Katiyen abartmıyorum! Dün sabah TÜİK Aralık dönemi iş gücü rakamlarını açıkladığında gerçekten başım döndü. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı Kasım döneminde yüzde 12,1’den 12,7’ye, tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 14,2’den 14,9’a yükselmiş. Tarım dışında 243 bin istihdam kaybı var. İşsizler ordusu mevcudu 181 bin artmış. İşsizlik oranlarında ancak 2009 krizinin en derin noktasında görülmüş olan bu büyük sıçramayı gördüğümde, “iş gücü bu kez normal trendinde artmış olmalı” diye aklımdan geçti (“fast thinking”); Kasım döneminde 17 bin azalmıştı. Meğer Aralık’ta 62 bin daha azalmış.
İş gücünde azalışa rağmen işsizliğin bu şiddette artması olağan bir durum değil. İşsizliğin artması elbette bekleniyordu ama bu ölçüde değil. Son aylarda ekonomide yaşanan gelişmelere yakından bakarsak iş gücü piyasasında ne olduğunu anlamaya çalışabiliriz.
Önce iş gücü istatistiklerinin bir özelliğini hatırlatalım. TÜİK Hane Halkı İş Gücü istatistiklerini (HİA) her ay yayınlıyor ama bunlar aylık değil üç aylık ortalamalar. Zaten bu nedenle TÜİK “ay” değil “dönem” diyor. Kasım dönemi rakamları Ekim-Kasım-Aralık döneminin, Aralık rakamları da Kasım-Aralık-Ocak döneminin ortalaması.
Bu ayrıntı şu bakımdan önemli: Kasım dönemi tam olarak 2018’in son üç ayına karşılık geliyor. Pazartesi günü açıklanan resmi ulusal hesap istatistikleri sayesinde geçen yılın son üç ayında ekonominin bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,4 oranında küçüldüğünü öğrenmiştik: Bu çapta bir daralma doğal olarak istihdamda kayıplara neden olacaktı. Nitekim geçen ayın 15’inde yayınlanan HİA istatistikleri tarım dışında 178 binlik istihdam kaybına işaret ediyordu. Sürpriz yoktu.
Dün açıklanan Aralık dönemi işgücü rakamlarının Kasım dönemine göre farkı, hane halkı anketinden Ekim verilerinin çıkarak yerine Ocak ayı verilerinin girmiş olması. Yani Ocak etkisi bu yılın ilk çeyreğinde ekonominin gidişatına dair bir tür öncü gösterge olarak düşünülebilir. Malum ekonomi yönetimi zorlukların geride kaldığı, yeni yılla birlikte alınan önemleler sayesinde hızlı bir toparlanmanın başladığı iddiasında. Oysa iş gücü piyasasında yaşananlar bu iddiayı doğrulamıyor.
Tarım dışında Kasım döneminde istihdam kaybı 173 bin iken Aralık döneminde 243 bine yükselmiş. Olumlu veriden başlayalım. Aralık döneminde hizmetlerde 16 binlik istihdam artışı var. Kasım döneminde 88 binlik kayıp söz konusuydu. Alt kalemlere bakmak lazım. En çarpıcı veri ise sanayiden geliyor. Kasım döneminde bu sektörde çalışan sayısı 40 bin azalmıştı. Aralık döneminde 182 bin azalmış. Belli ki işverenler düşen üretimlerine hemen tepki vermeyip bir süre sabrettiler ama sonunda işten çıkarmalara hız verdiler.
İnşaat cephesinde ise hemen hemen yeni bir şey yok: Şubat döneminden itibaren sürekli istihdam kaybeden bu sektörde not etmeye değer tek gelişme Aralık döneminde 77 bin ile istihdam kayıp rekorunun kırılmış olması. Öyle anlaşılıyor ki bu sektör halen toparlanmanın epey uzağında. 77 binlik kayıp ile birlikte bu sektörün 11 aylık kaybı 412 bini buldu. Şubat 2018’de inşaatta çalışan sayısının 2 milyon 205 bin olduğu düşünülürse istidamın yüzde 20 oranında azaldığı ortaya çıkıyor. Bu azalmanın esas olarak konut sektöründe yaşandığını biliyoruz. Ellerindeki bitmiş konutları satmakta zorlanan müteahhitler haklı olarak yeni projelere girişmiyorlar. Dahası, elinde fazla stok olmayanlar bile yüzde 30’ların üzerinde artış kaydeden inşaat maliyetlerinin dayattığı fiyatlarla ve mevcut yüksek faiz koşullarında yapacakları konutları satamayacaklarını bildiklerinden yeni projeleri ertelemiş durumdalar.
Türkiye iş gücü piyasasında ne türden meydan okumalarla karşı karşıya olduğumuzu anlamak için son bir yılın başlıca gelişmelerine bakmak yararlı olacaktır. Aralık 2017’den Aralık 2018’e kurumsal olmayan 15 ve yukarı yaştaki nüfusta 653 bin artış kaydedildi. Toplam iş gücü ise 378 bin arttı. Bu artış normalin çok altında. Nedeni ise ekonominin durgunlaşması ile birlikte iş gücü piyasasına girişlerin yavaşlamış olması. Nitekim iş gücüne katılma oranı (iş gücünün kurumsal olmayan nüfustaki payı) gerek erkeklerde (yüzde 71,7) gerekse kadınlarda (yüzde 33,6) yerinde saymış durumda. Bu durumda işsizlik artışının frenlenmiş olduğu doğrudur ama bu ekonomik kalkınmanın geleceği açısından hiç iyiye işaret değil.
Toplam istihdamda ise 633 binlik kayıp var. Bu kaybın yarısından fazlası (375 bin) tarımda gerçekleşmiş. İlk söyleyeceğim, yıllık olarak bu kadar büyük kaybın olağan olmadığı. İkinci olarak da, üretkenliğin dolayısıyla üretimin artması koşuluyla tarım üretici sayısının azalmasının iyi bir şey olduğunu söylemek isterim. Ancak, pek çok tarımsal üründe yaşanmakta olan arz yetersizliğine ve bu nedenle artan fiyatlara bakıldığında, bu sektörde gidişatın hiç de arzulanır gibi olmadığı açıkça görülüyor.
Tarım dışında ise istihdam bir yılda 258 bin azalmış. İkinci yarıdaki daralmaya rağmen ilk yarıdaki büyüme sayesinde 2018’in genelinde GSYH artışı yüzde 3 olmuştu. Demek ki düşük büyüme ile işsizlikle baş etmek mümkün değil.
Bu gerçekler iş gücü piyasasının görünümünü karartıyor. Türkiye ekonomisi en az yüzde 4 mertebesinde bir büyüme patikasına dönmeden işsizlik artışını durdurmak mümkün değil. Bu patikaya dönüşün 2019’da pek olası olmadığı belli oluyor. Ne yazık ki işsizlik daha birkaç dönem artmaya devam edecek. Daha sonrası ekonomi yönetiminin nasıl bir yol izleyeceğine bağlı.