ATİNA
Geçen hafta sonu hem Türkiye'de hem de Yunanistan'da milli bayramlar vardı. Türkiye'de Cumhuriyet Bayramı, Yunanistan'da Hayır anlamına gelen "OHİ günü" yani, 1941'de İkinci Dünya Savaşı süresinde Yunanistan'ın Faşist Musoli'nin İtalyan ordularına teslim olmayı reddedişinin yıl dönümü idi.
Yunanistan'da "OHİ günü" 28 Ekim'de, Cumhuriyet Bayramı da 29 Ekim'de kutlandı.
Ben o günlerde İstanbul'dan arabamla Atina'ya geliyordum. Meriç sınırına geldiğimde hiç olmadığı kadar bir otomobil ve otobüs kuyruğu ile karşılaştım. Tam 5 saat beklemek zorunda kaldım. Genelde geçişlerin seyrek olduğu bu gümrük kapılarındaki işlemler fazla sürmez. Bu sefer de öyle oldu. Ancak oto sayısının kilometrelerce uzamasının nedeni, Yunanların 28 Ekim Bayramı'nın 3 günlük tatilini İstanbul'da geçirmeleri olmuştu. Yunan turistler yalnız Batı Trakya ve Aleksandoupolis (Dedeağaç) gibi sınıra yakın bölgelerden değil, sıramızda beklerken sohbet ettiğimiz yolcuların çoğunun sınıra daha uzak olan (yaklaşık 700 km) Selanik ve daha uzaktaki (800 km) orta Yunanistan'ın Larissa ya da Trikala gibi kentlerden de geldiklerini öğrendim. İçleri dolu yirmiye yakın Yunan otobüs de cabası.
Meriç'i arabayla geçenlere, Türk gümrük kapısındaki pasaport ve gümrük işlemlerinden sonra iki ülke arasındaki Meriç nehri üzerindeki sınır köprüsünden geçerek Yunan gümrük kapısındaki pasaport ve gümrük işlemleri yapılır.
Bu yolculuğumda karşılaştığım uzun kuyruklar, Türk gümrük kapısına gelmeden önce başlayıp Meriç köprüsü dahil, Yunan gümrük kapısına kadar hınca hınç binbir türlü marka arabalar sıralanmış; adeta trafik yoğunluğu yaşanıyordu. Gümrük kapısındaki Duty Free mağazalarındaki raflar da adeta boşaltılmıştı.
Gümrük memurlarına sorduğumda, aynı manzaranın bir gün önce giriş kapısında yaşandığını söyledi. Yani 3 günlük Cumhuriyet Bayramı'ndan yararlanmak isteyen Türk yolcular ziyaret ettikleri Yunanistan'dan geri dönüyorlardı.
Haber bültenlerinde bol bol izlediğimiz "Türk - Yunan ilişkilerindeki gerginlik", demek oluyor ki sade vatandaşları pek etkilemiyor. Gerek Türk gerekse Yunan sade vatandaşlar, söz konusu "gerginlik dizisini" pek umursamıyorlar.
Hem İstanbul'da geçirdiğim günlerde konuştuğum insanlar, hem de Yunanistan'daki sohbet ettiğim sade vatandaşların sanki birbirleriyle anlaşmışlar gibi hep bir ağızdan "Bıktık artık aynı şeyleri dinlemekten" dediklerine şahit oldum.
İstanbul'dan 260 km'lik Meriç sınırına direksiyon sallarken; Türk ve Yunan radyo frekansları birbirine karıştığı için Türkçe konuşulan bir radyo istasyonunun frekansına aniden Yunanca konuşulan bir radyonun sesi karışıyor. Biraz sonra bunun tersi oluyor. Bu nedenle bedenimizin uzantısı haline gelen cep telefonumdaki data'ları açarak arzu ettiğim radyoları dinlemeye başladım.
Müzik dinlemek için yaptığım aramalarda "Açık Radyo" frekansına rastladım. Yunanca şarkılar söyleniyordu. İçimden "nereden nereye" demek geldi. Çünkü çocukluk yıllarımda, değil radyolarda Yunanca şarkılar dinlemek, yollarda bile Rumca konuşanlara "Vatandaş Türkçe konuş" diye sataşanlar olurdu.
Meriç sınırından 900 km mesafedeki Atina'ya geldiğimde TV izlemek yerine radyo dinleyesim geldi. En beğendiğim radyo istasyonlarından biri olan "Cosmos" radyosunu açtığımda o da ne? Bu kez radyodan Türkçe şarkılar okunuyor. Yine içimden "nereden nereye" dedim.
Ertesi gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın TV'lere verdiği özel mülakatı dinledim. Soru cevap şeklindeki mülakatta Cumhurbaşkanı Erdoğan savunma sanayinin ne denli geliştiğini anlatırken "Yerli ve milli olan 'Tayfun' füzesinin menzili 561 km olduğundan Atina'yı ürküttüğünü" söyledi.
Bir gün sonra Yunan gazeteciler Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis'e Cumhurbaşkanı'nın bu söylediği söze nasıl bir cevap vereceği soruldu. Mitsotakis "Türk yetkililerin Yunanistan aleyhine her söylediklerine cevap verecek olursam başka hiçbir işle uğraşmaya vaktim olmaz" dedi. Gazeteciler illa da "manşetlik bir haber" çıkartmak için baskılarını artırınca Mitsotakis "Bizim de enflasyonumuz yüzde 85 olsaydı belki ben de sürekli gündemi değiştirirdim" şeklinde konuştu.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu "resmi atışmalar" sürerken, Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın yaptığı diyaog çağrıları istisna teşkil etmeye devam ediyor.
Akar'ın Yunanistan'a yaptığı diyalog çağrıları Yunan basınında "Cumhurbaşkanının söylediklerine tezat oluşturduğundan" söz ediyor.
İşin garip tarafı, her zaman altını çizdiğim gibi, her iki tarafın da "diyalogdan" ve "uluslararası hukuktan" yana olduklarını dile getirmelerine rağmen ne bir diyalog kuruluyor, ne de uluslararası hukuka bakışları birbiriyle çakışıyor.
Siyasetçiler oylarını istedikleri sade vatandaşların karşılıklı ziyaretlerini, radyolarından "öteki tarafın" şarkılarını dinlediklerini, hatta hükümet yetkililerin karşılıklı atışmalarını umursamadıklarını herhalde göz önünde bulundurmuyorlar.
Yakında her iki ülkede de seçim var. Halklar çatışma, sürtüşme, atışma değil; barış, huzur, refah istiyor.