Işıklı bir sonbahar günü Adapazarı/Akyazı'da 250 bin metrekare kapalı alan üzerinde kurulu olan alüminyum profil ve yassı mamülleri üreten entegre tesisten içeri doğru arabayla süzülüyor ve giriş noktasında içeriye dostumun ismini veriyorum.
Kısa süre sonra o isim her zamanki mütevazi ve sakin görüntüsünün üzerinde ışıldayan gözleriyle bizi sıcak bir şekilde karşılıyor. Hal hatır kısmından sonra sebebi ziyaretim olan ve beni heyecanlandıran Avrupa'nın en önemli entegre tesislerinden birisi olan, iki bine yakın beyaz, mavi yakalı ve expat(yabancı) yöneticinin çalıştığı, 500 milyon Euro'ya yakın teknolojik yatırımla finanse edilen hadde sistemini ve güçlü makine parkını görmek için sabırsızlandığımı ifade ediyorum.
Hızlıca kahveler içiliyor, baretler takılıp, ayakkabılar değişiliyor ve tesiste turumuz başlıyor. Her karşılaştığımız mühendis veya mavi yakalı çalışanın samimi bir şekilde selam verip el sıkması adeta hizmet sektöründe bir turizm tesisi geziyormuş ve herkesin aynı misyon ve hedefe inanıp paylaştığı, karşılıklı güven üzerine yükselen büyük bir ailenin iş başında olduğu izlenimi yaratıyor. Dostumun sohbet ettiği mühendis ve mavi yakalıların işe hakimiyeti, enerji ve tavırları ile tesiste kullanılan yüksek teknoloji ve her şeyin adeta saat düzeneğinde çalışıyor olması gerçekten göz kamaştırıcı geliyor.
Dört saate yakın dolaşıyoruz. Bitmek bilmeyen tesiste dostumun ve çalışanların yaptığı teknik aktarım ile dolan zihnimi ve yorgun düşen ayaklarımı dinlendirmek için bir mola talep ediyorum.
Bir sandalye bulup söylenen çayı beklerken Türk sanayicisinin serüvenini ve aldığı yolu düşlüyorum. Toplumsal yaşamımızı ve kollektif aklımızı beyaz perdeye yansıtan Yeşilçam filmlerindeki babacan fabrikatör Hulusi Kentmen dışında hafızalarda yer alan fabrikatör profili oldukça kötüydü. Çalışanın hakkını yiyen, sadece belli imtiyazlarla veya güçle beslenen, eğitime önem vermeyen, vergisini ödemeyen, bencilliğin üst sınırlarını zorlayan profilin yeri merhum Sakıp Sabancı ile Türkiye'de iş ve aş imkânı yaratan sanayici, vergisini veren, zengini halkın gözünde yücelten iş adamı profiline dönüştü. Fabrikatörlükten, sanayici- iş adamlığına taşınan bu imajı insanımız sevmişti. Rahmetli Sabancı'nın kişiliği ve sempatisi de bu profilin içini fazlasıyla beslemiş ve benimsetmişti. Sabancı gibi saygın sevilen profilin yerini uzunca bir süre doldurmak mümkün olmadı. Son yıllarda dünya hiç bir zaman olmadığı kadar hızla değişti. Evrensel değerleri ve yetkinlikleri taşıyan ve içini kişiliğiyle dolduran üçüncü bir profilin ortaya çıkma zamanı geldi. İsimsiz dostumun da bu yeni dönemi temsil eden bir aday olabileceği fikri geçiyor içimden. Eğitimli, dinamik, yabancı dil konuşan, dünyayı ve trendleri takip eden, teknolojiyi üst düzeyde kullanan, kaliteli ürün üretmeyi ve ihracatı hedefleyen stratejik bakış açısına sahip, innovatif tarzı olan, insana değer veren lider yapısı ve büyük resmi gören vizyonerliği ile farklı ve yeni bir Türk sanayici profiliydi. Bu yeni profiller kaç tanedir, nerelerde yaşarlar bilemem ama ülkenin bir noktaya gelmesi için çoğaltılması gereken yeni bir profil olduğu kesin! Neo-Türk Sanayici Profili!
Dostum 1998 yılında kurduğu tesisinin Adapazarı'nda depremi görmesi ve en kötü şekilde zararlarını yaşamasına rağmen mücadeleden vazgeçmeyerek, haftanın altı günü 15 saat çalışarak, fabrikada yatıp kalkarak tüm dünyayı fuar ve ar-ge bazında harmanlayarak oluşturduğu kalite odaklı üretimini her yıl yüzde yirmi beş büyüterek 400 milyon dolar cironun üzerine çıkarmayı basarmış. İSO 150'ye adını kısa sürede yazdırmakla kalmamış, ekibinde yetiştirdiği birbirinden yetenekli gençleri her gün biraz daha yetki delege edip güçlendirerek yönetimde daha fazla söz sahibi olmalarını sağlayan kurumsal bir bakış açısını da hayata geçirmiş.
Üç senelik projeksiyonda 1 milyar doları hedefleyen ve cirosunun yüzde kırkını kalite standartları son derece yüksek olan Batı Avrupa ülkelerine (yüzde kırkını doğrudan yüzde yirmisini de endirekt olmak üzere) üretiminin toplam yüzde altmışını ihraç edebilecek kadar sürdürülebilir bir alt yapı ve güçlü bir finansal sistem kurmuş.
Bu entegre tesis etrafına ışık saçan güçlü bir piramit gibi parlıyor Adapazarı'nda.
Bilinen bir gerçektir, Mısır piramitleri de uzaktan bakınca muhteşem görünürler. İnanılmaz bir simetri ve estetik harikasıdırlar. Yanlarına yaklaştığınızda ise büyü bozulur. Derme çatma kaba taşlar olduğunu fark edersiniz. Evet, uzaktan bakınca harika ve devasa ama yaklaştıkça küçülen taşlar.
Bazı insanlar vardır piramitlerin tam tersine yaklaştıkça küçülmez bilakis büyürler. Bahsettiğimiz Neo-Türk Sanayici Profili'nin içine girildiğinde de nasıl bir kişilik bulunmalı bunu da paylaşmakta yarar var süphesiz.
Bir çok insan varlıklı, statü sahibi, görünüşte soğuk, az konuşan, mesafeli, kariyeri yüksek güçlü bir profil görünce içlerinden olumsuz bir sıfat bulup ona etiket yapıştırmakta çok mahirdirler. Nedense, onların martıların sesini duymayacak kadar “ruh fakiri” olduğunu düşlemek isterler. Hatta daha da ileriye gidip martıların bu tür kişilere simit atsalar şaşmamalı diyerek içlerini rahatlatmaya bile çalışırlar. Hem ruhu zengin hem varlıklı ve başarılı bir iş adamı profilini hafızamıza yerleştirmeyi pek beceremeyiz.
O zaman ezberi bozmanın vakti belki de su andır kim bilir? İsminin açıklanmasını bile istemeyen tevazudaki bu dostum bırakın martı sesini duymayı o martıları içinde uçuşturacak kadar ufuk ve ruh zenginliği barındırır. Elinden düşürmediği kamerasıyla çektiği birbirinden güzel fotoğraflar ile; bazen yem yeşil bir yayla da kocaman gözlerini şaşkınlıkla açmış, dudaklarının kenarında karayemiş karartısı kalmış masum yüzlü bir çocuğu, bazen turkuaz sularda hırçın dalgalarda inleyen bir tekneyi, bazen bin bir güzelliğe açılmak için aralanmayı bekleyen renkli, eski bir kapıyı, bazen de yurt dışında uzanmış rengarenk çiçekler arasında ruhunu dinlendiren bir yabancıyı içindeki gökkuşağı renklerine bulayarak zerafetle ortaya çıkarır. Yaptığı işlerde her daim sevgi ve umut vardır. İsim vermeden çocuklar okutur, spora, sanata sponsor olur, sosyal sorumluluk gerektiren işlerin hep görünmeyen adamı olur.
İçinde elma şekeri ile bile mutlu olabilecek kadar hazır ruhunu dışarı çıkardığında bazen salıncaklarda sallanan ve bulaşıcı neşesi ile ortalığı şenlendiren afacan bir çocuğa zaman zaman da duyarlı, hassas ve sorumluluk taşıyan bir ebeveyne dönüşmesi onun yakından tanıdığım yüksek ruhunun iz düşümleridir. Ez cümle ruhu, maddi varlığından çok daha zengin ama isim veremeyecek kadar da mütevazi bir insan!
İster Neo-Türk Sanayici Profili diyelim, ister demeyelim. İster bu kişiliğe gerçek olamayacak kadar iyi diyelim, ister demeyelim. Ama isimsiz dostumun taşıdığı yetkinlikleri ve değerleri sadece iş hayatının değil siyasetin de, sporun da, sivil toplum kuruluşlarının da içine taşımayı bir görev bilelim.