Beyaz yakalı iken günün birinde kitabın birinde hayatımın akışını değiştirecek bir cümle ile karşılaştım. “Yaptığınız işi severseniz mutlu olursunuz, sevdiğiniz işi yaparsanız özgür olursunuz” yazıyordu. Temel değerlerinden en önemlisi özgürlük olan biri için bu büyüleyici bir cümleydi. Okumadan önce, yaptığım işi seviyordum ama sevdiğim işi yapmıyordum. Sonrasında, neyi sevdiğimi, ne istediğimi, güçlü yönlerimi, tutkularımı, değerlerimi uzun uzun düşündüm. Öznesi insan olan, içinde özgürlük ve yaratıcı düşünce barındıran işleri seviyordum. Bir kuruma bağlı olmaktansa birden çok kuruma güçlü yönlerim ve donanımım çerçevesinde hizmet vermenin daha doğru olacağına karar verdim. Kendi bağımsızlığımı seçerek kendi işimi kurdum ve hep insan odaklı işlere yöneldim. Tüm sevdiği işi belli bir alt yapıdan sonra yapan insanlar gibi hayallerimi de tek tek gerçekleştirme fırsatını buldum.
İnsan sevdiği işi yapınca bir dakika bile çalışmak durumunda kalmaz alarm saatini de bir gün bile kurmak zorunda kalmazmış. Bunun doğru olduğunu yaşayarak öğrendim. Ayrıca başarılı insanların ezici bir yüzdesinin kendi sevdiği işi yapanlardan çıktığını gördüm. Kendi adıma da bunu keyifle deneyimleme şansı buldum.
Yaptığınız işi sevebilirsiniz, sevdiğiniz işi yapabilirsiniz peki nefret ettiğiniz bir işi yapabilir misiniz? Günümüzde korku kültürü hala işleyen önemli kurumlar var maalesef. Örgütler büyüyüp piramitleştikçe yöneticilerin en kolayına gelen kültür bu oluyor belki de. Korku kültürü egemen kurumlar ışığını kaybetmiş, ruhu istifa etmiş ama patronuna söylemeyen insanlarla dolu... Yüzlerine, gözlerine faydasız karanlıklar çökmüş, yaptığı işten nefret eden insanlar... Düşünceleri karamsar, eylemleri olumsuz, gönülleri umutsuz...
Korku kültürü gelmekte olan Z kuşağı ve iş yaşamının önemli bir bölümünü ele geçiren y kuşağı için tam bir kabus olan bu kültürde çalışmak veya bu kültürün bir parçası olmak/bir parçasına dönüşüp de kalmak istemiyorlar. İnsanların korkularına ateş eden onları kalbine dokunmayan, empati kuramayan yönetici ve kurumlar kaçınılmaz olarak gün be gün yok olup gitmeye mahkum olacaklar.
Korku kültürünün de yaklaşımı çok basit aslında;
Düşünün ki insanlara emrediyorsunuz. Emrettiğiniz kişiyi dinlemezsiniz. Dinlemediğiniz kişiyi anlamazsınız. Anlamadığınız kişiyi sevemezsiniz. Sevmediğiniz kişiden korkarsınız. Korktuğunuz kişiden nefret edersiniz. Nefret ettiğinizi de yok edersiniz!
Herhangi bir şeyi elde etmek için önce o şeyi istemek gerekmektedir, sonra da istenen her ne ise onu elde edebilmek için gerekli en uygun çabayı sarf etmenin adı doğru yaklaşımdır. Doğru yaklaşımın temel kuralının iyi niyet olduğunu asla unutmamak gerekir, başarının kökeninde sevgi vardır. Empati vardır. Empati anlamaktır, anlaşılmaktır, iyi niyet içerir, destek içerir, yapıcılık içerir, paylaşmaktır, saygı duymaktır ve sevgiyle yaklaşmaktır. Doğru yaklaşımda bulunan kültürde çalışan kurumları seçmek kritik önem taşır.
Canberra Üniversitesi'nde yapılan bir çalışmada, nefret ettiğiniz bir işe sahip olmanın, sağlığınız için en az işsiz olmak kadar hatta bazen daha da fazla olduğu sonucuna vardırmış. Elde edilen verilere göre, işyerinde mutsuz olan insanlar arasındaki depresyon ve endişe düzeyi aynı veya daha yüksek düzeyde çıkmış.
Doğru kültürü seçmek çok önemlidir. Yerini seven çiçeğin coşkusu seyre değerdir.
Un, süt, yumurta ve şekerle miktar değiştirerek nasıl elli çeşit tatlı yapabilirseniz, yeteneklerinizi de çeşitli biçimlerde kullanarak elli çeşit hayat kurabilirsiniz. Ama en doğrusu; “Ben sevdiğim, inandığım ve istediğim işi yapıyorum” diyebilmek sağlıklı bir insan olduğunuzu yankı vadisinde bağırmaktır. Karşılığı size misliyle geri dönecektir. Sesinizi ve cesaretinizi yükseltin. Başınızı yerden kaldırın. Özünüze, güçlü yönlerinize, değerlerinize, tutkularınıza uygun olan doğru iş kültürünü seçin. Ya sürüye uyup aynılaşın ya da cesaret edip farklılaşın!