Geçen hafta büyüme geriliği endişesi ile getirilen 3 yaş 5 aylık bir erkek çocuk gördüm. Çocuğun odaya girdiği andan itibaren “boyundan beklenmeyecek” bir hareketlilik, beceri, gelişim ve iletişim yeteneğine sahip olduğu görülüyordu. O, odadaki oyuncaklara ve boyama kitaplarına şöyle bir göz atarken ben her zamanki gibi anne ve baba ile konuşmaya başladım. Annesinin ilk kurduğu cümlelerden, çocuğunu bilgi ve dikkatle (sezgilerini de eklemek lazım) izlediği, götürdüğü hekimlerin önerilerini akıl süzgecinden geçirerek uyguladığı anlaşılıyordu. Ben de gördüğüm her çocuğun ailesi ile iletişim kurmaktan, biraz onların dünyasına sokulmaktan mutlu olan, konuşkan bir çocuk hekimi tutumu ile onlarla konuşmayı sürdürdüm ve aşağıdaki öykü çıktı karşıma.
Anne ve takip eden çocuk hekimi çok dikkatli; boyunun iyi beslenmesine rağmen dört aylıktan itibaren yeterli uzamadığını fark etmişler. Biraz öyküyü derinleştirince doğum boyunun da kısa olduğunu, dişlerinin geç çıktığını, yürümesinin geciktiğini, 9 yaşında olan abisinden tamamen farklı bir büyüme temposuna sahip olduğunu, zaman ilerledikçe boy uzamasında basamak kaybı olduğunu güzelce anlatıyor annesi. Bu yakınmalarla önce bir çocuk endokrinoloji uzmanına gitmişler ve bazı tetkiklerden sonra 7-8 yaşına doğru büyüme hormonu kullanma lafı edilmiş. Esas hikaye ise bundan sonra başlıyor. Ülkemizdeki ailelerde benim bazen iyi ki var dediğim bir “hormon kullanma” korkusu var; işte bu aile de hormon korkusu ile şu meşhur boy şarlatanı “çocuk hekimini” bulmuşlar. Zaten “boy uzatma” kelimeleri ile bir “Google” taraması yaptığınızda onlarca haber ve resim çıkıyor karşınıza. Ben bu konuda daha önce de yazmıştım, ama uzun süredir adını tekrar duymadığımdan olsa gerek, birden öfke/üzüntü karışımı duygularla doldum ve ayrıntıları sorarak öykü almaya devam ettim. Önce aileyi büyüme hormonu kısırlık yapar diye korkutmuş, sonra iki kür bitkisel tedavi önermiş; bunlarla bir ilerleme olmayınca bu kez İngiltere’den bir ilaç getirmekten bahsetmiş. Anne cümle aralarında bitki kürlerini önce belli otlarla evde yapabileceklerini söylediğini ama sonra kendi önerdiği bir yere yönlendirdiğini anlatıyor. Nasıl şüphelendiniz diye sorunca da İngiltere’den getirilecek ilacı unuttuklarını, tekrar sorduklarında ise “hekimin” hatırlamadığını ve “ne önermiştim” diye kendilerine sorduğunu, bunları tutarlı bulmadıkları için uyandıklarını anlatıyor. Neyse ki aile belli bir noktada uyanmış ama baya bir para harcamış.
Biraz sakinleştikten sonra çocuğu muayene ettim ve şiddetli boy kısalığının olduğunu, öykü ve ellerindeki bazı laboratuvar bulguları ile birleştirildiğinde doğuştan büyüme hormonu eksikliği olduğunu ve bir an önce büyüme hormonu kullanması lazım olduğunu düşündüm. Neyse ki büyüme ilk 2-3 yaşta sonraki yaşlardaki kadar büyüme hormonuna bağımlı değil; bu nedenle de geç kalmamış tedavi için.
Bütün bunları biraz da kendimi sakinleştirmek için yazıyorum, çünkü insan bu ülkede hala böyle şeylerin oluyor olmasına öfkeleniyor. Böyle durumlarda bir taraftan orta halli ve iyiniyetli (bütün şarlatanlar zenginleri değil, yoksul veya orta halli insanları hedef seçiyor) insanların saflığı üzerinde düşünür buluyorum kendimi; öte yandan ise bunu yapan “hekimlerin” dünyalarını merak ediyorum. Koridordan geçen Dönem IV öğrencisinin bile kolaylıkla söyleyebileceği doğrulardan bu kadar uzakta bir hekimlik yapmanın bilgisizlikle ilgili olmadığını düşünüyorum. Olsa olsa bu para kazanma isteği/hırsı ile açıklanabilir ya da başka bir patoloji ile karşı karşıyayız. İşte tam ben bunları yazıp kendimce rahatlamışken çocuk hekimi bir arkadaşım Florya’daki bir “Fitnnes Center” reklamının resmini gönderiyor: “Boyunuz kısa kalmasın! Ayda 1 cm; Hayal değil, gerçek!”.
İyisi mi ne demeli kısmını size bırakıp son bir cümle ile sonlandırayım bu yazıyı: Bir çok şeyden koruduğumuz gibi, çocuklarımızı boy uzatma şarlatanı hekimlerden de koruyalım!