Yeni yıla sayılı günler kaldı...
Yeni bir yıl, yeni bir yolculuk demek...
Tolstoy'a göre; Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar. Ya da şehre bir yabancı gelir. Belki de en değerli yolculuk içimize doğru yapacak olduğumuz yolculuktur. Bilinçaltı dışarıdaki yabancıyı, bilinç de içerideki çocuğu tanımak isteyebilir.
Hepimizin iç dünyası farklı.
İç dünyamızı ve diğer insanlar ile aramızdaki farkı "duygularımız" oluşturur.
Duyular bize dış dünya hakkında bilgi verir, duygularımız ise yorumunu yapar.
Salt beş duyuyla algılanan dünyayı siyah-beyaz bir fotoğrafa benzetirsek, duygularımızın dünyası da bir ressamın değişik renkler kullanarak yarattığı eşsiz tablolar gibidir.
Düşünce ve duygular sürekli etkileşim halindedirler. Ama "gerçek dili konuşan duygulardır" İnsanlar arasında iletişimi, yakınlığı sağlayan enerji duygulardır. Düşünceler değil! İnsanlar duygularıyla satın alır, aldıkları kararı akıllarıyla onaylar. İnsanları duygularımızla(kalbimizle), kendimizi düşünceyle (aklımızla) yönetmeliyiz. Ancak bu şekilde bağ kurabiliriz. Aksi takdirde örümcek gibi bağ değil, ağ kurmaya çabalarız.
Bir dil bir insan, iki dil iki insan sözünü hepimiz biliriz. Duygu dilini bilmeyen insan yarım insan, duygu dilini bilmeyen yönetici tek gözlü yöneticidir. Duygu dilini bilen duyarlı insan tam insandır. Etkin yöneticidir. Kendisinin ve başkalarının duygularını anlamakta ustadır ve empatiktir.
İngilizcede duygu kelimesinin karşılığı emotion.
E-motion hareket halindeki enerji demektir.
Konuşurken sadece sözlerle ve düşüncelerle değil duygularla da alış veriş olur.
Araştırmacılar, insanlar ne zaman bir araya gelse, tamamen sözsüz bir ilişki söz konusu olduğunda bile, duyguların kaçınılmaz bir biçimde yayılışını defalarca görmüşlerdir.
Sessizken bile ayna nöronlarla duygusal alışveriş yapılıyor.
Hepimiz açık bir çevrim içerisindeyiz.
Herkes limbik çevrimde...
Bu noktada duygusal okur-yazarlık çok önemli!
Hem kendinizin hem de başkalarının duygularını fark etmek ve yönetiyor olmak!
Goleman'ın "CEO'ları analitik düşünce tarzına ve iş uzmanlıklarına bakarak işe alırlar, duygusal zeka noksanlığı nedeniyle işten atarlar" sözünün orta vadede her zaman geçerli olduğunu otuz yıl boyunca binlerce yöneticinin transferine aracı olurken ve konumlandırdığımız pozisyonlarda kelebekten tırtıla dönüş öykülerini izlerken defalarca tanık olmuşumdur. Aslında iş dünyasında kariyer yönetimi, ekip yönetimini, zaman yönetimi, öfke yönetimi gibi kavramların bir noktadan sonra duygu yönetimine indirgemek ve bu şekilde tanımlamak pek de yanlış olmayacağını düşünüyorum.
Duygusal hakimiyeti yüksek olanların, seçili davranışı benimseyen insanların, aktifleri çok parlak olmasa da mutlaka üst düzeylerde bir yerlerde kendilerini konumladığını bunu aktifleri ile ve öz-farkındalık ile destekleyenlerin ise lider pozisyonuna geldiğini ve çevresine ışık saçarak yükseldiği ve yükselttiği iş hayatı anonim kitabının bilinen ama pek söz edilmeyen önemli realiteleridir.
Peki bu duyguları nasıl tanıyacağız?
Öncelikle fark ederek, sonra da yöneterek! Aslında farkındalığa ulaşmak için dışarıdan 360 derece geri besleme almak, kişilik envanterleri doldurmak, gönüllü veya profesyonel Koçluk-Mentor'luk gibi uygulamalar değerli alternatifler olsa da size bugün kendi başınıza yaratabileceğiniz, basit, kolay ve çok güçlü bir yol önereceğim.
Hemen hemen her beyaz yakalının zamanı takip ettiği bir ajandası vardır. Ama nadir beyaz yakalının iş ajandasının karşısına kök bulduğu duyguları, düşünceleri, sezgileri, inançları, korkuları, kaygıları ve düşlerini not ettiği duygusal bir günlüğü vardır.
Yaşamımız birbirine paralel iki ray üzerinde ilerlemektedir. Birincil raylar zamanın içinde bize doğru yaklaşan, birbirini tetikleyen gerçekler ve durumlar yani gündelik hayatımızda yaşanan "Olaylar" ı kapsar. İkincil raylarda ise; zamandan bağımsız, genelde anlaşılmadan, bilinçsizce içimizden yükselen ruh hallerimizin, gel-git'lerimizin duygu ve düşüncelerimizin itici kuvveti olan "İçsel Durumlar" yani Hislerimiz, Sezgilerimiz ve Düşlerimiz...
Hep hayatın dışımızdaki mecburiyetlerin ve kısıtlamaların olduğu adına gerçeklik dediğimiz birinci rayların üzerinden döndüğü öğretisi üzerine şekillendirildik. Oysa ki hayat ikinci raylarda vuku bulmaktadır. İşte tam orada yaratıcılığın, sezgilerin, düşlerin zamanından bağımsız bir dünya söz konusu. Bir insanın dış hayatının kalitesi, seçimleri ve başına gelen her şey onun iç dünyasının duygu, düşünce ve inançlarının maddeleşmiş halinden başka bir şey değil halbuki.
Duygusal günlüğe kaydedeceğimiz hislerimiz, duygularımız, tutkularımız, düşüncelerimiz, umutlarımız, ihtiraslarımız, korkularımız, düşlerimiz, tüm sezgilerimiz, arzularımız, nefret ettiklerimiz belki bizi zafere taşıyan/kaybettiren, varsıllığa/yoksulluğa taşıyan, mutlu/mutsuz kılan notlar olacaktır. Bir insanın en önemli misyonu kendisine giden yolu bulmasıdır. Kendinizden mezun olmak istiyorsanız bir tarafa olayları bir tarafa karşılığında yaşadığınız içsel durumları not edebileceğiniz bir günlük oluşturmanızda yarar vardır.
Geçen yıl Stefano D'Anna adına Dreamers'lar için hazırlanan Sevgili Nehir tarafından hediye edilen ajanda ve günlük defterinden ben şahsen çok faydalandım kendimle ilgili bir çok sır edindim ve içerideki arkadaşla bayağı yakınlaştım. Yönü o belirliyor, yolu, yöntemi, yolcuları, ihtiyaç ve istasyonları beraber belirliyoruz. Harika bir takım olma yolunda ilerliyoruz.
Yeni yıla ve yeni yaşa duygusal bir günlükle başlayalım. Bir yanda şimdiki zamanı ele geçirmeye ve etkin kullanmaya çalışırken, bir yanda zamanın olmadığı bir sonsuzlukta içsel durumlarımızı fark edip keyifli bir yolculuk yapmaya çalışalım birlikte.
İnsan yalnızca kalbinde taşıdığını görürmüş. Bu sözlerimizi, aklınıza değil kalbinize yazmanızı umut eder, herkese farkındalık ve güzelliklerle dolu harika bir yıl dileriz...