Ruhu istifa etmiş ama patronuna söylememiş, işle ev arasında sarkaç gibi gidip gelen, her sabah kalbinde tarif edemediği bir boşlukla uyanan ve aynaya her baktığında derinleşen bir anlamsızlık duygusu hisseden, yaptıkları ile hissettikleri arasında iki yüzlü bir tutum gözlemleyen, ruhsal bir çölde sadece düşünen beyni ile yol almaya çalışan kaç kişi varız acaba?
Hayatın direksiyonunda düşünen beynimiz değil de hisseden beynimizin oturması onun yönü belirlerken yanında oturan düşünen beynin ise yolu ve yöntemi belirlemesi gerekiyor. Oysa ki ya düşünen beynimiz direksiyonda hisseden beynimiz bagajda veya tam tersi de söz konusu olabiliyor.
Çoğu beyaz yakalı hayatı kendi çapında film gibi yaşadığını sanıyor ama başrolde değil boş roldeler. Parçaları kaybolmuş ''yap - boz'' misali, kimisi sağlığını, kimsi aklını, kimisi hislerini, kimisi de ruhunu arıyor.
Varoluşsal kariyer yaşayamadığımız, güçlü yön, tutku ve değerlerinizi işinize yansıtamadığımız sürece, içinde yer almadığınız halde ulaşılan hiç bir başarı öyküsü gerçek başarı değildir. En büyük başarı; akıl ve kalbin aynı dili konuşmasıdır. Diğer tüm başarılar tatminsiz başarıdır.
Bu tür sanal başarılar, kurumlardan ayrıldığınızda sizlerle beraber buharlaşır giderler. Geriye dönüp baktığınızda çok para ve başarı kazanmış olmanın da, unvan ve şöhretinde nihai tahlilde siz içinde olmadığınız sürece hiç bir anlamı yoktur. Hayatın trajedisi ölüm değildir, yaşarken ölmesine izin verdiğimiz şeylerdir. Başarı güzeldir ama oyunun asıl amacı ''anlam'' dır. Hayatta kalmak değil, hayatın sizle kalmasıdır önemli olan.
Diğer bir trajedi de; bizi gerçek dünyaya getirecek tek pasaport olan ''hayal gücü kapasitemizin'' minimuma indirgenmiş olmasıdır.
Kariyerizm - Konformizm - Hedonizm üçgeninde boğulmamak için debelenip duran, sağır ve anlam körü bir kapitalist kültür içerisinde egomuzun geçirgen olmayan alanları içinde yalıtılmış yaşamlar sürmekteyiz.
Evet bu karanlık manzara içerisinde aydınlık bir çıkış yolu olarak Spirituel Zekâ'dan (SQ) yani ''ruhsal zekâ''dan bahsedelim istedik bugün.
Bilişsel Zekâ (IQ) ve Duygusal Zekâ'yı (EQ) biliyorduk. İş dünyasında IQ'nun etkin uygulanabilmesi için temel gereksinimin EQ olduğunu hep söyledik. Peki her ikisini de senkronik kullanabilmek için onları birleştiren ve sevgi ile derinleştiren zekâ olan SQ hakkında neler biliyoruz?
SQ aslında hepimizin içinde var olan ve keşfedilmeyi bekleyen bir zekâ türü. Tıpkı EQ gibi, SQ da geliştirilebiliyor. IQ'dan farklı olarak EQ ve SQ yaşla doğru orantılı olarak yükseliyor. SQ, EQ gibi öznel olup, duygu, düşünce, gözlemleme, sezgiler gibi soyut konuları ele alıyor. EQ duygusal çalkantılarınızla isabetli bir şekilde baş ederken SQ ise daha derine inebiliyor. SQ'yu EQ'dan ayıran şey onun dönüştürücü gücünde yatıyor. SQ bütün zekâları entegre eden nihai bir zekâ türü.
Bu işin köküne, zekâların en derinine uzandığımızda; karşımıza Freud çıkıyor. Bütün batı psikoloji bilimi Freudyen bakış açısıyla ve iki süreç üzerinde yükselir. Birincil süreç; ''id'' ile ilişkilendirir. Yani iç güdüyle, bedenle, duygularla ve bilinç dışıyla. İkincil süreç ise; ''ego'' ile yani bilinçle, rasyonel düşünceyle ilişkilendirilir. Freud'a göre; ''İkincil süreç daha yüksek ve üstündür. İd'in olduğu yerde ego da olacaktır.'' Freud'dan sonra gelen ardılları da bazen birincil sürecin daha da önemli olduğuna dikkat çektiler. Ama Freud sonrasındaki bütün psikoloji, bilişsel bilimi de dahil olmak üzere bu iki süreç yapısını kullanmaya devam etti. Bu bağlamda, birincil süreç EQ, ikincil süreç IQ olarak adlandırılabilir. Bu iki süreç üzerine inşa edilen batı psikoloji bilimi böylece benliğin tam merkezine bir delik açıyor diyebiliriz. Bir anlamda birincil ve ikinci süreçler kontrol ve ifade bakımından birbirleriyle rekabet içindedirler. Ne akıl ne de duygular kendilerinin ötesindeki bir şeye başvurabilirler. Sayesinde entegre olabilecekleri ya da dönüştürebilecekleri daha ileri ve ortaklaşa bir kaynağa sahip değildirler. Ruhsal zekâ bu bağlamda bizlere üçüncü bir süreç sunar.
Bu süreç, diğer iki süreçten doğan malzemeyi birleştirir, entegre eder ve bunları dönüştürme potansiyeli taşır. Bu süreç akıl ile duygu, zihin ile beden arasındaki diyalogu kolaylaştırır. SQ, beynin sağ ve sol lobuyla temas halindedir. Benliğe aktif, birleştirici, anlam kazandıran bir merkez sağlar. Bir kanadı egosal (akılcı) diğer kanadı ilişkilendirici (duygusal) orta kısmı birleştiren (ruhsal) bir merkez. Kişi doğrudan bir birey olarak kendi başına merkeze ulaşmak zorunda da olmayabilir. Geleneksel toplumlarda birey ruhsal merkeze kendi gelenekleri ve aracılığıyla da ulaşabilir.
Rekabet hepimiz sadece tek bir ödülü hedeflediğimizde gereklidir. Fakat, her insan hazinenin ''dışarıda'' değil kendi kabiliyetleri ve ilgi alanında yani özünde olduğunu anlamalıdır. Otomatik, dürtüsel tepkiden, ''aynı'' olmamız yönündeki kültürel koşullanmalardan kaçan kişi tam insandır.
Zihnimiz bir arabanın benzin deposu gibi ön yargılarla ve faydasız bilgilerle tıka basa doludur. Düşüncelerin muazzam hacmi ve olumsuzluğun derinliği tüm zihni doldurmaktadır. Bir şeyi öğrenebilmek için de önce bunu kabul etmek ve depoyu boşaltmak gerekir. Asıl kişisel gelişim kendimize ait belli bir imajı, zihinsel alışkanlıklarımızı ve kalıplarımızı unutmaktan geçer. Şair William Blake'in dediği gibi ''Algının kapıları temizlenmiş olsaydı, bize her şey sonsuz görünürdü''. Algının olduğu yerde aldanma vardır. Bu anlamda gerekli olan ''farkındalık'' bir şeyi hem akılla hem de kalple kavramakla ve ikisi ile birlikte doğru kanat çırpmayla olabilir.
Nörologlar beyni incelediklerinde ''ne'' ve ''nasıl''soruları sorulduğunda beynin nerelerinin aktif hale geldiğini ve hangi lobların birbirleriyle bağlantıda olduklarını gözlemlediklerini söylüyorlar. Ancak ''niçin'' sorusu sorulduğunda beyni şu ana kadar ölçümleyemediklerini görüyorlar. SQ ile özümüzü kavrıyoruz ve gerçek benliğimize ulaşıyoruz. Aynı zamanda her birimizin biricik ve eşsiz olduğu gerçeğine de. İnsanın anlam arayışının, onun hayatının birincil motivasyonu olduğunu, içgüdüsel dürtülerin ''ikincil gerçekleştirilişi'' olmadığı gerçeğine de ulaşıyoruz.
Spirituel zekâ, ne ve nasıl değil ''niçin?'' sorusunu sorma, en başından itibaren olaylar arasındaki bağlantıları arama, uygulamayanların öğrettiği kuralları, inanmadığımız sebepleri, sorgulanmamış kabulleri, olayların içindeki ve ötesindeki anlamlarla ilgili tahminleri yüzeye çıkarma, kendimizin biraz ötesine geçme, daha aşkın ve daha yansıtıcı olma, daha fazla farkında olma, kendimize karşı daha dürüst ve cesur olma eğilimimizi ancak ruhsal zekâmızı arttırarak yükseltebiliriz.
Spirituel zekâya sahip olabilmek için; kendine dair farkındalığın yüksek derecede olması, psikologların deyimiyle ''alandan bağımsız'' olma, geleneklere karşı çalışma yeteneğine sahip olmak, ''niçin?'' ve ''ya şöyleyse?'' sorularını sorma ve ''temel'' cevapları arama eğilimi, esnek olma, farklı şeyler arasındaki bağlantıları görebilme (holistik olma) eğilimi, acıyla yüzleşme ve acıyı aşma kapasitesi, gereksiz yere incinmeye sebep olmaktan çekinme, vizyonlardan ve değerlerden ilham alma gibi bir dizi yetkinlik setini geliştirmek gerekir.
Bu arada ruhsal zekânın dinle bağlantısı olması gerekmez. Gordon Allport tarafından yapılan çalışmalar göstermiştir ki; bazı insanlar için ruhsal zekâ resmi din aracılığıyla bir ifade biçimi olabilir ama dindar olmak yüksek ruhsal zekâyı garanti etmez. Pek çok hümanist ve ateist çok yüksek ruhsal zekâya sahip iken, dindarlığını yüksek sesle ilan eden pek çok aktif inananın ruhsal zekâsı çok düşük olabilmektedir.
Yirmi birinci yüzyıl biliminin yeni iç görülerinin en büyüklerinden biri; bütünlerin, onları oluşturan parçaların toplamından daha büyük olduklarının keşfidir. Ruhsal olanı yani spirituel olanı deneyimlemek, mevcut sınırlı durumumuzu yeni bir görüş açısında yerleştiren daha büyük, daha derin, daha zengin bir bütünle sevgiyle temasa geçmek demektir.
Değişim hızı gittikçe artan bir iş dünyasında IQ'nun etkin kullanımı için EQ kişilerde aranan tartışmasız bir zekâ türü ise, SQ da kendimizin lideri olmamız için, kendimize ulaşmak ve anlamı detaylarda değil geniş bir bağlamda aramak ve hiç tartışmasız iletişim ve ilişkilerin kaliteli olması için en çok aranan zekâ türü olacaktır.
Spiritualizm; duygular, hayal gücü ve ruhla alakalıdır. Ego'nun davranışlarımız ve bilincimiz üzerindeki etkisini azaltır.
Ruhumuz, zihnimiz ve egomuzdan daha iyi çeken bir antendir.
Hırslı olan güç arar. Oysa sevgi en büyük güçtür. Büyük sevgi ise büyük zekâdır.
Güç, insanları baskı altına alır. Kaygılar yaratır. Liderliğin asıl kıstası, spirituel olmaktır. İnsanları cezbeden şey ruhtur. Sevgiyi ruh doğurur.
Bilgelik ve şefkat SQ'nun merkezine yerleşen iki taşıyıcı sütundur.
SQ ile durumdan bağımsız olarak iç ve dış huzur korunurken sağduyu ve şefkatle davranma becerisi kazanılır. Zihninizi özgür bıraktıktan sonra şefkatle doldurabilirsiniz. Şefkat sizin zihninizi özgürleştirmez. Şefkat başkalarının kör olduğu şeyleri görmenizi sağlar.
SQ yaşamla akarak, sezgilerinizden yararlanmayı, bedenlerinize duyarlı olmayı, yol almanızda yardımcı bir ''yaşam farkındalığı'' sağlar.
SQ, Ego'yu olgunlaştırır. Onu usulca sürücü koltuğundan yandaki yolcu koltuğuna geçirerek yaşamımızın aracını sürmeyi yüksek benliğe bırakabilir.
Belki de bu aşamada sorulması gereken soru evrene kulak vererek ''Zaman mı geçen yoksa sen mi geçiyorsun zamandan?''dır.
Ancak bu şekilde sonsuz bir şimdide kıvanç dolu bir yaşam sürülebilir.