ATİNA
Türkiye'deki depremler Yunan yayın organlarının birinci gündem maddesini oluşturmaya devam ediyor. TV kanalları, Radyo istasyonları ve gazetelerde yayınlanan uzun ve dramatik röportajların yanı sıra Yunanistan'ın her bir kentinde insani yardım kampanyaları ve kan bağışları merkezleri anons ediliyor.
Yıkıntılar arasındaki insanların durumu ve depremler, sanki ülkenin içinde olmuşçasına özel röportajlar ve uzun yayınlarla kamuoyuna servis ediliyor.
Yolda karşılaştığım sade vatandaşlar henüz 10 gün öncesine kadar "Türkiye ile savaş mı çıkacak?" şeklinde endişeli sorular sorarken şimdi herkes Türkiye'deki depremlerin açtığı yaralardan duyulan üzüntülerini dile getiriyorlar.
Her bir Yunan devlet ve özel TV kanalı, yalnız deprem bölgelerine gönderdikleri muhabirlerinin günlük canlı yayınları ile kalmıyor; Türk gazetecilerle de depremler hakkında canlı yayınlar yapıyor.
Sosyal medyada dolaşan mesajlar ise, 1999 depremlerinden sonraki dayanışma mesajlarını anımsatıyor. Bu mesajlarda "Türk halkına dayanışma" kampanyalarının sıklığı dikkatleri çekiyor.
Yabancı kanalları da izleyen bir gazeteci olarak, evet, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin yayın organları depremlerle ilgili haberleri yayınlamaya devam ediyor; ancak Yunanistan'da hâlâ manşetlerde dolaşan haber ve görüntülere kıyasla azaldığı ve daha çok "depremlerden sonra Türkiyenin ekonomisinin ne olacağına, siyaseti ne denli etkileyeceğine" yönelik özel makalelere yer verilmesi dikkatimi çekiyor.
Türkiye'deki depremlerin Yunanistan'da bu denli yankı uyandırmasının nedenlerinden biri , iki komşu ülkede yaşayan halkların Batı ülkelerine oranla daha duygusal olmasından; ve aslında komşusunun çektiği acıları paylaşma duygularının daha ağır basmasından kaynaklanıyor olabilir.
Bir ikinci nedeni, iki ülke arasındaki siyasi anlaşmazlıklara rağmen, bu iki halkın çatışmalar ve sürtüşmeler yerine yine böyle "yeni bir acı fırsatın" sayesinde ilişkilerin düzelebileceği hayalinden de kaynaklı olabilir.
Bir üçüncü nedeni de Türkiye'deki fay hatları ile kesişen Yunanistan'daki fay hatlarının birbirini ne denli tetikleyebileceği üzerine yapılan analiz ve yorumlardan kaynaklanıyor.
Halklar maalesef, bu duygularını yalnız bu gibi deprem, yangın ve doğa afetleri zamanında var gücüyle gösterebiliyor. Halkların bu duyguları ne denli güçlüyse siyasetçileri de aynı hizaya sokmak zorunda bırakıyor. Bunun birçok örneği tecrübelerle sabittir.
Hatırlıyorum da, 2018 yazında Atina banliyö semti Mati'de çıkan korkunç yangında 100 kişinin yanarak can vermesinin ardından Türk halkından Yunan halkına binlerce dayanışma ve taziye mesajları yayınlanmış; duyulan derin üzüntüler Yunan halkını ve yayın organlarını duygulandırmıştı.
Halkların bu arzusu açık seçik ortada iken, hatta savaş çığırtkanlığı yapan aşırı milliyetçilerin bile şu günlerde susmayı tercih ettikleri halde, emekli bir amiralin çıkıp kendi kanalından "komşu ülkelerden depremzedelere yardıma gelenlerin casusluk yapma olasılıklarına dikkat edilmesi" gibi uyarılarda bulunması gerçekten paranoya örneği demiyeyim de; "dam üstünde saksağan" deyimini akla getiriyor.
Bir ülke komşu ülkesinde casusluk yapacaksa illa da depremlerin meydana gelmesini beklemeyeceğine göre, bırakın muvazzaf askerleri, "video game" denen bilgisayar oyunlarıyla büyüyen çocuklarımız bile, casusulukların artık "James Bond"vari değil; uzaktan kumandalı teknolojik aletlerle yapıldığını bilir.
Şimdi en çok merak edilen soru, halkların bu dayanışma gösterilerinden sonra halkları yöneten siyasetçilerin deprem felaketindeki yaraların sarılmasından sonra nasıl bir tutum içine girecekleri.
Halkların bu arzusu dikkate alınacak mı? Yoksa siyasetçiler oy toplama uğruna tahrik, tehdit ve "kim daha milliyetçi" söylemlerine devam edecekler mi?