Bu yazıya başlık koymakta epey zorlandım. Açıklayayım. Geçen ay işgücü rakamları yayınlandığında Ekim-Kasım-Aralık ortalaması olan Kasım döneminden Kasım-Aralık-Ocak ortalaması olan Aralık dönemine mevsim etkisinden arındırılmış (MEA) tarım dışı işsizlik oranının 0,7 yüzde puan artışla yüzde 14,2’den 14,9’a yükseldiğini, tarım dışı işsiz sayısının da 301 bin arttığını görmüştük. Ben de geçen ayki yazıma “İşsizlikte baş döndüren yükseliş” başlığını koymuştum.
TÜİK dün Aralık-Ocak-Şubat ortalaması olan Ocak dönemi işgücü rakamlarını açıkladı. Tarım dışı işsizlik oranı bu kez 0,6 yüzde puan artarak yüzde 15,5’e, işsiz sayısı da 223 bin aratarak 4 milyon 295 bine yükselmiş. Başlığa ne koyacaktım? “Baş döndüren yükseliş devam ediyor” yazabilirdim. Bana sıkıcı geldi. Kara mizaha başvurmak da aklımdan geçmedi değil; örneğin “işsizlikte baş döndürücü artış yavaşlıyor” denilebilirdi. Ya da “ işsizlik kaynaklı baş dönmesi hafifliyor” diyerek kara mizah dozu yoğunlaştırılabilirdi. Ne me lazım, sonuçta “işsizlik nereye koşuyor” gibi daha “tarafsız” bir başlık koymayı yeğledim.
Şaka bir yana durum vahim. Konut piyasasındaki durgunluğun inşaat sektöründe istihdamı azaltmaya başlaması ile birlikte işsizlik şubat döneminden itibaren hafiften artışa geçmişti. Ardından ikinci çeyrekte ekonomi durakladı, üçüncü çeyrekten itibaren daralma başladı son çeyrekte de şiddetlenerek devam etti. Haliyle istihdam kayıpları tüm sektörlere sirayet etti. Kasım döneminden Ocak dönemine, bir bakıma Ekim’den Şubat’a da diyebiliriz, sanayide istihdam kaybı 304 bin, hizmetlerde 152 bin. Şubat’tan beri istihdam yitiren inşaatta ise toplam kayıp 520 bine ulaştı; kayıp oranı bu sektörde istihdamının yüzde 24’üne ulaştı.
Tarım dışı sektörlerde toplam istihdam kaybı 11 ayda 667 bin olurken, tarım dışı işsiz sayısı da 3 milyon 87 binden 4 milyon 193 bine 1 milyon 106 bin artmış durumda. Bu arada meraklısı için tarımın da 268 bin istihdam kaybettiğini belirteyim. Ancak bu kaybın hayra mı yoksa şerre mi yorulması gerektiği karışık bir konu. Bir başka zaman tartışırız.
Gelinen noktada aklı kurcalayan soru elbette bu işin sonunun nereye varacağı. Tarım dışı işsizlik oranı (MEA) itibariyle tarihi rekor Nisan 2009’da yüzde 16,9 ile kırılmıştı. Şubat ayında yüzde 15,5’e geldik. Arada 1,4 yüzde puan var. Son iki dönemde işsizlik oranında artış 1,3 yüzde puan oldu. Bundan böyle işsizlik bu tempoda artmaya devam eder mi? Artışın devam edeceği aşikâr ama açıkçası bu hızda artmasını beklemiyorum.
Bu yılın ilk çeyreğinde küçülme devam etti mi yoksa dip noktasına erişildi mi tam kestiremiyoruz. Ama en iyi ihtimalle çeyrekten çeyreğe sıfır civarı bir büyüme olabilir. Bu da normalde işsizlik artışının devam edeceğine işaret eder. Çünkü istihdam yerinde sayarken işgücü artacaktır. Ama bu öngörü normal koşullar için geçerlidir. Bildiğiniz gibi çoktandır hiçbir alanda normali yaşamıyoruz. Bu durum işgücü piyasası için de geçerli.
Tarım dışı işgücü son üç dönemdir artmak bir yana azalıyor. Ekin döneminden Ocak dönemine 133 bin azaldı. Kriz dönemlerinde işgücü artışının yavaşlaması doğaldır. Farklı söylersek gençlerin ve ev kadınlarının işgücü piyasasına girişi anlaşılır nedenlerle yavaşlar ama böyle üç dönem üst üste azalış normal değil. En azından okullarını bitiren ve eğitime şu veya bu nedenle devam etmeyecek olan gençler sonsuza kadar iş aramaktan vaz geçemezler.
Bu noktada genç kuşakların işgücüne girişinde bariz bir yavaşlamanın görünmeye başladığını da belirtmek isterim. Yıllık olarak “ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı” bir yıl içinde yüzde 23,1’den 25,5’e yükselmiş durumda. Bu oran erkekler için yüzde 14,2’den 18,3’e kadınlar için de yüzde 32,3’den 32,8’e yükselmiş bulunuyor. Bu gizli işsiz gurubu başlı başına bir sorun elbette ama konumuza dönelim. İstihdam kayıpları durulsa bile salt işgücünün yapısal atışı er geç kendini gösterecektir. Dolayısıyla işsizlik de yükselmeye devam edecek.
İşsizliği arttıracak ikinci bir etken daha var. Küçülme dursa bile istihdam kayıpları devam edecek çünkü firmalar özellikle kayıtlı ve deneyimli çalışanlarını üretimleri düşüşe geçse bile işten çıkarmakta acele etmiyorlar. Krizin boyutunu ve süresini kestirmeye çalışıyorlar. Ekonomik konjonktürün kısa sürede ve hızla pozitife döneceğine dair beslenen umutlar eridikçe istihdamı mecburen azaltma yoluna gidiyorlar. Nitekim istihdam kayıpları Kasım döneminden itibaren şiddetlendi. Tarım dışı sektörler üç ay içinde toplamda 629 bin istihdam kaybettiler. Yavaşlasa da kayıplar devam edecek gibi duruyor.
İşsizliğin geleceğine dair son bir noktaya ya da gerekçeye daha değinmek istiyorum. Bu gerekçe yeni değil. Uzun süredir yazılarımda bu krizin önemli bir olumsuz yönüne dikkat çekmeye çalışıyorum. Önceki krizlerde olduğu gibi hızlı bir “toparlanma” mümkün görünmüyor. Çok yazdım ama kısaca tekrarlayayım: Enflasyon kolay yükseldi ama düşüşü çok sancılı olacak, dolayısıyla yüksek faizler devam edecek. Kredi çarklarını döndürecek taze para görünürde yok çünkü ortam pek çok bakımdan elverişli değil. Dahası reel olarak eriyen ücret gelirleri ve ağır işsizlik koşullarında iç talebin nasıl canlanacağı da belli değil.
Sadede gelirsek, işsizlik oranı itibariyle tarihi rekorun ne zaman kırılacağını kestirmek kolay değil. Üç ay içinde de kırılabilir, 5 ay içinde de. Ama mevcut gidişat 2019 yılı içinde kırılacağını gösteriyor. Ama daha vahimi, rekor kırıldıktan sonra geriye dönüş bu kez yıllar alabilir.
Türkiye iş gücü piyasasında ne türden meydan okumalarla karşı karşıya olduğumuzu anlamak için son bir yılın başlıca gelişmelerine bakmak yararlı olacaktır. Aralık 2017’den Aralık 2018’e kurumsal olmayan 15 ve yukarı yaştaki nüfusta 653 bin artış kaydedildi. Toplam iş gücü ise 378 bin arttı. Bu artış normalin çok altında. Nedeni ise ekonominin durgunlaşması ile birlikte iş gücü piyasasına girişlerin yavaşlamış olması. Nitekim iş gücüne katılma oranı (iş gücünün kurumsal olmayan nüfustaki payı) gerek erkeklerde (yüzde 71,7) gerekse kadınlarda (yüzde 33,6) yerinde saymış durumda. Bu durumda işsizlik artışının frenlenmiş olduğu doğrudur ama bu ekonomik kalkınmanın geleceği açısından hiç iyiye işaret değil.
Toplam istihdamda ise 633 binlik kayıp var. Bu kaybın yarısından fazlası (375 bin) tarımda gerçekleşmiş. İlk söyleyeceğim, yıllık olarak bu kadar büyük kaybın olağan olmadığı. İkinci olarak da, üretkenliğin dolayısıyla üretimin artması koşuluyla tarım üretici sayısının azalmasının iyi bir şey olduğunu söylemek isterim. Ancak, pek çok tarımsal üründe yaşanmakta olan arz yetersizliğine ve bu nedenle artan fiyatlara bakıldığında, bu sektörde gidişatın hiç de arzulanır gibi olmadığı açıkça görülüyor.
Tarım dışında ise istihdam bir yılda 258 bin azalmış. İkinci yarıdaki daralmaya rağmen ilk yarıdaki büyüme sayesinde 2018’in genelinde GSYH artışı yüzde 3 olmuştu. Demek ki düşük büyüme ile işsizlikle baş etmek mümkün değil.
Bu gerçekler iş gücü piyasasının görünümünü karartıyor. Türkiye ekonomisi en az yüzde 4 mertebesinde bir büyüme patikasına dönmeden işsizlik artışını durdurmak mümkün değil. Bu patikaya dönüşün 2019’da pek olası olmadığı belli oluyor. Ne yazık ki işsizlik daha birkaç dönem artmaya devam edecek. Daha sonrası ekonomi yönetiminin nasıl bir yol izleyeceğine bağlı.