Sun Tzu, dünyaca ünlü Çinli savaşçı ve filozof, günümüzde her alandaki stratejist ve liderlerin kaynak olarak kullandığı askeri klasiklerin atası olarak değerlendirilen 13 bölümden ve yaklaşık 2700 Çince imden oluşan “Savaş Sanatı” kitabının yazarıdır.
Kadim Çin'de Wu Hükümdarı “Savaş Sanatı” kitabını okur, çok beğenir ve Sun Tzu'yu sarayına davet eder. Yönetsel yeteneğini göstermek üzere kendisine deneme talimi yaptırmasını ister.
Talim için sarayın en güzel kadınlarından yüz sekseni getirilir.
Sun Tzu onları ikiye ayırır, hükümdarın en gözde iki cariyesini iki takımın başına komutan yapar, ellerine birer silah verir.
Der ki “sizler sağ ve solunuzu, arkanızı ve önünüzü biliyor musunuz?”
Kadınlar der ki: “Biliyoruz”
Sun Tzu der ki: “İleri adım atmak için öne bakacak ve adım atacaksınız; sola dönmek için sol kolunuza bakacaksınız, sağa dönmek için sağ kolunuza bakacaksınız, geriye bakmak için arkaya bakacak ve adım atacaksınız. Anlaşıldı mı?”
Kadınlar der ki “Tamam anlaşıldı”
Talimatları bildirdikten sonra kadınlar silahlarını alırlar ve Sun Tzu emrini verir.
Davullar ilk olarak sağa dönüş emri için çalınır, kadınlar kahkahalarla gülmeye başlarlar.
Bu kez sola dönüş emri verir, kadınlar tekrar kahkahalarla gülerler.
Sun Tzu der ki: “Talimatlar açık değilse, emirler anlaşılmıyorsa bu komutanın suçudur.”
Tekrar sabırla tane tane anlatır. Anlatır ve anlaşıldığı kanaati ve geri beslemesini alınca, davullar tekrar çalınmaya başlar ve sağa dönüş emri gelir, kadınlar tekrar kahkahalarla gülerler.
Sun Tzu der ki: “Talimatlar açık değilse, emirler anlaşılmıyorsa bu komutanın suçudur; fakat talimat ve emirler açık ve net olduğu halde kuralla uyulmuyorsa, bu takım komutanlarının suçudur. Öyleyse sağ ve sol takım komutalarının kellelerini istiyorum.”
Yukarıdan olanları seyretmekte olan Wu hükümdarı gözde cariyelerinin idam emrini duyunca şok olur ve hemen ulağını aşağı göndererek Sun Tzu'ya gizlice mesaj iletir. “Hükümdar sizin yönetsel yeteneğinizi anlamıştır. Bu iki cariye hükümdar için çok önemlidir. Onlarsız yemeğinin tadı bile olmaz o derece kıymetlidir, idam etmemenizi ister”
Sun Tzu der ki: “Hizmetkarınız sizin tarafınızdan komutan atanmıştır. Savaşta iken, komutan hükümdardan gelen bazı emirleri uygulamaz.”
Sun Tzu iki takım komutanını idam ettirir. Onların yerine başka takım komutanlarını seçer. Davullar bir kez daha çalınır.
Kadınlar sağa, sola, öne ve arkaya verilen bütün talimatları harfiyen yerine getirirler. Adeta ip gibi dizilmişlerdir. Hiçbiri en ufak bir ses bile çıkarmaya cesaret edemez.
Sun Tzu hükümdara şöyle der: “Askerler disiplin altındadır. Hükümdar aşağı gelip onları denetleyebilir. Hükümdarın emirlerine hazırlar, isterseniz suyun ve ateşin üzerinde bile yürürler.”
Wu hükümdarı der ki: “Komutan dursun, dinlensin, hükümdar aşağı gelip izlemeyi istemiyor.”
Sun Tzu der ki “Hükümdar sadece güzel sözleri sevmektedir, ancak hayatta onların karşılığı yoktur.”
Wu hükümdarı sonrasında Sun Tzu'yu ordusunun komutanı yapar. Tüm beylikleri yenerek gücüne güç katar. Tüm bu başarı ve zaferlerin ardında tabi ki Sun Tzu'nun yönetsel gücü vardır.
Gelelim günümüze...
Sun Tzu bugüne ışınlansa patronajın yoğun olduğu görkemli plazalarımızdan birinin yönetim katına süzülse neler olurdu acaba?
Öncelikle patronlar onu alkışlarla karşılar, güzel bir ofiste konumlardı. Sonrasında Sun Tzu'ya sorumluluk ve yetkileri için özel beklentileri ile oluşturdukları kumaştan, üzerinde kurumsal çizgileri de olan bir de takım elbise dikerlerdi. Elbiseyi denediğinde bir kolunun ve bir bacağının çok kısa, belinin de çok geniş olduğunu pek de önemsemezlerdi. Sun Tzu patronlara görüntüsünü sorduğunda da şöyle derlerdi muhtemelen; “Gayet güzel bir takım. Nesi var ki? Bakın önce kolunuzu böyle uzatacaksın. Sonra da bacağınızı şöyle çekeceksin ve karnınızı da şöyle şişireceksiniz. Bakın şimdi tam oturuyor olacak!”
Sun Tzu yeni şartlara uyum sağlamak arzusu ile dolu olarak yeni takım elbisesine de aldırmayarak topallayarak da olsa işe odaklanırdı tahmin edeceğimiz gibi. Her devrin değişmeyen kralcıları onun eğri büğrü yürümesine aldırmayarak nefis bir takım giydiği konusunda ona övgü yağdırmaya ve inandırmaya çalışırlardı. Haliyle Sun Tzu ne plazanın gerçek dilini ne de karsısındakileri de anlamlandırması ilk etapta pek mümkün olmazdı. Bir anda roket gibi fırlayan döviz kurları, tepetaklak olan bir borsayı, binlerce kişinin bir anda işsiz kalmasını da kimse umursamadığı bir ortamda onun da bunu anlamlandırması pek beklenmezdi. Zira bu coğrafyada her şeyin kısa zamana yüksek beklentiler ile endeksli olduğu için durumu anladığında iş işten de geçmiş olurdu. Özetle, Sun Tzu bile gelse iki dudak arasındaki bir düzen ve patron coğrafyasında kuşandığı böyle bir takım elbise içerisinde kendi enerji ve öz benliğinden kopacak, yönetsel sanatını icra edemeyerek yabancılaştığı ve tanımaya bile fırsat bulamadığı ortamda kaybolup gidiyor olacaktı.
Sun Tuzu'nun Sun Tzu olabilmesi için kendiyle barışık olması, sahayı ve çevreyi tanıyabileceği stratejik bakış açısını yerleştirebileceği ortamı, zamanı ve yetkiyi yakalıyor olması çok kritiktir. Peki bugünün iş arenasında ve patron bakış açısında bunun ne kadar mümkün olacağı sorusunu okuyucuya bırakalım ve Sun Tzu'nun son sözüyle finali yapalım.
“Karşısındakini ve kendisini bilen hiçbir savaşta kaybetmez; sadece kendini bilen bir kazanır, bir kaybeder; karşısındakini de, kendini de bilmeyen her savaşta mutlaka kaybeder.”