldu. Değer kayıp oranı yüzde 28’i geçti. Bu hafta TCMB’nin para musluğunu kısmasıyla ve 24 Ocak toplantısı ile ilgili iyimser beklentiler çerçevesinde sepet kur 3,90’nın altına gerilese bile, Türk Lirasının değer kaybı yüzde 26’da kalıyor.
Bizzat TCMB’nin kurun enflasyon etkisi öngörüsüyle bu çapta değer kaybı enflasyonda 4 puana yakın artış demektir. Hadi bunun bir puanı Aralık ayında gerçekleşti diyelim. Kalan 3 puan TÜFE’yi yüzde 8,5’den yüzde 11’in üzerine taşıyacak demektir.
Enflasyonun çift haneye çıkmasına AKP iktidarının da tahammül edebileceğini sanmıyorum. Enflasyonu yüzde 5 hedefine yöneltmenin iktidarın önceliği olmaktan çoktan çıktığı kanısındayım. Yeter ki enflasyon çift hanelere yükselerek ekonomik büyümeye engel olmasın. Ancak sorun şu ki, mevduat faizleri siyasal baskıyla yükselen enflasyonun çok gerisinde kaldığı takdirde mudilerin dövize sığınmasını milliyetçi retorikle engelleyemezsiniz. Spekülatörlerin dışında büyük yabancı fonlar da böyle bir ortamda Türkiye’den uzak durur.