Uzun süredir yazmıyordum. Arşive baktım, son yazım 9 Mayıs tarihli. Üç ayı geçmiş. Bu köşeden bilinçli ve iradi bir çekiliş yapmadığımı bilmenizi isterim. Bu uzun aranın nedenini merak eden okurlar için bir mea culpa borçlu olduğumu düşünüyorum. Filmi geriye sararak ama fazla uzatmadan neden elimin kaleme gitmediğini kısaca açıklayayım. İşsizliğe geleceğim, merak etmeyin.
“Ekonomide fırtına bulutları birikiyor” başlıklı son yazımı yeniden okudum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Londra ziyareti öncesi yazılmış. Yani Türkiye ekonomisini büyük bir çalkantının içine sürükleyen dönüm noktasının öncesinde. Erken seçim ilan edilmiş durumda, TCMB de fonlama faizinde 75 baz puanlık artış yapmış. Göz açıp kapayıncaya kadar nereden nereye geldiğimizi hatırlatmak için yazımın son bölümünü biraz kısaltarak yeniden paylaşıyorum.
“… Önce bardağın az da olsa dolu tarafından başlayalım. 2001 krizinden sonra kurulan sağlam kurumsal zemin halen yerinde ama bir süredir hissedilen sarsıntılar giderek şiddetlenebilir. Kurumsal zemin daha fazla hırpalanmaz, ekonomi politikasında da çılgınlıklar yapılmazsa 1990’lı yıllarda yaşadığımız saf kan yerli yapım krizlerin bir benzerinin tekerrür etmeyeceğini düşünüyorum… Bardağın boş tarafına gelince: Birincisi, Recep Tayyip Erdoğan kazandığı takdirde ekonomi politikasında, özellikle de para politikasında hatalar ihtimal dâhilinde. İkincisi, zıvanadan çıkmakta olan enflasyonun kontrol altına alınması için bu işten anlayanlar artık 250-300 baz puanlık faiz artışından dem vuruyor. Bu nasıl mümkün olacak? Üçüncüsü seçim ekonomisi hovardalığı ile kamu harcama eşiği bir kademe yükseldi. Mali disipline dönüş ya başka harcamalardan kısmayı ya da esaslı vergi artışları gerektirecek… Cumhurbaşkanlığı böylesine sert bir düzeltmeyi göze alabilecek mi? Sorular uzatılabilir… 24 Haziran'dan sonra iktidara kim gelirse gelsin bozulan dengeleri oluşturmak için büyük bir bedel ödemek zorunda kalacağımız açık.”
Bugünden bakınca bu öngörülerin bir hayli iyimser, hatta naif kaldığı açıkça görülüyor. Şu notu düşmek isterim: 9 Mayısta Dolar kuru 4,30’muş. İtiraf etmeliyim ki naif iyimserliğimi uzunca süre korudum. Hızla yükselme trendine giren döviz kuru ve enflasyon ile sert ama hep geç kalmış faiz artışlarının çıkardığı yangın her harladığında ekonomi yönetiminde er ya da geç aklıselimin hâkim olacağını düşündüm. Çünkü aksi benim ekonomi dünyamda hiç akılcı görünmüyordu.
Dahası, 24 Haziran’da Recep Tayyip Erdoğan seçimi kazandığı takdirde ki aksine ihtimal vermiyordum, ekonomiyi Mehmet Şimşek ile yönetmeye devam edeceğine dair “güvenilir kaynaklardan” kuvvetli duyumlar alıyordum. Bu beklenti içinde “öyle olursa böyle olur, olmazsa şöyle olur” tarzında spekülatif yazılar yazmak yerine beklemeyi tercih ettim. Sonunda ekonomi yönetiminin geleceğine dair güven uçup gitti. Bu yetmezmiş gibi bir de ABD ile “papaz” krizi patlak verdi.
Bir süredir yeniden yazmaya başlamanın zamanının geldiğini düşünüyor fırsat kolluyordum. Aklımdaki fırsat da ekonomide üçüncü çeyrekten itibaren yaşanması kaçınılmaz hale gelen sarsıntının şiddetine dair büyümenin ilk öncü göstergelerinin yayınlanmasıydı.
Ama alarm verici ilk rakamlar sürpriz bir şekilde işgücü piyasasından geldi. Sürprizin ortaya çıktığında nedeni şu: Büyümede belirgin bir yavaşlama ya da daha kötüsü ekonomide daralma ortaya çıktığında (“kriz” demeyelim, malum ihtiyatlı olmak gerekiyor) istihdam 1-2 ay gecikmeli olarak etkilenir. Geçmişte hep böyle oldu. Gayet mantıklı; işverenler işten çıkarmalara girişmeden önce fırtınanın şiddetini ve süresini kestirmeye çalışırlar çünkü işten çıkarma pek çok açıdan maliyetlidir.
Oysa bu kez işten çıkramalar Mayıs ayında başlamış görünüyor. Geçen ay Nisan dönemi (Mart-Nisan-Mayıs) İşgücü istatistikleri açıklandığında istihdamda beklenmedik bir durgunlaşmayla birlikte işsizlikte kuvvetli bir artış görülmüştü: Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizlik oranı 0,4 yüzde puanlık şiddetli bir artışla 11,8’den 12,2’ye çıkmıştı. Açıkçası arızi bir durum olabileceğini düşünüp Haziran rakamlarını görmek istedim. Ayrıca inşaatta büyük bir istihdam kaybı söz konusuydu ve bu sürpriz değildi; konut sektörü zaten durgunluktaydı.
Haziran dönemi (Nisan-Mayıs-Haziran) rakamları Çarşamba günü açıklandı. Tarım dışı işsizlik oranının bu kez de 0,3 yüzde puanlık artışla yüzde 12,2’den 12,5’e tırmandığı görüldü. Sonuçta iki ayda işsizlik oranı ancak derin durgunluk dönemlerinde görülen bir şiddetle 0,6 yüzde puan artış kaydederek yüzde 11,9’dan 12,5’e (Mart işsizlik oranının yüzde 11,9 olarak revize edildiğini belirteyim) sıçramış bulunuyor. Bu sıçramanın sorumlusu tarım dışı istihdamdaki düşüşler. Nisan döneminde tarım dışı istihdam 15 bin, mayıs döneminde ise tam 50 bin, toplamda 65 bin azalmış. Tarım dışı işgücü artışı 108 bin olunca işsizler ordusuna iki ayda 173 kişi katılmış oldu.
İstihdam değişimine sektörler itibariyle baktığımızda mart döneminden bu yana manzara şöyle: inşaat üç ayda 150 bin çalışanını kaybetmiş. Bu sektörde şubat ayı itibariyle çalışan sayısının 2 milyon 192 bin olduğu dikkate alındığında istihdam yüzde 6,8 oranında gerilemiş bulunuyor. Konut sektörünün içinde bulunduğu durum herkesin malumu, lafı uzatmaya gerek yok.
Sanayide ise istihdam artışı ise son iki ayda 51 bin. Aslında sanayide üretim mayıs ayından itibaren geriliyor: Eksi yüzde 1,6. Haziran endeksinde değişim ise perşembe günü eksi yüzde 2 olarak açıklandı. Ama belli ki sanayi işverenleri henüz işten çıkarmalara başlamamış. Gelecek ay mayıs-haziran-temmuzu kapsayan haziran dönemi rakamları açıklandığında farklı bir durumla karşılaşabiliriz.
Şaşırtıcı gelişme hizmet sektöründe: İstihdam artışlarının ana motoru olan bu sektörde nisanda istihdam artışı 5 binden ibaret, mayıs döneminde ise 19 binlik kayıp var. Ne oluyor da hizmetlerde işten çıkarmalar işe alımların üzerine çıktı? İşverenler yaklaşmakta olan fırtınanın şiddetleneceğini düşünerek bir yandan işten çıkarmalara hız verirken diğer yandan işe alımlara fren mi yaptılar?
Henüz bilmiyoruz. Ama şurası kesin. Korkulduğu gibi Türkiye ekonomisi temmuzdan itibaren bir daralma sürecine girdiyse işsizlik hızla artmaya devam edecek demektir. Ne kadar artar diye soracak olursanız şunu söyleyebilirim: 2016 yılında GSYH artışı yüzde 3,2’ye gerilediğinde tarım dışı işsizlik oranı Aralık ayında yüzde 14,3 ile zirve yapmıştı. Halen yüzde 12,5’te. GSYH azalmaya başlar ve daralma birkaç çeyrek devam ederse işsizliğin yeni bir rekor kıracağından şüpheniz olmasın.