Küresel ısınmayla mücadele konusunda ülkelerin atması gereken adımların ele alındığı 25'inci Birleşmiş Milletler (BM) İklim zirvesi 2-13 Aralık tarihlerinde Madrid'de gerçekleşti. Aslında Şili'de yapılması planlanan fakat protestoların güvenlik problemi oluşturması sebebi ile Madrid'e taşınan zirveye 196 ülkeden delegeler, şirket temsilcileri, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı.
Bu yılki BM zirvesinin gündeminde karbon ticareti ve kayıp zarar ilişkisi vardı. Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nda (WWF) iklim uzmanı olarak çalışan Pierre Cannet, Madrid zirvesinde esas yapılmak istenenin, Paris İklim Anlaşması'nı imzalayan ülkeler için çeşitli önlem ve mekanizmaları ortaya koymak, anlaşmaya son halini vermek olduğunu söyledi. Bu mekanizmalardan biri de ülkeler için karbon piyasası kurulmasıydı. Uluslararası Ekoloji Fonu (FEU) raporlarına göre 2015 Paris Antlaşması'na imza atan 184 ülkeden 136'sı, istenilen karbon salınımı değerinin üzerinde kirlilik yaratıyor. Aralarında Türkiye ve Rusya'nın da bulunduğu 10 ülke henüz karbon salınımı konusunda gerekli verileri paylaşmasa da FEU raporunda, sadece İsviçre, Norveç, Ukrayna ve 28 Avrupa Birliği ülkesinin istenilen düzeyde karbon salınımı hedeflediği görülmekte.
Sloganı "harekete geçme zamanı" olan Madrid'deki iklim zirvesi, küresel ısınmayla mücadele için alınması beklenen ciddi kararlar üzerinde uzlaşılamadan sona erdi. Küresel karbon piyasalarının işleyişi gibi dar teknik meselelere odaklanan COP 25'i kilitleyen en can alıcı mesele Paris Anlaşması'nın ünlü 6. Maddesiydi. Paris Anlaşması'nın 6. Maddesi ülkelerin karbonsuzlaşmasını sağlayacak yeni bir piyasanın kurulması ve nasıl işleyeceğine ilişkin görevleri içerir. 6. maddenin 2. bendi (6.2) karbon ticareti anlaşmalarına izin verir. 4. bendi ise (6.4) karbon ticareti için daha merkeziyetçi bir yapının kurulmasını öngörür. Maddenin 8. bendi (6.8) iklim finansmanını ve uluslararası işbirliği alanlarını düzenler. Dolayısıyla madde 6, iklim zirvelerini finans zirvesi olarak gören taraf devletlerin hepsinin çıkarına dokunan bir maddedir.
COP25'in bir başka gündem maddesi iklim bağlantılı kayıp ve zararlar için finansal destek konusuydu. Dünyaca ünlü Alman düşünce kuruluşu Germanwatch İklim Risk Endeksi 2020, ülkeleri, aşırı hava olaylarına karşı savunmasızlıklarına göre sıraladığında iklim krizinin zengin, gelişmiş, gelişmekte olan veya yoksul ülke ayrımı yapmadığı görülüyor. Ne var ki özellikle yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde durumun aciliyeti ve vahameti giderek derinleşiyor. Geri döndürülmesi imkânsız kayıplar ve tamir edilmesi hala mümkün olan zararlara işaret eden "kayıp ve zararlar" kavramı değişen iklim ve yükselen su seviyelerinden en fazla etkilenen ada devletleri ve gelişmekte olan ülkeler tarafında gündemde tutuluyor. Bu nedenlerden ötürü COP25, en yoksul ve en savunmasız ülkeler için ciddi önem taşıyordu. Yazık ki dünyanın iklim kaosu karşısında en savunmasız ülkeleri zirvede büyük ölçüde hayal kırıklığına uğradı. Küçük ülkeler, özellikle ada ülkeleri başta olmak üzere iklim değişikliğinin etkilerini çekenler gelişmiş ülkeler tarafından maddi yardım programlarıyla finanse edilmeyi umuyorlardı. Bu umutta gelecek yıla kaldı.
En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu başkanı Sonam Wangdi, "Bu COP, evimizdeki ve dünyadaki gençlerimizin endişelerini gidermek için tutku sağlama beklentilerimizi karşılayamadı. Şimdi, ülkelerin 2020 yılına kadar ısınmayı 1.5C'ye sınırlayacak bir yola sokan [emisyonlarını azaltma] hedeflerinde dönüşümsel iyileştirmeler yapmaları gerekiyor " sözleriyle hayal kırıklığını ortaya koydu.
2017 yılı emisyon değerlerine göre küresel ısınmaya en çok katkı yapan ülkeler Çin (yüzde 29.34), ABD (13.77), Avrupa Birliği ülkeleri (9.57), Hindistan (6.62), Rusya (4.76) ve Japonya (3.56). Zirvede bu büyük kirleticilerin gelecekte iklim zararlarından sorumlu tutulup tutulmayacağı sorusu gündemdeydi. Özellikle bürokratlar Avustralya, Brezilya, Çin, Japonya, Suudi Arabistan ve ABD'yi iddialı eylemlere geçme konusunda en çok direnen ülkeler arasında gösterdi. İklim değişikliğinde en yüksek payı olan ülkelerin bu konuda daha cesur adımlar atılmasına karşı en çok direnen ülkeler olması da ayrıca bir ironi. Avrupa Birliği ise zirvede daha iddialı olma eğilimiyle yeni planını ortaya koyarak, 2050 yılına kadar net sıfır karbona ulaşma hedefini kabul etti. Bu aynı zamanda Birliğe gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında köprü olma imkânı da veriyor.
Bu yılki iklim görüşmelerinde en çok dikkat çeken olgu sıradan vatandaşların talepleriyle hükümetleri arasındaki derin çatışmayı ortaya koyan genellikle gençlerin önderlik ettiği sokak gösterilerindeki artıştı. Şili Çevre Bakanı Carolina Schmidt'in başkanlık ettiği zirvede öne çıkan olgu salonların dışındaki ve içindeki protestocuların bilimsel uyarılara ve dünyanın sera gazlarını kesmedeki başarısızlığına giderek daha fazla dikkat çekmesiydi. Sivil toplum örgütleri ve iklim aktivistleri zirve alanı içerisinde net bir varlık gösterdiler. Gerek düzenledikleri etkinlikler gerekse izinli ve izinsiz eylemleri ile zirveyi en azından sözleri ile etkilemeyi başardılar. Eylemler ancak akredite katılımcıların girebildiği zirve alanının dışına da çıktı, Madrid sokaklarında yüzbinlerin katılımıyla protesto gösterileri gerçekleşti. İklim adaleti için yürüyenler siyasetçilere "harekete geçin ve değişin" çağrısında bulundu.
Tarafların fosil yakıt kullanımını giderek azaltarak yenilenebilir enerjiye yönelmelerini amaçlayan Paris Anlaşmasını imzalayan ülkeler, koyulan küresel hedefin tutturulabilmesi için sera gazı emisyonlarını belli ölçülerde azaltma taahhüdünde bulunmuştu. Anlaşma, şu ana kadar imzacı 197 ülkenin 187'si tarafından onaylandı. Anlaşmayı kendi ulusal meclisinde onaylamayan 10 ülkeden biri olan Türkiye'nin sera gazı emisyonlarını, 2030'a kadar belirgin oranda azaltmayacağı ortada. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Madrid'de zirvedeki Türkiye Pavyonu açılışında Türkiye'ye Fransa, Almanya ve Dünya Bankası tarafından bir teklif yapıldığını, ancak finans paketi önerisinin Türkiye'nin "hassasiyetlerine" cevap vermediğini belirtti. Dolayısıyla Türkiye cephesinde beklendiği gibi herhangi bir değişiklik olmadı. Türkiye delegasyonu zirvede 25 yıldır devam ettirdiği pozisyonu sürdürdü ve EK-1'den için müzakereler yaptı. Ancak, bu zirveden sonuç alamadı ve herhangi bir ilerleme sağlanamadı.
"Şili-Madrid Harekete Geçme Zamanı" başlığı altında kabul edilen sonuç bildirisi, iklim değişikliği zirvesinin çeyrek asırlık geçmişinde en uzun sürede çıkartılan bildiri olarak tarihe geçti. Zirvede kabul edilen sonuç bildirgesinde, Paris Anlaşması'nda koyulan hedeflerle ülkelerin mevcut vaatleri arasında "belirgin bir uçurum" olduğu kabul edildi ve ülkelerden sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda daha iddialı hedefler bulmaları istendi. Bildirgede, anlaşmaya taraf ülkelere, sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda verdikleri taahhütleri önümüzdeki yıl içinde güçlendirmeleri için çağrı yapılarak, teknik detayların çoğu gelecek yıl tekrar görüşülmek üzere devredildi.
Bu yıl Madrid'de yapılan yıllık müzakereler, bilim insanlarına göre dünyanın ihtiyaç duyduğu adımlar ile dünyanın en güçlü liderlerinin tartışmak için hazırlandıkları şeyler arasındaki büyük boşlukları gösterdi. Esasen COP25'te ciddi bir atılım zaten beklenmiyordu, ancak gözlemciler en azından bir işbirliği ruhu ve Paris anlaşmasının amaçlarını yerine getirmek için gereken daha iddialı karbon hedefleri üzerinde çalışılması yönünde karar alınacağını umuyordu. COP25'in sonuç bildirisinde öne çıkan tek madde, karbon emisyonları miktarının dağılımının azaltılmasıyla ilgili ülkelerden 2020'de daha geniş kapsamlı taahhütler sunmalarının istenmesi oldu.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, zirve sonrası Twitter'da paylaştığı mesajlarda, "#COP25'in sonuçları beni hayal kırıklığına uğrattı" ifadesini kullandı. Uluslararası toplumun iklim kriziyle mücadele konusunda "önemli bir fırsat" kaçırdığını söyleyen Guterres, "Ama vazgeçmemeliyiz. Ben vazgeçmeyeceğim" şeklindeki alışılmadık değerlendirmesiyle konuya yönelik ilgisini bir kez daha ortaya koydu.
Bir sonraki iklim zirvesi önümüzdeki Kasım ayının başlarında ABD seçimlerinden hemen sonra Glasgow'da, Paris anlaşması kapsamındaki emisyon azaltma konusundaki taahhütlerini güçlendirmek amacıyla ülkeleri bir araya getirecek. Gelecek sene müzakerelerin başkanlığını yürütecek Birleşik Krallık ile AB'yi Paris Anlaşması'nın hedefleri ile mevcut emisyonlar arasındaki açığı kapatma konusunda yoğun bir gündem bekliyor. Ülkelerin, anlaşmaya göre 2020 yılında daha önce anlaşma onaylanırken verdikleri iklim hedeflerini (Ulusal Katkı Beyanı – NDC) yenilemeleri gerekiyor. 2020 yılının iklim eylemleri açısından kritik bir yıl olması, COP26'nın endüstri öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2 derecenin olabildiğince altında tutulması için çok önemli bir dönemeç olması bekleniyor.