Homeros'un Truva Atı hikâyesi bana ilginç ama biraz da komik gelmiştir. Kanlı bir mücadeleden sonra can düşmanınız kalenizi işgal etmekten vazgeçiyor. Size bir otobüs büyüklüğünde ahşap bir at hediye edince şüphelenmiyorsunuz. Hatta kimse çalmasın diye zahmet edip kalenin içine çekiyorsunuz. Hep sormak istedim: Ey Truvalılar, siz aklınızı mı yitirdiniz? Kralınız uyuyor muydu?
Uyku demişken, üniversitede öğleden sonraki dersler bize uyku ilacı gibi gelirdi. Konferansların öğleden sonraki oturumlarında çoğu insanın gülümseyerek uyukladığına şahit olurdum. İtalya ve İspanya'nın öğleden sonra uykusunun (siesta) bizde neden olmadığını merak etmiştim. İş dünyasında yöneticilerin öğle yemeğinden sonra bir süre kestirdiklerini öğrendim. Kimi yöneticiler de koltuklarında uyuklarken yakalanırdı. Yok efendim, onlar uyumaz gözlerini dinlendirirmiş! Bırakalım uyusunlar da yorgun beyinlerle kararlar almasınlar.
Nobel ödüllü Prof. Dr. Daniel Kahneman, "Hızlı ve Yavaş Düşünme" isimli kitabında işyerlerinde alınan yanlış kararların nedenlerini incelemişti. David Robson da Zekâ Tuzağı (The Intelligence Trap) isimli kitabında zeki insanların hangi tuzaklara düştüğünü anlatıyor. "Akıl Oyunları" (A Beautiful Mind) filmi, Nobel ödüllü Prof. Dr. John F. Nash'in dehası ile birlikte garip davranışlarını da anlatıyor.
Ben şahsen iş hayatımda nice profesyonellerin beklenmedik hatalarını ve meslek intiharlarını üzülerek izledim. Şahit olduğum saçma sapan projeleri anlatsam roman olur. Sülün Osmanların, bankerlerin ve nice sahtekarların peşinde koşan kelli felli insanlarla karşılaştım. Neden zaman zaman aklımızı yitirdiğimizi hep merak ettim, hâlâ da ediyorum.
Yakın zamanda, beynimizde neler olup bittiğini birazcık daha iyi anlayabilmek için ikinci doktoramı nöroestetik konusunda yaptım. Sön dönemde yapılan beyin ve zihin tartışmalarını anlamaya çalıştım. Bu yazıda uzun yıllardır ilgilendiğim nöroergonomi konusundan Akıl Oyunları kapsamında bahsetmek istiyorum.
Çok değil, sadece 150 yıl kadar önce fabrikalarda çalışan işçiler ya iş kazası ya da hastalık nedeniyle genç yaşta hayatlarını kaybederlerdi. 20. yüzyılın başında bilimsel çalışma kavramını ortaya atan Frederick W. Taylor fabrikalarda verimliliği artıracak yöntemler geliştirdi. Örneğin her işçinin boyuna uygun bir aleti kullanması durumunda verimliliğin artacağını ve iş güvenliğinin sağlanacağını gösterdi. Böylece ortaya çıkan ergonomi, beden ölçülerine uygun tezgahların tasarımına odaklandı. Giderek yaşamın bütün alanlarını içine alacak şekilde yaygınlaştı. Günümüzde mobilyadan elektronik aletlere, bisikletlerden uzay istasyonuna kadar her yerde ergonomi karşımıza çıkıyor.
Uzun yıllardır fabrikalarda ve trafikte kazaların en çok öğleden sonraki ve gece yarısından sonraki saatlerde yaşandığı görülüyor. Çalışanların ne zaman dikkatlerinin dağıldığı, uyukladığı ve yanlış kararlar aldığı önemli bir inceleme alanına dönüşüyor. Ergonomi de zihinsel verimlilik kavramı ve beynin işleyişi ile daha fazla ilgileniyor. Yani emeğin süresinden daha fazla kalitesi öne çıkıyor.
Geçen yüzyılın ikinci yarısında geliştirilen teknolojilerin beyin ile ilgili araştırmalarda kullanılması önemli keşif ve icatlara kapı açtı. Bilgi birikimindeki olağanüstü artış nedeniyle Amerika'da 1990-1999 arası "Beyin On Yılı" ilan edildi. Ben de o dönemde elimden geldiği kadar beyinle ilgili yayınları takip etmeye çalışmıştım. Öğrendiklerime dayanarak artık yaşam ve çalışma tarzımızın yeniden tasarlanması gerekeceğini düşünmeye başladım. 1997 yılından itibaren "Önce Kalite" dergisinde "Beyinsel Ergonomi Söyleşileri" başlığı altında bazı makaleler yazdım.
Aradan geçen çeyrek yüzyıllık dönemde beyin araştırmalarında çok daha önemli ilerlemeler kaydedildi. Artık hangi etkinliğin beyinde hangi bölgelerde kan yoğunlaşmasına neden olduğu görülebiliyor. Bu şekilde örneğin bir sanat eserinin beyinde hangi bölgeleri uyardığı belirlenebiliyor. Bu amaçla kullanılan teknolojiler arasında, fMRI (İşlevsel manyetik görüntüleme), EEG (Beyin elektriği görüntüleme), MEG (Beyin manyetiği görüntüleme) ve fNIRS (işlevsel yakın kızılötesi tayf ölçümü) sayılabilir. Bu konuda Londra Üniversitesi'ndeki (University College London) çalışmaları ile tanınan yurttaşımız Prof. Dr. Semir Zeki nöroestetik alanının temellerini attı. Makaleleri ve "Inner Vision" isimli kitabı ile bir çığır açtığını söyleyebilirim.
Nörobilimcilerin araştırmaları öncelikle sağlık alanında ilginç uygulamalara neden oluyor. Artık düşüncenin ve rüyanın görüntülenmesi konularında bile çalışmalar yapılıyor. Nöroergonomi ve nöropazarlama gibi uygulama alanlarının da hızlı geliştiği görülüyor.
Ben beynin ihtiyaçların karşılanması ve hedeflere ulaşılması için bize bir satranç oyunundaki taşlar gibi farklı beceriler sunduğunu düşünüyorum. Onlarla Prof. Dr. Abraham Maslow'un tanımladığı çeşitli ihtiyaçları karşılayabiliyoruz. Bu konuda ayrıca Prof. Dr. Paul D. Maclean'in nörobilim ve Prof. Dr. Howard E. Gardner'in çoklu zeka araştırmalarından esinlenerek yazdığım kitapta Yaşamsal Satranç (Destek Yayınları) kavramını öne sürdüm. Satrançta olduğu gibi yaşamda da doğru hamleleri yapmak kadar yanlış hamlelerden uzak durmak önem kazanıyor.
Günümüzün küresel rekabet atmosferinde Yaşamsal Satranç oyununun oynanması için beynin yapay zeka, robotik ve sanal gerçeklik gibi beden dışı akıllı teknolojiler ile desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu maksatla eğitim sisteminin, gençlerin beyinlerini en etkin şekilde kullanan stratejik oyuncular olarak yetiştirmek üzere yeniden tasarlanması gerekiyor. Son yıllarda gelişen nöroergonominin de bu yönde faydalı olabileceğine dair işaretler var.
Prof. Dr. Raja Parasuraman'ın 1998'te ismini verdiği nöroergonomi öncelikle iş ortamında beynin nasıl çalıştığına odaklanıyor. İş dünyası dışında eğlence ve sağlık konularında zihinsel faaliyetlerin sinirsel temellerini de araştırılıyor. Çalışma verimliliği ve iş güvenliği konularında, yukarıda bahsedilen yeni teknolojiler yanında nabız, terleme, tansiyon gibi ölçümlerden de yararlanılıyor. Bütün bu bilgilerden faydalanarak çalışanların iş ortamındaki üretkenliklerini artıracak tasarımlar yapılıyor. Teknisyenlerin beceri ve yaratıcılık potansiyellerine göre iş yükleri optimize ediliyor. Dinlenmenin verimliliği artırdığı görüldüğü için artık pek çok işyerinde dinlenme odaları oluşturuluyor.
Nöroergonomi günümüzde yapay zeka ve sanal gerçeklik gibi teknolojilerle birlikte tedavi, spor ve eğitim için de kullanılıyor. Örneğin, trafiği size göre ters yönde olan bir ülkede araç kullanmadan önce sanal ortamda denemeler yapabiliyorsunuz. Çeşitli amaçlara yönelik özel ekranlar, başlıklar ve gözlükler üretiliyor. Felçlilerin beyinlerine yerleştirilen aletlerden alınan sinyaller ile biyonik kol veya bacaklar kullanılıyor. Engelli arabaları ve robotlar da bu şekilde yönetilebiliyor. Akıllı kulaklıklar ile yabancı dillerden yapılan tercümeleri de bu kapsamda görebiliriz.
Nöroergonomi alanındaki önemli uygulamaların yapıldığı Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendislik bölümünü birkaç kez ziyaret etmek fırsatını bulmuştum. Orada Doç. Dr. Hasan Ayaz, işyükü analizi ve operatör eğitimi alanında çalışmalar yapıyor. Bu konuları merak edenler Doç. Dr. Ayaz'ın Prof. Dr. Frederic Dehais ile birlikte editörlüğünü yaptığı "Neuroergonomics" kitabından yararlanabilirler. Nöroergonomi ile ilgili bir makaleyi okuyabilir ve alana ait dergiyi takip edebilirler. Hatta, hazırlık aşamasında olan 3. Nöroergonomi konferansına katılabilirler.
Drexel Üniveritesi'nde Prof. Dr. Banu Onaral ve Doç. Dr. Kurtuluş İzzetoğlu ile arkadaşları da sahada çalışanlar için giyilebilir ve taşınabilir teknolojiler geliştiriyorlar. Özellikle beyin sağlığına yönelik sistemler ve cihazlar tasarlıyorlar. Örneğin, trafik kazaları sırasında beyin kanamasını kaza mahallinde teşhis için elde taşınabilen bir tarayıcı geliştirmişler.
Fotoğraflarda Drexel'de laboratuvarda kullanılan iki farklı model fNIRS başlığını görebilirsiniz. Yakında şık gözlükler ve şapkalar ile etrafta dolaşırken beynimizde olup bitenler konusunda onlardan bilgi alabileceğimizi düşünüyorum. Beyin ile bilgisayarın arayüzünde çok ilginç gelişmeler olacak gibi görünüyor. Geleceğin rekabetçi dünyasında Yaşamsal Satranç oyunu, yeni teknolojileri kullanarak stratejik hamleler yapmayı gerektirecek.
Çeyrek asır önce, beynimizi daha etkin kullanmak için, Beyinsel Ergonomi kavramını tartışmaya başlamıştım. O dönemden bu yana nörobilim alanlarındaki gelişmeler sağlık, sanat ve iş yaşamında devrim niteliğinde yeniliklere neden oldu. Bir taraftan da zihinsel becerilerimizi geliştirmek için artık yapay zeka ve sanal gerçeklik teknolojilerinden yararlanabiliyoruz.
Son dönemde, beynin etkin ve yaratıcı bir şekilde kullanılması için nöroergonomi önemli bir fırsat penceresi açmaya başladı. İş dünyasında nöroergonomi alanındaki yeniliklerin uygulanmaya başladığını görüyoruz. Yakında doğru stratejik kararlar almamıza yardımcı olacak akıllı gözlükler ve şapkalar geliştirilecek gibi görünüyor. Bu cihazlar bize, yorgun olduğumuz zaman dinlendikten veya gergin olduğumuz zaman sakinleştikten sonra karar almamızı önerebilir.
İhtiyaçlarımızı karşılamak ve hedeflerimize ulaşmak için oynadığımız Yaşamsal Satranç oyununda nöroergonomi; yapay zekâ ve sanal gerçeklik gibi teknolojilerden destek alarak bilinçli hamleler yapmamıza yardımcı olabilecek. Eğitim sistemi de bu gelişmelere ayak uydurmak zorunda. Gençlerin iyi birer Yaşamsal Satranç oyuncusu olmaları için beyinlerini çok iyi tanımaları ve etkin şekilde kullanmaları gerekecek. Akıl oyunlarında nöroergonomi ile yeni bir kapı açılıyor.