16 Mayıs tarihli aylık işsizlik yazıma “İşsizlik tehdidi giderek büyüyor” başlığını atmıştım. Yazımda ekonomik krizden çıkışın önceki krizlerin aksine yavaş cereyan etmesinin çok muhtemel olduğunu belirttikten sonra “bu öngörü gerçekleşirse düşük kalan büyüme işgücü artışlarını karşılayacak miktarda istihdam artışı sağlayamayacak demektir” iddiasında bulunmuştum. Ne yazık ki dün açıklanan Mart dönemi işgücü piyasası rakamları bu iddiayı teyit eder nitelikte. Son bir aylık gelişmenin özü budur.
Şubat-Mart-Nisan ortalaması olan Mart dönemi istatistiklerine göre (mevsim etkisinden arındırılmış) tarım dışı istihdam toplamda 77 bin arttı. Ama öte yandan tarım dışı işgücü 156 bin artış kaydedince işsizler ordusuna 79 bin kişi daha eklendi. Tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 15,8’den 16,0’ya yükselirken işsiz sayısı 4,5 milyona dayandı. Bu noktada bir parantez açıp inşaat sektöründe aralıksız süren istihdam kaybının Mart döneminde de devam ettiğini (53 bin azalma) ve son 13 ayda kaybın 608 bine ulaştığını, sonuçta ekonomik büyümemizin “göz bebeği” bu sektörün yaklaşık bir yıl içinde çalışanlarının tamı tamına yüzde 27,6’sını yitirdiğini dikkatinize sunmak isterim.
Şubat dönemi de çok benzer gelişmelere sahne olmuştu. Geçen hafta açıklanan büyüme rakamlarının da ima ettiği gibi son iki dönemdir istihdamda ılımlı bir artış başladı ama üç aylık istisnai bir gerilemeden sonra yapısal eğilimine dönmekte olan işgücü daha hızlı artıyor. Sonuçta Ocak döneminden Mart dönemine tarım dışı işsizlik oranı, istihdam artışına rağmen, yüzde 15,5’den 16,0’ya yükseldi.
İşsizliğin makro düzeyinde yeni bir gelişme olmadığına göre ufku genişleterek işsizlik artışından hangi kesimlerin ne ölçüde etkilendiğine bakabiliriz. TÜİK bu ayrıntıda mevsim etkilerinden arındırma yapmadığından son bir yılda (Mart 2018-Mart 2019) işteki durum ve eğitim düzeyi itibariyle işsizliği mercek altına alalım.
Türkiye işgücü piyasasında son yılların olumlu, bir bakıma da doğal, gelişmelerinden biri ücretli çalışan sayısının hızlı bir artış içinde olması, aynı zamanda da kayıt dışı ücretli sayısının azalması olmuştur. Nitekim kayıt dışı çalıştırılan ücretlilerin sayısı Mart 2018’de 3 milyon 292 bine, toplam ücretli çalışanlar içindeki payı da yüzde 17’ye kadar düşmüştü.
İstihdamda yaşanan büyük gerilme bu eğilimi tersine çevirmiş durumda. Son bir yılda toplam istihdamdaki 700 bin kadar azalış ücretli, işveren, kendi hesabına çalışan ve ücretsiz aile işçisi kesimlerini olumsuz etkiledi ama 275 binle en büyük kayıp ücretli kesimde gerçekleşti. Aynı zamanda da Mart 2019 itibariyle kayıt dışı sayısı 3 milyon 354 bine, kayıt dışılık oranı da yüzde 17,6’ya yükseldi.
Bu şaşırtıcı bir gelişme değil. Özellikle küçük firmaların azalan üretimlerine paralel olarak çalışan sayısını azaltmakla kalmadıkları, mali güçlüklerle baş etmenin bir yolu olarak kayıt dışı işçi çalıştırmayı da göze aldıkları anlaşılıyor.
Ülke genelinde son bir yılda yüzde 10,1’den 14,1’e yükselen genel işsizlik farklı eğitim düzeyine sahip kesimlerin tümünü olumsuz ama kimini daha çok kimini biraz daha az etkiledi. Mart 2018’den Mart 2019’a eğitim düzeyleri itibariyle işsizlik oranlarında artışlar şöyle gerçekleşti:
Okuryazar olmayanlar: Yüzde 6,1’den 13,5’e
Lise altı eğitimliler: Yüzde 9,4’den 13,7’e
Lise: Yüzde 13,3’den 16’,0’ya
Meslek veya teknik lise: Yüzde 9,9’dan 15,2’ye
Yükseköğretim: Yüzde 11,1’den13,6’ya
Bu tabloya bakıldığında hiç kuşkusuz işsizlikte en şiddetli artışın Okuryazar olmayanlarda yaşandığı görülüyor. Bu grup deyim yerindeyse çalışanların “en gariban” kesimi. Bu bakımdan sosyal açıdan en dramatik gelişme sayılır ama bu kesim çok marjinal ve sayıları giderek azalıyor. Nitekim bir yıl önce bu okuryazar olmayan işgücü 992 bin ile sınırlıydı. İşsiz sayısı da 60 bindi. İşgücü 985 bine düşerken işsiz sayısı 133 bine çıktı.
En çarpıcı işsizlik artışı meslek veya teknik lise mezunları kesiminde görülüyor. Çalışan sayısı 3 milyon 100 binden 2 milyon 960 bine düşerken işsizlik oranında yüzde 9,9’dan 15,2’ye 4,3 puanlık artış var. Üstelik işgücü artışı da öyle çok yüksek değil; 52 bin. İşverenler ve temsilcileri her fırsatta meslek okulu mezunu ara eleman ihtiyacının karşılanamadığını, bu okullara öncelik vermek gerektiğini savunurlar. Haklı olabilirler. Ancak rüzgâr tersten esmeye başladığında neden bu “kıymetli” elemanların kolaylıkla işten çıkarıldıklarını da açıklamaları gerekiyor.
Lise mezunlarında değişen bir şey yok. Bir yıl önce yüzde 13,3 oranıyla işsizlik sıralamasında binciydiler şimdi yüzde 16 ile yine birinciler. Yine de ilginç bir durumu not etmek isterim. Bu kesimde, her nedense istihdam 2 milyon 799 binden 2 milyon 838 bine yükselerek 39 bin artmış. İşsizlik oranındaki artışın nedeni liseli işgücünün 152 bin artmış olması. Daha yakından bakmak lazım. İlk akla gelen meslek ve teknik liseliler ağırlıklı olarak sanayi ve inşaatta çalışırken, liseliler daha çok hizmetlerde (satış elemanı vb.) iş buluyorlar. Hizmet istihdamı da diğer iki sektöre göre krizden göreli olarak daha az etkilendi.
Yükseköğrenimliler kesimde işgücü son bir yılda 568 bin artmış. Bu iyi haber. Bir diğer iyi haber de istihdamın krize rağmen 300 bin artmış olması. Ama aradaki fark bu kesimde zaten yüksek olan işsizlik oranını yüzde 11,1’den 13,6’ye yükseltmiş durumda. Bu süreçte yüzde 18,1’den yüzde 25,7 gibi alarm verici bir orana yükselen genç işsizliğin de büyük ölçüde bu kesimden kaynaklandığını belirtmek isterim.