Prof. Dr. Şükrü Hatun Koç Üniversitesi Hastanesi
Ülkemiz, tarihinin en zor dönemlerinden birisini yaşıyor. Sanki korkunç bir felaketten çıkmış gibi hissediyoruz kendimizi. Bütün bunlar nasıl oldu? Anlamakta da güçlük çekiyoruz. Bir taraftan ülkemize ve demokrasiye olan bağlılığımızı korurken, diğer taraftan işlerimizi iyi bir şekilde yapmaya devam etmeliyiz. Bizler, yani ülkemizin değişik yerlerinden diyabetli çocuklar/gençler ve diyabet ekibi olarak 17-23 Temmuz 2106 tarihleri arasında 20. Kez “Arkadaşım Diyabet Kampı” için İznik Gölü kenarında toplandık. Bu kez Doç. Dr. Mehmet Nuri Özbek ve hemşire Münevver Dündar’ın liderliğinde Diyarbakır ve çevresinde 19 çocuk da kampımıza katıldı; çünkü bu yıl tahmin edeceğiniz nedenlerde 2011’de başladığımız “ Diyarbakır Diyabetli Çocuklar Kampı”nı yapamadık. O yüzden o bölgenin çocuklarından bir kısmını İznik’te konuk ettik. Bunlardan birisi de Lübnan'da Midyat'a göç etmiş Jana. Çok iyi Türkçe yanında, İngilizce ve Arapça konuşuyor Jana. İnsülin pompası kullanıyor ve burada olmaktan çok mutlu diğer çocuklar gibi. Yani diyeceğim, çocuklarla barış içinde ve iyiyiz burada.
Kampta ilk konuğumuz Esra Avcı, ikinci konuğumuz ise Tip 1 diyabetli maratoncu Gürkan Açıkgöz idi. Gürkan Açıkgöz çocuklara kendisini "21 yaşımdan beri Tip 1 diyabetliyim. İnsülin, enjeksiyon, şeker ölçümü, HbA1C, hayatımın en önemli kavramları oldu. Tıpkı, dünyadaki milyonlarca Tip1 diyabetli gibi" sözleri ile tanıttı ve kendi yaşamını anlattığı bir sunum yaptı. Dünya'da kendisi gibi bir çok diyabetli sporcu olduğunu ve bu sporcuların "Diyabet Spor Projesi" çerçevesinde bir araya geldiklerini anlattı (http://www.diabetessportsproject.com/champions/). Arkadaşım Diyabet İznik Kampı'nın ikinci gününde akşam her zamanki gibi yemek sonrası iskeleye gittik ve çocuklarla gün batımını izledik, şarkılar söyledik. Kamp ekibi olarak çocukların bu kadar hızlı bir şekilde birbirleri ile kaynaşmasında, akşam önce damat halayı sonra Diyarbakır ve çevresinden gelen çocuklarla "Şemame" ile halay çekilmesinden çok etkilendik. Ülkemizin içinde bulunduğu durum kamptaki coşkuyu azaltıyor ama çocukların mutluluğu etkilenmiyor neyse ki. Kampta bir çok güzel ilişki kurulur; bunlardan birisi de Midyat Sürgücü köyünden Şeyma, Çermik Seringeç Köyü'nden Zeynep ve Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi 5.sınıf öğrencisi Miyase arasında oldu. Gerçi Zeynep’in çok yavaş yemek yemesi Miyase’yi isyan ettirdi ama yemeklerini bitirmesi Miyase’nin başarısı olarak aklımızda kaldı. Zeynep kamp ekibinden birisine kamp yaptığımız DSİ tesislerini kast ederek" Burası Şükrü hocanın evi mi" diye sormuş dün akşam. Sorusu Zeynep kadar naif diye düşündük önce ama sonra hepimiz burayı evimiz gibi görüyoruz, demek ki Zeynep bunu hissetmiş diye ekledik. İşte böyle buradaki hayatımız.
İznik Diyabetli Çocuklar Kampı'nın üçüncü gününü tamamladık. Kampımız yıllık izinlerin iptalinden ve ekip üyelerinden bazılarının geri dönmesinde dolayı "darbe mağduru" olsa da akşam güneşi ve dolunay bizden yana. Ben bazen kampta yaşadıklarımızın aşk veya yoğun acı zamanlarında olduğu gibi, çocukların ve bizim hayatımızı değiştiren bir güce dönüştüğünü hissederim ve doğruyu söylemek gerekirse biraz da bunun için uğraşırız. İsteriz ki uyanmalar, insülinlerin yapılması, kahvaltı, dersler, danslar, yüzmek, gölden esen serin rüzgâr ve en çok da akşam güneşi, hücrelerimize birlikte ulaşsın ve çocukları iyileştirsin. En çok da günbatımı saatlerinden bir şeyler bekleriz ve bu nedenle ilk yaptığımız şey, akşam yemeği saatini gün batımını izleyecek şekilde ayarlamaktır. Akşam kan şekerleri ölçülüp, insülinler yapılır, yemekten hemen sonra iskeleye gün batımını izlemeye gideriz. O anlarda her şey koyulaşır ve içimizden biri "Akşam güneşi kan şekerlerine vurur," deyiverir. Akşam güneşinden mi bilinmez ama kamp boyunca birçok çocuğu insülin ihtiyacı yarı yarıya azalır ve her defasında 8-10 çocuk hiç insülin almadan hayatlarını sürdürebilir hale gelir, "balayı" dediğimiz geçici iyileşme dönemine girerler. Kampta çekilen resimlerde bütün bunları siz de hissedebilirsiniz.
Kampımız eski yıllardaki gibi başarıyla devam ediyor. Dün İznik'in tarihi yerlerini (Medrese ve Ayasofya) gezdik ve çocuklar ara öğünlerini (İznik Simidi) göl kenarındaki çay bahçesinde aldılar. Her kampta, derslerde soru ve katkıları ile öne çıkan çocuklar olur. Bu kampta daha önce bahsettiğim ailesi Lübnan'dan Midyat'a göç etmiş Jana ve Afyon'dan katılan Ertuğrul hepimizi etkilediler. Jana insülin pompası kullanıyor ve derste pompanın kendisine olan katkılarına o kadar yalın bir dille anlattı ki, kamptaki eğitimlerde çocuklardan daha çok yararlanalım diye düşündük hemen. Ertuğrul ise NPH insülinin formülü nedir? gibi zor sorularla bizi "sıkıştırdı" derslerde. Ona bu sabah bir meslek planın var mı diye sorduğumda " Astrobiyolog" olacağını söyledi. Ben de sabah kahvaltıda Jana ve Ertuğrul'u buluşturdum.
Kampın aktivite liderliğini Recep Aslancan yapıyor. Recep kamptaki 15 Tip 1 diyabetli liderden birisi ve uzun süredir kampın spor ve oyun aktivitelerini düzenliyor. Hayatta tanıdığım en pozitif ve alçakgönüllü insanlardan birisi Recep. Kocaeli Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümümden mezun ve İstanbul'da Otizmli çocuklarla çalışıyor. Recep'in şahsında kampın en özverili ekibi olan diyabetli abi ve ablalara teşekkür ediyoruz.
Bugün kampımızı Trabzonspor basketbol takımının kaptanı Tip 1 diyabetli Alper Saruhan ziyaret etti. Geçen yıllarda olduğu gibi onun gelmesi çocukları heyecanlandırdı ve mutlu etti. Alper'e çok teşekkür ediyoruz. Kamplar diyabetli çocukların ve diyabet ekibinin eğitimi yanında ülkemizdeki diyabet çalışmalarına katkıda bulunan bir çok fikir çıkıyor. Kamptaki konuşmalar sırasında çocuklardan bazıları okulda, lokantalarda yani insanların gözleri önünde insülin yapmaktan çekindiklerini, o yüzden gidip tuvaletlerde insülin yaptıklarını anlattılar. Çocukların bu sözleri uzun yıllardır kampta liderlik yapan Tip 1 diyabetlilerden Emre Uslu’da yankı buldu ve bize “insülinle yaşıyorum” ismi ile sosyal medyada bir “Hashtag” açmayı önerdir. Hemen bir araya geldik ve “Diyabetli olmak elimizde değil, ama ona iyi bakmak, diyabetle barışık yaşamak elimizde. Biz Tip 1 diyabetliler, ihtiyacımız olduğunda her yerde insülin enjeksiyonu yapabiliriz. Hayatın içinde, kendinizi gizlemeden, meraklı bakışlara aldırmadan insülin yaparken çekilen fotoğraflarınızı bekliyoruz” çağrısı ile “Hashtag” açtık. Bu çağrıya en güzel cevaplardan birisini Ankara üzerinden Diyarbakır’a dönen çocuklar Esenboğa havalimanında toplu halde insülin yaptıkları, onlardan birisi Hacı Hüseyin Şık ise uçağa binerken insülin yaparken fotoğraf çektirerek verdiler.
Bugün kampımızın son günü. Sabah eğitiminde Tip diyabetli doktor Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli kendi yaşamını ve diyabetle arkadaş olarak nasıl sağlıklı be başarılı bir ömür sürdürülebileceğini anlattı. Sözlerine başlarken İngiltere'nin yeni başbakanı Theresa May'in de Tip 1 diyabetli olduğunu söyledi (http://www.bbc.com/news/uk-politics-23413273). Kampımız öğleden sonra el basması ve yüz boyaması ile devam etti. Çocukların hepimizi içine alan sevincini anlatmaya kelimeler yetmez gerçekten. Çocukluklarını paylaştıkları ve bizleri zenginleştirdikleri için onlara teşekkür ediyoruz. Ellerimizi, yüzlerimizi yıkadıktan sonra " Eve Dönerken" toplantısı yaptık ve burada yaşadıklarımızı konuştuk. Toplantımızı yıllar içinde kampımızın şarkısı haline gelen " Güzel Günler" şarkısını hep birlikte söyleyerek bitirdik. Akşam ise konuğumuz Prof. Dr. Abdullah Bereket idi; onu gören Marmara Tıp’ta izlenen çocuklar sevinçle boynuna sarıldı.
Öğrencimiz Hande Kandemir'in yazdığı gibi gerçek olamayacak kadar güzel kamp günleri bugün öğleden önce bitti ve çocukları evlerine gönderdik. Dün gece veda gecesinde pastamızı kestik, çocuklar doyasıya eğlendiler ("koptular"), Sinan Kemal Dursun ve Mehmet Nuri Özbek türküler söyledi. Eğlence öncesinde iskelede güneşi uğurlamayı ve akşam renkleri ile birlikte, sevgi, kardeşlik, iyilik duygularını içimize çekmeyi unutmadık. Gece son olarak ise alkışlarla dilek balonlarını uçurduk İznik Gölü üzerinde. 20 yıldır İznik Kampı'nı yaşayan birisi olarak Diyarbakır’dan gelen 21 kardeşimiz sayesinde en güzel kamplarımızdan birisini yaptık, yani İznik’te en azından kardeşlik “ütopyamızı” gerçekleştirdik diyebilirim.
Sabah önce Diyarbakır'dan gelen kardeşlerimizi gitti. Bir çoğumuz göz yaşlarını tutamadı ve onlara uzun uzun el salladık. Tam otobüsleri giderken ise öğrencilerimizden Miyase bisikleti ile onları uğurlamaya geldi ve Ergani'li Çetin ile bisiklet dostluğunun son pozunu verdiler. Sonra İstanbul'a ve Kocaeli'ye gidenleri uğurladık ve yüreklerimiz her türlü duygu ile dolu olarak evlerimize döndük.
Bu satırları kulağımda çocuk sesleri, içimde yıl boyu saklı tutacağım mutluluk duygusu ile yazıyorum. Yani kalbim kampta kaldı. Güle güle çocuklar. Yolunuz açık olsun çocuklar. Kader size gülsün çocuklar.