AKP Genel Başkanı partisini yakınlarda muhafazakâr devrimci olarak niteledi. İlk dinleyişte burada çok ciddi bir kavram kargaşası, terimlerde bir çelişki olduğu düşünülebilir ama ikinci bir bakışta denebilir ki bu tabii var da bu ifade ondan önemli bir gerçeklik taşıyor, ancak belli bir içeriği eksik ifade ediyor.
Bu tür ideolojilerin ve dünya görüşlerinin literatürde yerleşmiş özel terimi vardır: "Radikal reaksiyonerlik" yani "köktenci gericilik." Bu görüşe sahip olanlara da "köktenci gerici" denir. Örneğin İran'daki "molla hareketi" başlarda yanlış olarak bir İslam "devrimi" diye görülmüştü -olumlu bulunarak. Royalist şah rejiminin devrilmesinin hoşnutluğu ile sürçi lisan edilerek. Oysa, hem molla rejiminin uygulamalarına hem de İran anayasasının getirdiği kural ve kurumlara asgari bir dikkatle bakıldığında, bunların çok yüksek derecede bir gericiliği, geriye dönük bir restorasyonu (daha doğrusu regresyonu), amaçlayan bir eskiye döndürme, laikleşen ve sekülerleşen bir dünyada siyasal rejimleri tekrar dinsel esaslara dayandırma projesini temsil ettiği vakitlice görülmeliydi.
Bu liste uzatılabilir ama burada kısa keseceğim. Taliban, IŞİD, vb. ideolojileri de esas itibariyle bu olduğu gibi -birtakım ideolojik nüansları ve derece farklarını ihmal etmemek şartıyla- dinsel ağırlıkları daha az olan ve görece daha seküler sayılan faşizan rejimlerin yakın akrabaları olduklarını söylemek de mümkündür. Örneğin İtalyan ve Alman faşizmleri dinlerle ittifak içinde olmuşlardır: Mussolini rejiminin Lateran Antlaşması ile Vatikan'la uzlaşması ve "faşi"lerinin "bin yıllık geçmiş"e nostaljisi, Hitler rejiminin bu sefer ileriye dönük "milenyum"luk iktidar sayıklaması ve kiliselerle işbirliği, patolojinin sembolik göstergeleri arasındadır. Franko'da faşizm ile Katolik kilisesinin akrabalığı daha da belirgindir.
Avrupa'nın çok eski olmayan faşist geçmişini hatırlatan bugünkü gerici, dinci ve ırkçı hortlamaları daha uzak da olsa yine bir akrabalığa işaret etmekte değil midir? Yahut Latin Amerika'daki 1960'lar ve 1970'ler askeri faşizmlerinin temel ideolojik iddialarından birinin "Batı demokrasisi bize gelmez; bize Hıristiyanlık esaslarına dayalı bir siyasal rejim lazımdır" safsatası olması radikal reaksiyonerlik terimiyle daha iyi adlandırılmış olmaz mı? "Birader" Ziya-Ül-Hak'ın "şeriat anayasası"da sülaleye dahildir. Din kutusunun içi yerine göre farklı dinlerin özel adıyla doldurulmaktadır.
"Bizim Taliban'la ayrımız gayrımız yoktur" diyen AKP'nin orta vadede siyasal İslam'ın kurumlarını kademe kademe yerleştirmeye ve kültürel İslam'ın değerlerini ve pratiklerini hızla toplumsal yaşamın birçok alanına daha sızdırmaya çalışması da köktenci gericiliğin unsurlarıdır.
AKP başlarda geniş kabul görmüştür. Muhafazakâr demokrat, ilerici demokrat, inkılapçı demokrat gibi bu ideolojinin "fıtrat"ında olmayan özellikler bazı aydınlar tarafından bile ona yakıştırılmıştır. Kısacası, "muhafazakâr devrimci" yerine "köktenci gerici" konursa, sözcüklere işkence edilmesinin önüne geçilmiş olabileceği gibi, ideolojik keşmekeşin ve siyasi analizlerdeki kargaşanın bir ölçüde azaltılabileceği düşünülebilir (mi?)
Tarih yaptığını sanan ve yaygınlıkla rastlanan bazı siyasi özneler aslında sadece fırsatçı becerileri bulunan ama nedenden çok sonuç olan birtakım vasıfsız figürlerdir. İnce, özgül ayrıntıları ve farklılıkları incelemek kadar, ülkeler arasındaki kategoryal, yapısal benzerlikleri karşılaştırmak da yararlı olabilir. Türkiye'de muhafazakârlık, merkez, reform ve devrim gibi olayları ve terimlerdeki keşmekeşi biraz olsun gidermek için unutulmaması gereken bir nokta da bu ülkedeki merkezin tarihsel belirlenim eseri olarak ortada değil sağda bulunmasıdır.
Bir başka isabetsizlik de Akşener'in ve partisinin merkeze yerleşiyor/yaklaşıyor olması konusunda yapılıyor. Aşırı sağdan gelen bu liderin ve partisinin gelebileceği durak en çok merkez sağ olabilir, merkez değil. Sağ, merkezle başlar, merkez sağla devam eder, aşırı sağa kadar gider. Bu ıskalayı/tayfı ileride başka bir notta ele alabilirim.