Çanakkale savaşından dönen rahmetli dedem, cephede pişirilen bir yemeğin ne kadar güzel olduğunu ballandıra ballandıra anlatmış. Onun tarifine göre yemek yapıldığında ne yazık ki hiç kimse beğenmemiş. Rahmetli babaannem gülerek "Çok tatsızdı." derdi. Yapılan bilimsel araştırmalar, açlığın yemeğin lezzetini artırdığını gösteriyor. Boşuna açlık en güzel sostur demiyorlar.
Güzellik ve çirkinlik konusundaki yazımla ilgili görüşlerini paylaşan Prof. Dr. Çelik Kurtoğlu sadece görsel dünya ile sınırlı olmayan bir güzellik tanımı yapmak gerektiğini vurgulayıp ses ve koku güzelliğini de gündeme getirdi. Ben de güzel olarak tanımladığımız nesneleri birden fazla özelliği ile yani çok boyutlu olarak algıladığımızı düşünüyorum.
Nöroestetik alanının temelini atan Prof. Dr. Semir Zeki ve Prof. Dr. Morten L. Kringelbach gibi araştırmacıların yaptığı çalışmalar, güzel bulduğumuz koku, tat ve görüntülerin beyinde mutluluk hormonlarının salgılanmasına neden olduğunu gösteriyor. Beslenme gibi önemli ihtiyaçlar karşılanırken, bizi mutlu eden hormonlar doğru yolda olduğumuzu teyit ediyor. Bazen bu ödüllendirme, ne yazık ki, bağımlılığa kadar varabiliyor.
Nöroestetik alanındaki bulgular bana eski bir güzellik tanımını hatırlatıyor. Stendhal "La beauté n'est que la promesse du bonheur." yani "Güzellik mutluluk vaadinden başka bir şey değildir." demişti. Kringelbach'a göre daha yemeğimizi yemeden önce, masadaki yemeklerin güzelliği bizi mutlu etmeye başlıyor. Pek çok güzellik algısının kökeninde hormonlardan gelen mutluluk olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle ben, güzelliği mutluluğun habercisi olarak tarif ediyorum.
Prof. Dr. Abraham Maslow, yaşam boyunca karşılanan ihtiyaçları, İhtiyaç Hiyerarşisi çerçevesinde öncelik sırasına koymuştu. Ben beslenmeden başlayarak sosyokültürel ihtiyaçları karşılama sürecinde insanların farklı kimliklerinin ortaya çıktığını düşünüyorum. Örneğin bir ebeveynin iş arkadaşlarına yönelik kimliği, çocukları söz konusu olduğunda tamamen değişiyor. Ben bu özgün kimlikleri, ömür boyu oynanan Yaşamsal Satranç'ın (Yaşamsal Satranç, Destek Yayın 2019) taşları olarak tanımlıyorum.
Güzellik kavramını, temel ihtiyaçlar ve ilgili kimlikler perspektifinden irdelemekte yarar var. İlk önce beslenme, bedensel ve duygusal ihtiyaçlar karşılanırken ortaya çıkan doğal güzelliklerden başlayacağım. Daha sonra da insanın yerleşik düzene geçişi ile birlikte oluşan sosyokültürel ihtiyaçların karşılanmasına değineceğim. Bu çerçevede geleneksel güzellikler yanında onların yerini almaya aday olan yeniliklerden de bahsedeceğim.
Beslenme bütün canlılar için en temel ihtiyaçtır. Pek çok hayvanın aynı bitkisel gıda maddelerini tükettiği görülür. Hatta, Etiyopya'da kahve ağacının meyvelerini yiyen keçilerin keyiflendiklerini fark eden çobanların kahveyi keşfettikleri söylenir. Yıllardır mahallemizdeki kirazların tamamını baharda ortaya çıkan yeşil papağanlar tüketiyorlar. Belli ki, içgüdüleri ile hareket eden keçi ve papağanlarla benzer zevklerimiz var. Aslında, doğada meyveler için mikroplar, böcekler ve hayvanlarla ciddi bir rekabet içindeyiz.
Vitaly Komar ve Alex Melamid isimli iki sanatçı dünyanın dört bir yanında en çok beğenilen manzara resimlerini incelediler. İnsanların meyve toplayabilecekleri, avcılık, tarım ve hayvancılık yapabilecekleri, ağaçlık ve sulak bölgelerin resimlerini beğendiklerini buldular. Anlaşılan, beslenme ihtiyacı manzaranın güzelliğini belirleyen önemli bir etken.
Roy Hodrien'in yaptığı meyve resimlerini gördüğüm zaman iştahım kabarır. Oysa bir meyveyi elime aldığım zaman, görüntüsünden daha çok kokusu ve tadı öne çıkar. Araştırmalarda, gözü ve burnu kapalı kişilerin, elma ile patatesin tadını ayırt etmekte zorlandıkları görülüyor. Bu da doğadaki güzelliklerin, aynı anda, birden fazla duyu organı üzerinden beyni uyardığını gösteriyor.
Çocukluktan itibaren tüketilen yerel bitki ve baharatların görüntü, tat ve kokuları insanların damak zevklerini oluşturuyor. O nedenle, göz gördüğünü, ağız yediğini ister derler. Günümüzde, tuz, şeker ve yağların besin maddelerine lezzet vermek için abartılı miktarlarda kullanılmasının sorun yaratmaya başladığını görüyoruz. Ne yazık ki, keyif veren her şey fayda sağlamıyor.
Besin maddelerinin gıda değerinin azalmasına neden olan çürüme ve kurtlanma, onların artık bizim için tehlikeli olduğunun işaretidir. Bu nedenle, bozulan gıda maddelerinin görüntüleri ve kokuları bize itici geliyor.
Bedensel güzellik söz konusu olduğunda yüz her zaman öne çıkıyor. Çoğu insan, Nefertiti'nin veya Albert Einstein'ın yüzünü kolayca hatırlıyor. Bilgisayar programları kullanarak insan yüzlerinin görsel ortalaması alındığında, ortaya güzel olarak tanımlanabilecek bir görüntü çıkıyor. Ortalamadan uzaklaştırılan yüzler ise çirkin olarak algılanıyor.
Eş seçimi için bedensel güzellik kavramı dönemsel ve yerel olarak farklılık gösteriyor. Buna rağmen, güzellik yarışmalarını kazananlar genelde Eski Yunan heykellerine benzeyen ve doğurganlık döneminde olanlardır. İnsanlar ayrıca güçlülük ve esneklik gibi bedensel özelliklere önem veriyor.
Tarih boyunca bedensel güzelliği vurgulamak amacıyla kıyafet, makyaj, takı ve parfümler kullanıldı. Günümüzde bunlara ilaveten güzellik için çok sayıda ameliyatlar yapılıyor. Ne yazık ki, tehlikeli estetik müdahaleler sırasında yaşamlarını kaybedenler bile oluyor. Abartılı bedenlere sahip olmak için hormon kullanan sporcular da sağlık sorunları yaşayabiliyor.
Tarih boyunca bedensel güç ve güzellik öne çıkarılırken; yaşlı, engelli ve hastalara ayrımcılık yapıldı. Yakın tarihte Avrupa'da ırk temizleme (Öjeni) kapsamında engelliler kısırlaştırıldı. Naziler Yahudilere soykırım uygularken onları çirkin gösteren afişler asmayı ihmal etmediler. Günümüzde filmlerde, kahramanların şiddet uygulayacağı kişiler kötü ve çirkin olarak gösteriliyor. Bu şekilde, izleyicilerin şiddetten yana olması sağlanıyor.
Bir okurum, şirketlerde güzel olanlara daha fazla fırsat verildiğini, çirkinlerin ve azınlıkların ise geride bırakıldığını yazdı. Ne yazık ki yapılan araştırmalar bu görüşü doğruluyor.
Kuzguna yavrusu güzel görünür derler. Doğada kuşların ve memeli hayvanların soylarını devam ettirmek için içgüdüleri ile yavrularına sevgiyle yaklaştığını görüyoruz. Bazı memeli hayvanlar başka türlerin yavrularına bile sahip çıkıyor. Örneğin, filler ceylan yavrularını yırtıcılardan koruyor. Çoğu insan bütün çocuklara ve hayvanlara merhamet ile yaklaşıyor. Ebeveynler kendilerinden esirgedikleri imkanları çocuklarına sağlamaya çalışıyorlar.
İnsanların yetişme sürecinde oluşan duygusal ilişki becerisi, Dr. Daniel Goleman tarafından Duygusal Zeka olarak tanımlanıyor. İnsanlar arasında ilişkilerin ve işbirliklerinin kurulması için bu görsel ve sözel iletişim yetkinliği gerekiyor. Pandemi döneminde sosyal faaliyetlerin eksikliği psikolojik sorunlara neden olmaya başlamıştı. Uzaktan da olsa temasların devam etmesini sağlayan sosyal medya duygusal ilişkilerin devamını sağladı.
Nöroestetik alanındaki çalışmalar insan beyninde ebeveynlik deneyiminin ve romantik ilişkilerin aynı bölgeleri uyardığını gösteriyor. Duygusal ilişkilerin hormonların salgılanmasını sağlayarak mutluluk verdiği görülüyor. İnsanlar çocuklarına sevgi ile yaklaştıkları için uzun çocukluk dönemi boyunca onların zahmetlerini çekmekten ve gereksinimlerini karşılamaktan kaçınmıyorlar.
İtalya'nın Siena belediye sarayının (Palazzo Pubblico) duvarlarında 1339 yılında Ambrogio Lorenzetti tarafından yapılmış fresk tablolar sergileniyor. Bu resimlerde bir şehrin iyi ve kötü yönetilmesi kıyaslanarak anlatılıyor. Öncelikle, iyi yönetimin sağladığı adalet, güvenlik ve refah nedeniyle insanlar mutlu olduğu gösteriliyor. Şehir binaları ve çevresi güzel olarak tasvir ediliyor. Kötü yönetilen bakımsız bir şehirde ise evler viraneye dönüyor ve insanlar birbiri ile çatışıyor.
Şehirler toplumların tarihi ve sosyokültürel birikimlerini yansıtıyor. Örneğin, İstanbul'un önemli tarihi yapılarını ve müzeleri içeren yarımada gibi bölgeler ülkelerin geleneksel değerlerini yaşatıyor. Buna ilaveten; eğitim, kültür, ulaşım ve sağlık gibi çeşitli hizmetler kentlerdeki yaşamı güzelleştiriyor.
İnsanların çocukluktan itibaren içinde yaşadıkları doğal çevre, tarihi eserler, tatlar, kokular ve sesler onların güzellik anlayışını belirliyor. Sosyokültürel mirastan kazanılan değerlerle güçlü vatanseverlik ve hemşehrilik duygularını oluşturuyor. Kısaca sosyokültürel birikim geleneksel güzellik kavramını devam ettiriyor.
Toplumların sosyokültürel birikimi, her dönemde ortaya çıkan bu yeniliklerle zenginleşiyor. Damak tadından giyim kuşama, müzikten mimariye kadar her konuda sürekli olarak yerel ve küresel yeniliklerle karşı karşıya kalıyoruz. İlkin dirençle karşılaşsalar da keşif, icat ve tasarımlar zaman içinde benimseniyor.
Örneğin, Georges-Pierre Seurat'nın boya noktaları ile yaptığı olağanüstü güzel resimler dönemin sanat otoriteleri tarafından hiç beğenilmemişti. Buna rağmen, zaman içinde ondan esinlenen sanatçılar ve sanat akımları ortaya çıktı. Döneminde aykırı olarak kabul edilen tekniği ile Seurat'nın açtığı yoldan yürüyen pek çok sanatçı çok güzel eserler verdi. Buna ilaveten, Seurat günümüzde ekranlarda kullanılan piksellerin temelini attığı için de önemli bir isim.
Hem bir makine mühendisi, hem de heykeltraş ve ressam olan Alexander Calder, ince hesaplar yaparak, havada asılı kalan ve hareket eden etkileyici heykeller tasarladı. Bu yaratıcı eserler, sanat dünyasına hareketli güzellik kavramını kazandırdı. Günümüzde onlar, öğrencilere sanat ve bilimin arakesitindeki yaratıcılığa örnek olarak gösteriliyor.
Son yıllarda, ilginç eserleri ile geleneksel sanata aykırı duruşu temsil eden Ai Wei Wei'nin eski bir Çin porselenini kırması hoşuma gitmedi. Buna karşılık, kırık porselenleri onararak olağanüstü güzel eserlere dönüştüren Japon Kintsugi yaklaşımını ilginç buluyorum.
Günümüzde sanat ve bilimin arakesitinde sürekli yeni ve yaratıcı tasarımlar ortaya çıkıyor. Örneğin, yapay zeka kullanarak görüntü ve seslerle ilginç gösteriler yapan Refik Anadol olağanüstü güzellikler yaratıyor. Bence dijitalleşme ile sanat dönüşüm geçiriyor.
Tüm canlılar beslenme için doğada kıyasıya mücadele içindedir. Hayvanlar ayrıca, üremek ve soylarını devam ettirmek için içgüdüleri ile güzel olarak tanımlanabilecek eşler arıyorlar. Kuşlarda ve memelilerde güçlü ebeveynlik duygularının olduğunu görüyoruz. Bu alanlarda, hayvanlarla insanların güzellik anlayışları arasında benzerliklere rastlıyoruz.
Nöroestetik araştırmaları beynimizin bizi, güzel olan şeylere yönlendirmek için hormonlarla ödüllendirdiğini gösteriyor. Yemekler, kokular, yüzler, bedenler, çocuklarımız, eşlerimiz, vatanımız, geleneklerimiz ve yenilikler bize mutluluk veren güzellikler olarak yaşamımızı renklendiriyor. Keşif ve icatlar kadar sanat eserlerinin güzelliği de bize cazip geliyor.
Güzelliğin unutulmaması gereken bir yanı daha var. Mutluluk veren hormonların bizi güzelliklere yönlendirmesi obezite ve madde bağımlılığına kadar gidebiliyor. Kısaca özetlemek gerekirse, bizi mutlu olmaya teşvik eden hormonlar stratejik seçeneklerimizi sınırlıyor. Yaşamsal Satranç oyununu kazanmak için, doğal ve geleneksel güzelliklerin yeterli olmadığı yerlerde yaratıcı yenilikler gerekir.