Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, 6 Şubat Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında CHP'nin CNN Türk'e boykot uygulama kararını açıkladı. Açıklama Türk medya tarihi açısından önemli bir tarihi belge niteliğinde olduğu için konuşmanın tamamını deşifre ettim ve aşağıda verdim. Konuşmayı ekli videodan da izleyebilirsiniz.
"CNN Türk televizyonu özgür ve bağımsız haber kanalı olmak yerine, tıpkı A Haber gibi iktidarın borazanı bir propaganda aygıtı olmayı tercih etmiştir. CNN Türk kanalı halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını ayaklar altına alarak halkının değil iktidarın menfaatleri doğrultusunda yayınlar gerçekleştirmiştir ve bunları sürdürmektedir. Gerçeklerin üstünü örterek AK Parti söylemleri doğrultusunda adeta bir reklam ajansı gibi çalışan televizyon kanalı yerel yönetim seçimlerinden bu yana Cumhuriyet Halk Partisi karşısındaki konumlamasını sürdürmektedir. CNN Türk kanalının patronundan ve yönetiminden, iktidarın saray bataklığından çıkıp özgür tutum takınmalarını ve objektif yayıncılık ilkelerine sarılmalarını talep ediyoruz. Yerel seçimlerden bu yana tahammül edilemez noktaya ulaşan bu gerçekler ve gerekçeler karşısında değerlendirmeler yapan Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu, 3 Şubat 2020 tarihinde yaptığı toplantıda partimize ve partililerimize tuzak kurma, kötü gösterme ve gerçekleri çarpıtma gayretleri nedeniyle Cumhuriyet Halk Partililerin CNN Türk kanalındaki yayınlara katılmaması kararını almıştır. Cumhuriyet Halk Partili hiç kimse, yöneticisinden üyesine hiçbir partilimiz CNN Türk kanalına çıkmayacak, yayınlarına katılmayacak ve tuzaklarını boşa çıkartacaktır. Bu kanalın zararlarından korunmak için yurttaşlarımıza CNN Türk yayınlarını izlememelerini, çocuklarına izletmemelerini tavsiye ediyoruz. Saygılarımızla milletimize duyururuz."
Akıllara gelen ilk soru, 3 Şubat'ta alınan kararın neden 6 Şubat'ta açıklandığıdır. Haberlere bakılırsa, CHP Merkez Yönetim Kurulu boykot kararı alınca CNN Türk ekibi devreye girmiş ve CHP'yi boykot kararından vazgeçirmeye çalışmış.
Birgün gazetesinden Hüseyin Şimşek'in 5 Şubat 2020 tarihli haberine göre, CNN Türk Genel Müdürü Murat Yancı, Ankara temsilcisi Dicle Canova ve CNN Türk program moderatörü Hande Fırat, CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İletişim Koordinatörü Okan Konuralp ile görüştü ve boykot kararından vazgeçmeleri çağrısı yaptı. Bu görüşmeye ilişkin olarak, CHP yönetiminin CNN Türk'ten özür talep ettiğine ilişkin söylentiler de haberlere yansıdı.
CHP sosyal demokrat bir parti olarak her zaman düşünce ve basın özgürlüğünden yana olduğunu dile getiren bir parti hüviyetinde ve medyaya boykot gibi nihayetinde medya özgürlüğüne zarar verecek, medya kurumunda çalışan gazetecileri olumsuz etkileyecek bir eyleme başvurması doğru değil. Elbette bir partinin yönetimi bir haber kanalındaki tartışma programlarına katılmama kararı verebilir, bence o da yanlış ama bunu daha ileri götürüp bir haber kanalına tümden boykot uygulamak, partilileri kanala çıkmamaya, kanalı izlememeye davet etmek demokratik bir tavır değildir. Kuşkusuz Türkiye'de medya düzeni ciddi sorunlara sahiptir ve bu sorunların çözümü konusunda ana muhalefet partisi politikalar geliştirebilir, kamuoyu oluşturabilir.
CHP'nin kararını neden demokratik bulmadığımı yakın tarihten başka örneklerle açıklamaya çalışayım. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 18 Eylül 2008 tarihinde Ankara'da düzenlenen bir iftar yemeğinde yaptığı konuşmada başta Hürriyet gazetesi olmak üzere Doğan grubu gazetelerini boykot çağrısı yapmıştı: "Bu ülkede medya güvenilirliğini yitirmiştir, kendini bitirmiştir. Partimin mensupları olarak yalan yanlış bu haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı başlatın, sürdürün. Bu gazeteleri evlerinize sokmayın, almayın. Bu kadar açık konuşuyorum. Siz mi bize karşı yalan yanlış bu tür kampanyalar yapıyorsunuz, biz de en tabii, en doğal hakkımızı kullanıyoruz. Size karşı biz de bu kampanyayı başlatıyoruz, almayacağız. Hangi dilden anlarsanız o dilden konuşacağız."
Kuşkusuz bu boykot çağrısı o dönemde çok eleştirildi, yanlışlığı, antidemokratikliği vurgulandı. Hürriyet gazetesinde 20 Eylül 2008'de yayımlanan habere göre gazeteci örgütlerinin temsilcileri Başbakan Erdoğan'ın boykot kararını eleştirdiler. Dönemin Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Başkanı Ahmet Abakay, "Başbakan'ın kendisini eleştiren ve daha da somutu Deniz Feneri'nde olduğu gibi mahkeme kararlarını yayınlayan gazeteleri düşman ilan etmesi uluslararası camiada şaşkınlık yaratacaktır" dedi. Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Göksel Bozkurt, "Boykot çağrısı, Anayasa'daki 'basın hürriyeti' ilkesine aykırıdır. Bu çağrı basın emekçilerinin çalışma haklarını da tehlikeye sokabilecek unsurları barındırmaktadır" dedi. Dönemin Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Nazmi Bilgin, "Gazetelerin denetçisi Başbakan değildir. Demokratik bir sistem sayesinde o koltukta oturduğunu unutup, demokrasinin tüm kurallarını hiçe sayamaz. Başbakanlık koltuğunda oturanların hazımlı olması gerekir" dedi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, "Sorumlu bir Başbakan olarak ifade özgürlüğünü ve çok sesliliği sağlama görevini üstlenmiş olmasına karşın, Sayın Erdoğan'ın partililerine yaptığı boykot çağrısını demokrasi ve hukukla bağdaştırma olanağı yoktur" denildi. Dönemin Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, "Başbakanın bu çağrısı, eşi az bulunur ayıp ve eşi az bulunur bir antidemokratik zihniyet örneğidir. Bu örneği, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ülkemizde demokrasiyi geliştirmeye çalıştığını ileri süren iç ve dış destekçilerin görmesini isteriz" şeklinde bir açıklama yaptı.
Erdoğan Başbakan olarak 2009 yılında da boykot çağrıları yaptı. 27 Ocak 2009 tarihinde partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, "Yalan yanlış haber yapan medyaya karşı, gelin, almama kampanyasını yapalım. Boşuna paranızı niye veriyorsunuz? Zaten yalan, yanlış haber. Bunları bir de paralarımızla güçlendirmemizin anlamı yok" diyordu. Bu çağrıya karşılık ortak bir açıklama yapan gazeteci örgütleri platformu G-9, "Gazeteleri, gazetecileri, okurlarıyla birlikte hedef haline getirebilecek bu tutum asla kabul edilemez. Asıl olan ifade özgürlüğüdür. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı herkes tarafından her koşulda korunmalıdır" demişti.
Açıkçası, Erdoğan'ın Başbakan olarak yaptığı boykot çağrıları ne kadar yanlış idiyse CHP'nin boykot çağrısı da aynı derecede yanlış. O dönemde Erdoğan'ı eleştiren gazeteci örgütlerinin CHP'nin CNN Türk'ü boykot çağrısına sessiz kalmalarını da anlamış değilim. Denilebilir ki, ikisi aynı şey değil, birisi Başbakan, elinde güç var, diğer muhalefet partisi denilebilir. Ancak önemli olan elinde güç olup olmaması değil, aldığı tavrın demokratik olup olmamasıdır.
Bir iletişim akademisyeni olarak medyadaki aşırı yoğunlaşmayı, iktidarın medyanın neredeyse yüzde 90'ını doğrudan ya da dolaylı denetimini demokratik sistemin sağlıklı işleyişi açısından tehlikeli buluyor ve eleştiriyorum. Medyanın özellikle seçim dönemlerinde iktidar partisine verdiği orantısız desteğin seçmen tercihleri üzerinde iktidar partisi lehine etkisi olduğunu da düşünüyorum. Ancak bütün bu eleştiriler ve değerlendirmeler medyanın tamamının ya da hedef alınan bazı medya kuruluşlarının boykotunu gerektirmemeli. Gazetecileri ve medya kuruluşlarını evrensel etik ilkelere uygun davranmaya davet edebilir, partiler arasında ayrım yapmamalarını talep edebilir, herhangi bir partiye ekran ambargosu koymalarına karşı çıkabiliriz. Bunları yapmalıyız da. Ancak eleştiri yerine boykotu tercih etmek uzun vadede medya sistemine zarar verecektir. Türkiye'de demokrasi nasıl sorunsuz değilse medya da değil. Umalım ki CHP en kısa sürede bu yanlıştan dönsün ve medyanın özgür, objektif, bağımsız ve etik değerlere uygun yayıncılık yapması için çaba göstersin.
CHP'nin CNN Türk'ü boykot kararının açıklandığı 6 Şubat'ta bir haber daha düştü internet sitelerine. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP'nin CNN Türk'ü boykot etme kararı almasının ardından CNN Türk'teki programlara katılmama kararı almıştı. Habere göre, Ekrem İmamoğlu 12 Şubat'ta Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge isimli programına konuk olacak ve belediye başkanı olarak yaptıklarını ve yapacaklarını anlatacaktı. Elbette Ekrem İmamoğlu televizyona çıkmak zorunda değildir, ancak sadece CHP'lilerin belediye başkanı olmadığını hatırlamalı, parti rozetini çıkarmalıdır. Aksi halde şimdiye partizanlıklarını eleştirdiklerimizden hiçbir farkı kalmaz. Ayrıca, seçim kampanyası sırasında en yandaş kabul edilen kanallardan birine (Ülke TV) çıkmayı bile göze alan İmamoğlu'nun CNN Türk'ü boykot etmesi anlaşılır değildir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na, 22 Eylül 2018 tarihinde yaptığı, "Kazanırsam seçimin bittiği gün CHP rozetini çıkaracağım" şeklindeki açıklamasını da hatırlatırım.
Prof. Dr. Süleyman İrvan (Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı)