Bizim çocuk endokrinoloji polikliniklerine başvuru nedenlerinin başında “büyüme sorunu” ya da “çoğumuzun boyu yaşıtlarına göre kısa” yakınması gelir. Aileler ya çocuklarını izleyen hekimlerin önerisi ( bu daha seyrek rastlanan bir durumdur) ya da kendi çocuklarını başka çocuklarla karşılaştırma imkanı buldukları kreşe/okula başlama çağında kendi “kararları” ile hekime getirirler. Bunların dışında özellikle ergenlik çağında ise bu kez çocuklar/gençler ailelerini, “boy takıntısı” nedeniyle yorar ve kendilerini hekimlere götürmeye zorlar. O kadar ki geçenlerde rast geldiğim, 16 yaşlarında ve boyu normal sayılabilecek bir erkek çocuk/genç, “kendisine hormon verilmesi” için anneannesini İstanbul’daki bilinen bütün “çocuk endokrinoloji” uzmanlarına sürüklemekten perişan etmişti.
Bu konuyu açma nedenim ise bir klinik sorun olarak boy kısalığı ve tedavisine değinmek kadar esas İstanbul’da hekimlik yapmaya başladıktan sonra daha sık karşılaştığım şu “boy uzatan kür” gibi uygulamalar konusunda yazmak. Son haftalarda hali vakti yerinde ve İstanbul’un “mutena” semtlerinde oturan bazı ailelerin kendilerine “boy uzatan bitkisel tedavi kürü” öneren ve nasıl tanımlayacağımı bilemediğim “hekimlere” gittiğini öğrenince küçük bir şok geçiriyorum önce. Yani, bu her şeyin mümkün olabileceğini yayan, masalsı ve mucizelere inanan, “irrasyonel” ama aynı zamanda “fırsatçı” düşünme ikliminin onları bile teslim almış olmasını yadırgıyorum ve bitirdikleri okulları soruyorum hızlıca. Bir çoğu mühendislik okumuş, hesap kitap bilen insanlar ama içlerinde yabancı ülkelerden getirtilen bitkilerin de olduğu bazı karışımların çocuklarının boyunu daha uzun yapabileceğine ve kendilerine söylenen “ artık size çocuk endokrinologlarının bir yararı olmaz, bundan sonra benim tedavilerim başlıyor” gibi temelsiz sözlere inanabiliyorlar. Gerçi biraz konuşunca tereddütlerinin olduğunu anlıyor insan ve bütün bunların gerisinde hala hekimlere olan güvenin yattığını görünce de üzerlerine gitmekten vazgeçiyor sonra.
Gerçekten de toplumda, çocukların/gençlerin arasında, belki “Napolyon Kompleksi”ne kadar uzanabilecek ön yargıların/klişelerin etkisi ile oluşmuş bir “uzun boy arzusu” var ve tabi arzuların olduğu her konuda olduğu gibi bunu “ el çabukluğu” ile fırsatlara/paraya çevirerek sömüren kişilerin olması da sürpriz değil. Erişkinlerin çoğunluğunu da kendi boylarını 4-5 cm fazla söyleme/sanma eğiliminde ama bir çok araştırma bazı hastalıklara bağlı ciddi boy kısalıkları dışında boy ile genel yaşam başarısı ve mutluluğu arasında sanıldığı kadar bir ilişki olmadığını gösteriyor.
Anne karnında her şey yolunda giderse bebekler zamanında ve yaklaşık 50 cm olarak doğarlar; yaşamın ilk yılında ise 25 cm uzarlar. Daha sonra ise büyümeleri yavaşlar ve 4 yaşından itibaren kızlar ve erkekler kendi genetik potansiyellerine uyan büyüme çizgisi (persentil eğrileri) üzerinde yılda yaklaşık 5 cm uzamaya devam ederler. Çocukların hedef boylarını kızlar için anne+baba boyu-13/2, erkekler için ise anne+baba boyu+13/2 formülü ile hesaplamak mümkündür. Bu formül evrensel olarak erkekler ile kadınlar arasında erkeklerin lehine 13 cm dolayında bir fark olduğuna dayanmaktadır. Bununla birlikte Anne ya da baba etkisinin dominant olabileceğini ve çocuğun kısa ebeveyne çekebileceğini akılda tutmak gerekir. Erkekler ile kadınlar arasındaki boy farkının evrimsel anlamı açık değildir ama ben bazen öğrencilere bu farkın “ kadınların başlarını erkeklerin omuzlarına koyabilmeleri için olduğunu” söylerim.
Ailelerin büyüme ile ilgili ilk endişeleri 2-3 yaş civarında olur; çünkü bebeklerinin hep önceki aylardaki tempo ile uzamasını beklerler. Oysa 1-2 yaş civarında anne/babadan gelen boyla ilgili genlerin etkisi ortaya çıkar ve çocuklar eğer hedef boyları kısa ise üst persentillerden daha alt persentillere inerler. Buna “ fizyolojik persentil kaybı” denir ama bu dönemdeki büyüme yavaşlaması aileleri ve çoğu zaman da hekimleri endişelendirebilir.
Elli santimetre doğan bir bebeğin 170-180 cm bir erişkin olması için çok uzun bir zamana ihtiyaç vardır ve bu süreç % 80 oranında henüz çok azı bilinen genlerin kontrolü altındadır. Bu genler, kemiklerin uç kısımlarda bulunan “büyüme plağı”ndaki biyolojik süreçleri ve büyümeyi sağlayan başta büyüme hormonu olmak üzere bir çok hormonun salgılanmasını ve etkisini sağlarlar. Hormonların dışında büyüme için kalori bakımından yeterli beslenme ( büyümek için enerjiye ihtiyaç vardır) gereklidir. Bunların yanında ağır ruhsal travmaların ve böbrek yetmezliği, doğuştan kalp hastalıkları gibi kronik hastalıkların da büyümeyi olumsuz etkileyeceğini biliyoruz. Çeşitli nedenlerle annelerinde ayrılarak bakım yuvalarına gönderilen çocukların iyi beslenseler bile bir süre sonra büyümelerinin yavaşlayabileceğini, anne sevgisinin de büyüme için gerekli olduğunu biliyoruz.
Büyüme ile ilgili en önemli doku, kemiklerin ucundaki “ büyüme plağı” olarak bilinen kıkırdak dokusudur. Bu dokuda başta büyüme hormonu ve büyüme faktörleri olmak üzere bir çok hormonun reseptörü olduğu gibi, büyüme plağının kendisi de lokal olarak büyüme faktörleri üretir. Son yıllarda büyüme plağının zamanla “yaşlandığı” ve ergenliğin sonunda büyümenin durmasından genetik olarak belirlenen bu “yaşlanma” sürecinin sorumlu olduğu, dolayısıyla büyüme plağının erken ya da geç kapanmasından çok büyüme plağının her çocuk için farklı olan “boy uzatma” kapasitesinin belirleyici olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle de bazı hekimlerin başvurduğu “çocukların ergenliğini ve büyüme plaklarının kapanmasını geciktirerek” boy kazandırma tedavilerinin de bilimsel dayanağı zayıftır. Geçenlerde bu konuyu açan ve bir üniversitede doçent olan anne “Bizim kızlarımız voleybol oynuyorlar. Ben ailelerden kızların böyle sporlarda başarılı olabilmeleri için ergenliklerini geciktirmeyle ilgili müdahaleler yapıldığını duydum. Çok şaşırdım, çok üzüldüm” diyerek bu konuyla ilgili endişelerini dile getirmişti. Gerçekten de bazı spor hocalarında da performans için çocuklara ve ailelere “uzun boy” baskısı/telkini yaptıklarını biliyorum ve bu tür tutumların çocuklar için zararlı olduğunu belirtmek istiyorum. Bunun ötesinde “kas yapmak” için büyüme hormonu kullanımı konusu var ki, bunun üzerinde de uzun uzun durmak gerekir. Özellikle vücut geliştirmek için gidilen spor salonlarında bu tür telkinlerin/önerilerin olduğunu ve bu şekilde “illegal” bir büyüme hormonu pazarı oluştuğunu duyuyoruz. Oysa bu amaçla büyüme hormonu kullanımı kesin olarak zararlıdır ve ailelerin çocuklarını bu bakımdan izlemelerinde yarar vardır.
Büyüme ile ilgili en önemli hormon, beyindeki hipofiz bezinden salgılanan “ Büyüme hormonu” dur ve 25 yıldır boy kısalığı tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yalnız, yıllar önce ünlü İngiliz Çocuk Endokrinoloji hocası Charles Brook’un söylediği gibi “ Nasıl tiroid hormonu tiroid hormon eksikliğinde veriliyor ve işe yarıyorsa, büyüme hormonu da büyüme hormonu eksikliğinde verilmelidir.” Bir başka söyleyişle büyüme hormonu boyu kısa olan her çocuğun boyunu uzatan ya da boyu normal olsa bile bir çocuğun daha uzun boylu olmasını sağlayan bir hormon değildir. Biraz önce değindiğimiz gibi büyüme plağının genlerle belirlenen bir büyütme potansiyeli ve bir “ömrü” vardır. Büyüme plağının sağladığı kapasiteyi sınırlı bir şekilde etkilemek mümkün olabilir ki, bunun için de uzun yıllar hormon kullanmak gerekir. Çocuk endokrin polikliniklerine boy kısalığı ile başvuranların % 80’ninde ailesel ve yapısal boy kısalığı ( ergenlik gecikmesi ile kendini gösterir) vardır. Geri kalan vakaların ise bir kısmında büyüme hormonu eksikliği saptanır. Büyüme hormonu tanısı için ayrıntılı testlerin yapılması ve tedavi için heyet raporları gereklidir. Tekrar vurgulayacak olursak, boy kısalığında hormon tedavisinin sınırlı bir rolü vardır ve hormon verilecek vakaların titizlikle belirlenmesi gerekir. Ne yazık ki günümüzde bir çok aile, hekimleri özellikle büyüme hormonu ya da ergenlik dönemini etkileyecek hormonlar vermesi için zorlamaktadır. Oysa, tıpta idiopatik olarak nitelenen, yani bir hastalığa bağlı olmayan boy kısalıklarının tedavisinde büyüme hormonunun çok sınırlı bir yeri vardır. Buna karşın bazı hekimler de büyüme hormonu kullanımında “liberal” davranarak, ailelerin ve bazı ergenlerin “hormon kullanma” arzularını pekiştirmektedir.
Uzun boy arzusunun ya da ailelerin çocuklarının kendilerinden daha uzun boylu olması isteklerinin gelip dayandığı yer ise bazı hekimlerin/kişilerin “ boy uzatan kür” ismi adı altında, bilimsel hiç bir temeli olmayan bitkisel karışımları tedavi olarak önermeleri ve bunun İstanbul gibi bir şehirde kendisine geniş bir “pazar” bulmasıdır. Daha önce anlattığımız büyüme plağı biyolojisi ile ilgili bilgiler, içinde ne olursa olsun değişik vitaminlerin, çinko gibi minerallerin ya da kendinden menkul formüllere dayalı “iksirlerin” büyüme üzerinde hiç bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Zaten boy kısalığı literatüründe “boy uzatan kür” konusunda hiç bir araştırma yoktur; kaldı ki böyle bir tedavi ile şimdiye kadar boyu uzatılan bir çocuğa da rastlanmamıştır.
Buna karşın televizyonların sabah programları bu şekildeki abartılı ve bilimsel olmayan hekimlik uygulamalarının reyting veya başla motivasyonlarla gündemde kalmasını sağlamakta, böylece çoğunluğu yoksul ya da orta halli insanların dar bütçelerini bu yolda çarçur etmelerine neden olmaktadır. Bu tür önerilerde bulunan hekimlerin İstanbul’da her köşe başında rastlanan özel tıp fakültelerinde öğretim üyesi olması da işten değil ( böyle örnekler olduğunu biliyoruz) ve ülkemiz tıbbında bu tür eğilimler herkesin gözü önünde giderek güçlenmektedir.
Sonuç olarak günümüzde çocuklardaki boy kısalığı vakalarının % 80’ninde bir neden bulmak mümkün değildir ve bu çocuklarda “ boy uzatan kür” gibi tedavilerin kesin bir şekilde hiç bir yeri yoktur. Ailelerin boy kısalığı ya da büyüme geriliği endişesi taşıdıkları çocuklarını çocuk endokrinoloji uzmanlarına götürmeleri ve onların önerisi olmadan hiç bir tedaviyi kullanmamaları gereklidir.