Ülkemizdeki duyarlı ve iyi insanların , geçenlerde Tanıl Bora’nın yazdığı gibi üzüntülü de olsalar “Her Şeye Rağmen” yaşamın gereklerini yapmaya çalıştığı bir zamandan geçiyoruz . Biraz da insanın özü çalışmaktır sözüne bağlı kalarak, toplum için bir şeyler yaptıklarını bağıranların insanı unutmalarına (Hrant’ı anma toplantısında Rakel Dink bunu, “ çocuk yapmayı teşvik ediyorlar ama onları yaşatmak için bir şey yapmıyorlar” cümlesi ile anlattı) inat, her sabah çocuk sevinçlerine tutunmaya çalışıyoruz. Belki işte bu bağlamda ve “sebat makamından her şeye rağmen” diyerek sizleri 25 Ocak 2017 günü Koç Üniversitesi Hastanesi’nde düzenlediğimiz “ Bir Çocuk Hekimi ve Şair: Ceyhun Atuf Kansu” başlıklı toplantıya çağırmak için bu satırları yazıyorum. Şair kelimesinin bile unutulmaya yüz tuttuğunu düşünürsek, Ceyhun Atuf Kansu’yu hatırlayanların çok azaldığını tahmin edebiliriz ama ben yine de kızı Prof.Dr. Bahar Gökler’in onu anlatan konuşmasının hepimize iyi geleceğini söylemek istiyorum.
Ben Ceyhun Atuf Kansu ile ilk kez, 1976 ocağında Hacettepe Merkez kampüsünde öldürülen Nuray Erenler’in arkasından yazdığı şiirle (''Sevgili doktor Hüsnü /Tut boyun damarını/Ölümün karanlığına kapa/Sabah ışığına aç gözlerini/Kızımın, bacımın, güzelimin..)tanışmıştım. Bundan 41 yıl önce Kütahya Lisesi pansiyonunun bodrumunda kimselere görünmeden ağlayarak okuduğum bu şiirin sesini hep içimde duydum sonraki yıllarda. Belki biraz bundan Hacettepe’ye Tıp okumaya geldiğimde Heykel’in oralarda hep Nuray Erenler’i düşündüm, şiirdeki Hüsnü Göksel’e hep hocalık saygısının ötesinde bir duyguyla bağlandım, onu ilk gördüğümde heyecanlandım.
Ceyhun Atuf Kansu, bir cumhuriyet dönemi şairidir, hekimidir, belki daha önemlisi bir çocuk hekimidir. “Kızamuk Ağıdı” şiirinde anlattığı gibi dağların ardında kalmış, karın örttüğü, yalnızlıktan üşüyen bir köyde bir gün kızamıktan ölen 23 çocuk ölüsünü tek tek saymış bir çocuk hekimidir. Bütün yaşamı ürpererek üstünü örttüğü bu çocukların bir şey demek için açılmış dudaklarında kalan sözcükleri şiire dökmek, onlardan sağ kalanlara yardım etmek için geçmiştir. Ceyhun Atuf Kansu, “yüreğinin ozan albümü” çocuk fotoğrafları ile dolu bir şairdir, hem çocukların “çın çın eden sevinçleri”ni duyar, hem de “bebekleri tarttıkça, tartılardan utanır”. Dr. Bahar Gökler’e göre “ Pek çok kurumda olduğu gibi, hekimlik kurumunda da gerek eğitim, gerek uygulama alanında, bir toplumsal duyarlılık ve bilinç yoksunluğu, halk gerçeğinden uzaklık ve kopukluk yaygınlaşmaktadır. İşte böylesi bir ülkü ve değerler karmaşasında, bu toplumsal bocalama döneminde Ceyhun Atuf Kansu’nun yaşamı ve kişiliği genç kuşak hekimler için belki bir özdeşim kaynağı olabilir”.
İlk şiir kitabını, Tıp Fakültesi 4. sınıfındayken 1941’de yayınlayan Ceyhun Atuf Kansu’nun eğitim yılları, öğrencilikten, başasistanlığa halka yakın olma çabaları ile geçer. Öğrenciyken arkadaşları ile çevre köylere giden Kansu, 1947’de Ankara’nın ilk gecekondu semti Altındağ’da bir halk polikliniği açılmasına öncülük eder. Çocuk hekimliği ihtisasını tamamladıktan sonra Ankara’nın havasından bunalır ve “pancar ve tütün ekilen bölgelere”, çoşkulu bir yürekle çalışmaya gider. Turhal şeker fabrikasında 11 yıl çalıştıktan sonra, Ankara ve Etimesgut’da çocuk hekimliği yapmaya devam eder. ‘Turhal Dolaylarında Çocuk Bakımı-1954’, ‘Anneler Soruyorlar-1959’, ‘Kasabalar ve Köylerdeki Çocuk Bakımı-1961’ kitapları Anadolu’da bir çocuk hekiminin titizlikle ve halk sevgisiyle yaptığı araştırmaları yansıtmaktadır. O yılları Dr. Bahar Gökler şöyle anlatmaktadır: “ O dönemlerde babamım hekimliği benim için beyaz tertemiz bir hekim gömleği, gözlük altından ışıldayan gözleri, odasındaki düzen ve ilaç kokusu idi. Babamın çocuklarla, halktan insanlarla ilişkilerini, gözlerini yumarak inceden inceye zayıf bir çocuğun göğsünü dinlemesini, gülümseyerek bir bebeğe derece koymasını izlemek, alkollü pamuklar bulunan cam kutunun yanına bir hasta çocuğun getirip bıraktığı zerdali dalını izlemekti...”.
Cemal Süreyya’ya göre Ceyhun Atuf Kansu, “...hayatın zenginlikleriyle bugünkü anlayışı besleyebilecek bir insan sevgisiyle şiir yazmaktadır. Şiirleri hiçbir zaman didaktik olmamıştır; söylev çekmez, insan manzaraları verir, halk albümüne fotoğraflar toplar, gerçeği tesbit eden ufak ufak ve sayısız tutanaklar düzenler...”. Bu özellikleri yanında onun şiirlerinin gerçek kahramanları çocuklardır. Saatini çocuklara kurar, “bakın çocuklar bizim ilk dersimiz bağımsızlık” diye seslenir, onlara penceredeki güneşi, en güzel oyuncak olarak yaşamı, en güzel oyun arkadaşı olarak açık havayı önerir. Gemilere yalnızca çocuklara almaktan yanadır, çünkü onların “pervasızca ileri açılabileceğine” inanır. Bütün isteği anneler bebeklerini ölmüş getirmeden önce onların eğitilmesidir. “Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin!" diyen köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözlerinden yola çıkarak yazdığı “Dünyanın bütün çiçekleri” şiiri onun halka, Anadolu’ya ve çocuklara adanmış yaşamının bir özetidir: «Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/ Bütün çiçekleri getirin buraya,/ Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,/ Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer/ Bütün köy çocuklarını getirin buraya, / Son bir ders vereceğim onlara,/ Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin getirin...ve sonra öleceğim .»
Çocuklar ve şairler kardeştir. Ceyhun Atuf Kansu, bu kardeşliği Türkçe’de en iyi yansıtan şairlerdendir. Şimdi onun çocukları, hem örnek yaşamları hem de onu anlatma çabaları ile bu kardeşliği büyütmektedir. Bize düşen ise tam bu günlerde bir kez daha onun yazdığı “Halk Polikliniği” şiirini okumak ve “Bilgi nedir? Diyelim elin anatomisi..” sorusu üzerine düşünmeye başlamaktır yeniden ve umutla.
*Bu yazıda Dr. Bahar Gökler ve Dr. Ufuk Beyazova’nın sunumlarından yararlanılmıştır