Bugünkü yazımda, bir önceki "Yunan gözüyle adalar niçin silahlandı?" konulu yazımı okuyan bazı T24 okurlarından almış olduğum mesaj, soru ve yorumlara istinaden yaptığım araştırmaları paylaşma ihtiyacını duydum.
Saygıdeğer okurlardan biri şunları söyledi:
"Biz ülkemizde, Yunanlıların adaları niçin silahlandırdığını sormuyoruz. Biz, adaların niçin, hem de antlaşmalarla silahsızlandırıldığını soruyoruz? Çünkü uluslararası politikada silahsızlandırma, silahlandırmadan önce gelen bir egemenlik paylaşımıdır. Yani normlar hiyerarşisinde silahsızlandırma önce gelir, silahlandırma değil. Bir başka deyişle, Yunanlıların adaları silahlandırması değil, antlaşmaların adaları niye silahsızlandırdığı önemlidir. Yunanlılar adaları niye silahlandırdıklarını meşrulaştırabilirler, nitekim Sayın Berberakis'in yukarıdaki yazısında bu çok güzel anlatılıyor, ama adaların zamanında 1923 Lozan'da ve bir de üstüne İtalyanlardan Yunanlılara devredildiği 1947 Paris'te niye silahsızlandırıldığı karşısındaki meşrulaştırma önemlidir. Daha da açık yazarsak, niye silahlandırıldıklarının değil, niye silahsızlandırıldıklarının meşrulaştırması geçerlidir..."
Adaların niçin silahlandırılmamalarını (gayrı askeri statü) öngören şartların nereden kaynaklandığı gerçekten de Türkiye'de olduğu kadar Yunanistan'da da pek bilinmeyen, tartışılmayan bir konu.
Türkiye'de son iki yıldan bu yana ve sıkça resmi ağızlardan yapılan açıklamalarda (Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Savunma Bakanı Hulusi Akar ve son olarak Cumhurbaşkanı RT Erdoğan) "Adaların 1923 Lozan ve 1947 Paris anlaşmaları uyarınca silahsızlandırılmaları gerekirken, Yunanistan'ın söz konusu anlaşmalardaki şartlarını ihlal ederek silahlandırmalarına karşı çıkılıyor.
Yöneltilmiş olan bu isabetli soruya karşı Lozan ve Paris anlaşmalarına dayanarak bu adaların niçin silahsızlandırıldıklarına ya da diğer bir deyişle niçin silahlandırmalarının sınırlandırıldıkları" ile yaptığım araştırmalarda resmi tutanaklarda ulaşabildiğim verileri aktarmak istiyorum.
Türkiye'nin kurtuluş savaşından sonra imzalanan Lozan anlaşması -yalnız Türkiye ile Yunanistan arasında değil; aralarında Japonya'nın da bulunduğu 8 ülkenin imzaladığı- bu anlaşmanın 13.maddesinde:
Türk kıyıları karşısındaki Midilli, Chios (Sakız) Samos (Sisam) ve İkarya (Nikarya) gibi adalarda askeri tesis ve deniz üsleri bulundurulmaması; buradaki asker sayısının sadece askerlik görevi yapan askerlerden ve kolluk kuvvetlerinden oluşması, bu adalara takviye güçleri gönderilmemesi , adalardaki asker sayısının Yunanistan'ın ana kara parçasındaki asker sayısını aşmaması, Yunan hava kuvvetlerine ait uçakların anadolu kıtası üzerine uçuş yapmaması; aynı şekilde Türk hava kuvvetlerine ait uçakların da Yunan adaları üzerinde uçuş yapmaması... gibi maddeler sıralanıyor.
Yenik düşen Yunanistan'ın "küçük asya felaketi" olarak adlandırdığı (1919-1922) Kurtuluş Savaşından sonra Lozan masasına oturan yeni Türkiye Cumhuriyetinin talebi üzerine nüfuslarının yüzde 95'i Yunan kökenli olan Yunan adaları için koşulan bu "silahsızlandırma" şartları, "Yunanistan'ın 100 sene önce, 1919'da yaptığı gibi ,adalar üzerinden olası yeni bir ‘Anadolu seferi/işgali' ihtimaline karşı" koşulan şartlardı.
Paris Antlaşması ise İkinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkan ülkeler arasında yapıldı. Türkiye İkinci Dünya Savaşı'na katılmadığı için Paris Antlaşması'nda taraf olmadı.
Yunanistan, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyasının işgaline uğradığında yaklaşık 200 bin kişinin kâh kurşuna dizilerek, (direnişçilerin toplu infazı gibi) kâh kıtlıktan, açlıktan ölerek (Türkiye o yıllarda Yunanistan'a "kurtuluş" adlı gemiyle gıda yardımlarında bulunmuştu) katledilmelerine karşı savaştan yenik çıkan İtalya'nın, keza işgal altında bulundurduğu Yunan adalarının (12 adalar, Meis dahil) "savaş tazminatı" olarak Yunanistan'a devredilmesini öngörüyordu.
Ancak aynı antlaşmada yer alan İkinci Dünya Savaşı galibi ülkelerinden, bu kez dönemin Sovyetler Birliğinin talebi üzerine Ege'deki Yunan adalarının (12 adalar) silahsızlandırılmaları şartı koşulmuştu.
SSCB'nin bu şartı, Ege'den geçecek kendi savaş gemilerinin güvenliği için koşulmuş; diğer ülkeler tarafından da kabul görmüştü.
1960...
Yunanistan'ın resmi görüşüne göre:
1960'lı yıllarında Kıbrıs adasında patlak veren çatışmalardan; buna müteakip 1974 Kıbrıs'taki askeri operasyonlardan sonra Yunanistan , BM kartasının 51.maddesinde öngörülen "meşru müdafaa hakkı" maddesinden yola çıkarak "olası bir Türk / Yunan çatışması ihtimaline karşı" ada halklarının ve adaların egemenliklerinin savunulması gerekçesiyle Türk kıyıları karşısındaki adalarının "silahlandırılmalarını" zorunlu kılındığı görüşünü savunuyor.
Yazımın, Ukrayna –Rusya arasındaki çatışmalar sürerken "dam üstünde saksağan" misali gibi algılanmaması dileklerimle...