ATİNA
Her yılın aralık ayının ilk haftasında 30-40 arkadaş bir araya geliriz. Bu arkadaşlığımız, öğrenci olduğumuz yıllarda aynı öğrenci yurdunu paylaşmış olmamızdan kaynaklanıyor.
Her yıl başka bir arkadaşımızın yaşadığı şehirde ya da o şehre yakın bir köyde randevulaşırız. Modern çağda "reunion" adı ile de anılan bu buluşmamızda önemli olan aramızdaki arkadaşlık bağlarını, gittiği kadar, korumak ve diğer bir deyişle eski günlerde olduğu gibi birbirimizle şakalaşarak, devrimci şarkılar söyleyerek "genç" kalmak..
Geçen hafta sonunda bu amaçla Atina'nın 400 km kuzey batısındaki Yanya kenti yakınlarındaki Arta'da buluştuk. Bu yıl Arta'yı seçmemizin nedeni, her yıl olduğu gibi öğrencilik yıllarımızı anımsamak ve Artya'lı arkadaşımız Panos'un "Covid-19" nedeniyle 6 ay boyunca kaldığı hastaneden sağ salim taburcu olmasını kutlamaktı.
Öğrenci yurtları her yerde olduğu gibi, yüksek eğitimini görmek için başka kent ve köylerden üniversitelere akın eden öğrencilerin barınağıdır. Askerlik gibi bir şeydir yani. Askerlikte tezkereden sonra nasıl askerlik arkadaşlıkları devam ediyorsa, öğrenci yurtlarında kurulan arkadaşlık bağlarını da bir o kadar devam ettirmek o arkadaş gurubunun fertlerine bağlıdır.
Mesela ben Ankara'dan Atina'ya gelen bir öğrenci olarak Atina teknik üniversitesinde gemi inşaat fakültesinde okurken kaldığım Atina Üniversitesi öğrenci yurdunda, Yunanistan'ın çeşitli bölgelerinden aynı nedenlerle Atina'ya gelen yüzlerce öğrenci ile arkadaşlıklar kurmuştum.
Kimisi sağcı, kimisi solcu, kimisi muhafazakar ve dindar, kimisi komünist, sosyalist, anarşist, hepimiz bir çatı altında yaşar, tartışır, futbol, basketbol oynar, bazen kavga eder ama günün sonunda aynı yemekhanede yemek yer, organize ettiğimiz partilerde horon teperdik..
Yunanistan'da 80'li yıllar aynı Türkiye'de olduğu gibi yoğun siyasi tartışmaların ortasındaydı. 1981 seçimlerini tarihinde ilk defa bir sosyalist parti (PASOK) kazandığı için siyasi tartışmalar oldukça hararetli olurdu. Öğrenciler arasında tabanca, bıçak gibi silahlar değil; pankart, duvar yazıları ve siyasi tartışma savaşları olurdu. Amerikan karşıtlığının da tavan yaptığı yıllardı.
Bu yılki "reunion" buluşmamızda da eski günleri andık. Aramızda, gençliğimizde siyasette "kavgalı" olduğumuz sağcılarla koyu solcular vardı.
Kimisi mühendis, avukat, kimisi doktor, kimisi vergi memuru, öğretmen, müfettiş, diplomat olmuş , kimisi liman müdürlüğünden emekli olmuş arkadaşlarımızdı bunlar.
Her yıl yaptığımız bu buluşmada, saçlarımıza ne kadar ak düştüğünden, göbeklerimizi ne kadar yağ bağladığından, tuvalete ne denli sık gitmeye başlandığından değil; yılda bir kere bile olsa birbirimizi gençlik yıllarımızdaki gibi görmekten zevk alıyor; "Hadi seneye başka bir yerde görüşmek üzere!" diyerek günlük hayatımıza devam etmek için herkes yaşadığı yerlere geri dönüyor.
Bu yılki toplantımızda dikkatimi en çok çeken şey, yurt arkadaşlarımın bana yönelttikleri "Türkiye'de neler oluyor" sorusu oldu. Benim gazeteci ve Türkiyeli olduğum bilindiği için bana hep bu soru sorulur.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki uzatmalı gerginliğin, Yunan toplumunu nasıl sardığını, ülkenin her bir tarafından gelen orta üstü yaş gurubu arkadaşlarımın sordukları sorulardan da anlayabiliyorum.
Cumhurbaşkanının "Bir gece ansızın gelebiliriz" ifadesi en çok sorulan ve merak edilen soruların başında geliyor.
Bugüne dek Türkiye'nin -askeri yönetimleri dahil- hiç bir lideri tarafından ifade edilmeyen bu sözün "ne denli ciddi, ne denli siyasi ya da stratejik" olduğu en çok merak edilenlerin başındaydı.
Bu sorulara verilecek bir cevabım olmadığı için lafı çevirmeye çalışıyorum.
Buna karşın arkadaşlarımdan biri "Bir gece ansızın gelebiliriz ifadesi, Yunan milliyetçilerin ekmeğine yağ sürdü. Türkiye'nin ne denli saldırgan olduğu, ‘Türklerle asla dost olunamayacağı' üzerine fikir yürüten aşırı milliyetçi çevreleri adeta haklı çıkarmış oluyor" yorumunu yaptı..
En çok sorulan ikinci soru "Türkiye'nin Yunan adalarını niçin tehdit olarak görmeye başlaması" oldu.. Çünkü Yunanistan'da "Yunan adalarının Türkiye'ye saldırmak için değil; Türkiye'den gelecek olası bir saldırı karşısında silahlandığı" kanısı hakim.
Bu tartışmanın sonunda tarafların birbirine güvenmediği; güvenemediği ya da güvenmek istemediği sonucu çıkartılırken, söz, bir zamanlar hepimizin karşı olduğu "Amerikan emperyalizmine" geldi.
ABD'nin Yunanistan'daki üslerini kapatması için yıllarca "Kahrolsun Amerika" "Go home" diye slogan atanların bile şu aralar Amerikalıların Yunanistan'daki askeri varlığına kimsenin niçin ses çıkarmadığını" solcu eski "yoldaşlarıma" soruyorum.
Bu soruma karşı aldığım cevapları özetleyecek olursam: Yunan toplumunda , Komünist Parti dışında, amerikan karşıtlığı diye bir şey kalmamış. Bu da Türk-Yunan ilişkilerinin girdiği sarmandan kaynaklanıyor.
"Amerikalıların askeri varlığı, Yunanistan'ın silahlanarak göstermek istediği caydırıcılık uğraşılarına katkı değer sağlıyor",
"Amerikalıların varlığı Yunan halkına güven veriyor",
"Türkiye ,Yunanistan'a ‘bir gece ansızın..' misali saldırmadan önce iki kez düşünmek zorunda kalacak"
.. gibi görüşlerin dile getirilmesi, Yunanistan'ın her bir köşesinden gelen ve her bir kesimi ifade eden gençlik arkadaşlarımın halet-i ruhiyesini yansıtıyor..