Eski Amerikan Gazete Editörleri Derneği (ASNE) başkanı Michael J. O'Neill, 1985 yılında Stanford Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
"Birçok şeyin yanında, yeni tür bir gazeteciliği, 'önleyici gazeteciliği' (preventive journalism) özellikle önereceğim. Önleyici gazetecilik, sadece felaketten sonra ortaya çıkan enkazı haberleştirmek yerine, değişimin gizli güçlerini önceden araştıracak, kriz çıkmadan altta yatan nedenleri belirleyecek, toplumu önceden uyaracak bir gazeteciliktir. Medyanın görevi sadece savaşın görüntülerini sağlamak değil, savaş öncesinde patlamaya başlayan işaret fişeklerini de gözlemlemektir. Bu, farklı bir zihin yapısını ve yeni teknikleri gerektirmektedir. Toplumsal trendleri, gelişmeleri sürekli gözlemlemeyi gerektirmektedir, böylece krizlere öncülük eden aksaklıkları görmek mümkün olacaktır."
Önleyici gazetecilik, yeni gelişen toplumsal sorunları erken aşamada ayrıntılı biçimde haberleştirerek toplumu uyaran ve bu sorunların kriz haline gelmeden çözülmesi için çaba gösteren gazetecilik olarak tanımlanabilir.
Peki, yangın çıkmadan olay mahalline gitmeyen bir gazetecilik anlayışının egemen olduğu bu medya düzeninde önleyici gazetecilik ne kadar mümkün?
Malum, büyük bir İstanbul depremi bekleniyor. Olası İstanbul depremi ve yaratacağı yıkımla ilgili medyada epey haber bulmak mümkün. Örneğin T24'de 26 Ocak 2020 tarihinde yayımlanan şu haberde, İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı olası bir İstanbul depreminde 100 binlerce binanın yıkılabileceğini söylemiş. Peki bu haber önleyici gazetecilik ürünü sayılabilir mi? Tabii ki hayır. Bu türden genelleyici haberler sorunun boyutlarını tam olarak ortaya koymuyor. Önleyici gazetecilik olabilmesi için bir araştırmacı gazetecilik titizliği gerekiyor. Hangi, ilçede, semtte be tür binalar var, bu binaların ne kadarı depreme dayanıklı, ne tür önlemler alınmalı, halk bu konularda nasıl bilgilendirilebilir tarzında sahadan haberler yapmak gerekiyor. Önleyici gazetecilik deprem olmadan halkı uyaran, uyarmakla kalmayıp önlem almalarını teşvik eden gazetecilik olmalı. Los Angeles Times gazetesi, bir deprem bölgesi olduğu için Los Angeles'ta bol bol önleyici gazetecilik örneği haberler yapıyor. Peki ne yapmışlar? Şehirdeki eski binalarla ilgili raporlarla yetinmemişler. Gazetenin muhabirleri, eski binaların bulunduğu muhitlere dağılmış, bina sahipleriyle, binalarda oturanlarla konuşmuşlar.
Sağlıkta önleyici habercilik
Özellikle Koronavirüs (Kovid-19) gibi salgın hastalıklarla mücadele açısından da önleyici haberciliğe ihtiyaç var. Her ne kadar Sağlık Bakanı yaptığı birçok açıklamada virüse karşı tüm önlemleri aldıklarını söylese de, önleyici gazetecilik bu açıklamaları aktarmaktan ibaret olmamalı. Örneğin, virüsün bulunduğu ülkelerden Türkiye'ye gelenlere ne yapılıyor? Hava alanlarında ne tür önlemler alınmış, sadece termal kameralar mı kullanılıyor, termal kameralar hastalığı teşhis etmek için yeterli mi? Hastanelerde bu salgın hastalığı teşhis edebilecek testler var mı? gibi. Sosyal medyada yazılanlara bakılırsa, yurt dışından gelenlere herhangi bir işlem yapılmıyor. Örneğin, ABD'den dönen gazeteci Mehmet Şafak Sarı, "Almanya aktarmalı olarak ülkeme döndüm…Hiçbirimiz hiçbir testten geçmedik" diye yazdı 10 Mart 2020 tarihinde. Termal kameraların hastalığı teşhis edemediğini, hem KKTC'de hem de Türkiye'de aynı gün yapılan Corona teşhisleri sayesinde biliyoruz artık. 10 Mart'ta önce KKTC'de, Türkiye üzerinden adaya gelen bir Alman turist kafilesinin kaldığı otelde bir Alman turistte Koronavirüs (Kovid-19) tespit edildi. Ardından aynı günün gecesi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, gece saat 1'de yaptığı acil basın toplantısıyla, Türkiye'de ilk Koronavirüs vakasının görüldüğünü açıkladı. Bakanın açıklamasında yer alan, "Hastanın virüsü Avrupa'dan aldığı bilinmektedir" ifadesi, hastanın yurt dışından geldiğini ancak yurda girişte tespit edilemediğini gösteriyor. Koronavirüs (Kovid-19) en çok turistler veya yurt dışına gidip gelenler üzerinden yayıldığına göre, ülkeye giriş-çıkışlarda sağlık denetimlerinin daha sıkı ve doğru yapılması gerekiyor.
İkincisi, artık vaka Türkiye'de de görüldüğüne göre, virüsün Türkiye'de yayılmasını önlemek için yapılması gerekenler konusunda "önleyici habercilik" yapılmalı. Bir de özellikle toplumda panik havasını tetikleyici tarzda "Koronavirüs endişesiyle vatandaş marketlere hücum etti" şeklinde haberler yapmaktan da mümkün olduğunca kaçınılmalı. Çünkü bu tür haberler ister istemez başka insanları da benzer davranışlara sevk edebiliyor. Oysa bunun yerine New York Times'ın yaptığı gibi, "Ergenlerin Koronavirüs hakkındaki kaygılarını yönetebilmelerine yardımcı olacak 5 yol" tarzında bilgilendirici yazı ve haberler yayımlamak daha doğru.
Tabii ben önleyici haberler derken kelle paça haberlerini kastetmiyorum. Hollanda Büyükelçiliği önlem olarak dilediği çorbayı içebilir, ama önleyici gazetecilik kelle paça gazeteciliği olmasa gerek. Bu tür haberler yerine örneğin yurt dışından gelenlerin 14 gün süreyle nasıl izole edileceklerinin peşine düşmek daha faydalı değil mi?