21. yüzyılı şekillendiren iklim krizi, göçler ve pandemi küresel ölçekte sorunlara dönüşüyor. Devletler bu şartlar altında sürdürülebilirliklerini sağlamak üzere stratejik oyunlar geliştiriyorlar. Oyuncular arasında kimi zaman iş birlikleri yapılıyor, kimi zaman da rekabet ediliyor.
Prof. Dr. Abraham Maslow'un temel insan davranışları için öne sürdüğü "İhtiyaç Hiyerarşisi" modelinin, ulusal stratejilere de temel oluşturduğunu düşünüyorum. Daha önce de bireylerin bu temele dayanarak "Yaşamsal Satranç" oynadığından bahsetmiştim.
Bilindiği gibi spor dünyasında pentatlon; koşu, yüzme, atıcılık, binicilik ve eskrimden oluşuyor. Küresel oyunları beş farklı dalda koşulan bir Medeniyetler Pentatlonu olarak değerlendirerek geleceğe dönük öngörüler yapmaya çalışmalıyız.
Medeniyetler Pentatlonu'nun ilk ayağı, tüketim ürünlerini temin etmek için toprak ve suya sahip olmak ile ilgili. Artan nüfus nedeniyle dünyada gıda ve yakıt gibi temel tüketim maddelerinin temini ve sürdürülebilirliği sorun olacak gibi görünüyor. Bu nedenle, toprakları ve su kaynaklarını sahiplenmek önem kazanıyor.
Pentatlonun ikinci ayağı güçle alakalı. Bireyler ve devletler bedene ve fiziksel güce dayalı çatışmalardan uzaklaşamıyor. Buna karşılık, pentatlonun üçüncü ayağı sevgi ve merhamet üzerine kurulmuştur. Bütün toplumların tarihi, savaş ve barış oyunlarının dengesinde şekillenmiştir.
Pentatlonun dördüncü ayağı, geleneklere ve insanlık mirasına dayanıyor. Prof. Dr. Samuel Huntington bu oyunu, "Medeniyetler Çatışması" olarak tanımlamıştı. Geçmişte Sovyetler Birliği ile Batı arasında sürdürülen soğuk savaş kapsamında ekonomik ve siyasi rekabet küresel kutuplaşmaya neden olmuştu. Şimdi de yeni kutuplaşmalar filizleniyor.
Pentatlonun beşinci ayağının, küresel oyunlar arasında çok özel bir yeri var. Bu oyun insanların yaratıcılığını öne çıkaran bilimsel ve sanatsal faaliyetleri içeriyor. Nobel, Oscar ve patentler bu çerçevede yerini buluyor.
Şimdi bu oyunlara biraz daha yakından bakarak geleceğe yönelik öngörüler yapmaya çalışalım.
İnsanın en ilkel ve bencil yanı tüketici kimliği (Homo economicus) olarak ortaya çıkıyor. Bu kimlikle oynanan oyunlar ilkin, avcı ve toplayıcıların yaptığı takaslar ile başlamıştı. Tarımın icadı, doğa ile ilişkileri ve tüketim şekillerini değiştirdi. Yerleşik düzene geçiş sırasında, çiftçilerin etrafında tüccarlar, yönetici sınıflar, zanaatkarlar ve köleler konumlandı. Zaman içinde tarım, hayvancılık, balıkçılık ve ormancılık ürünlerinin tüketimi gelişti.
Romalılar, Çinliler ve Osmanlılar vatandaşlarının açlık çekmemeleri için gıda maddelerinin ticareti ile ilgili özel düzenlemeler yaptılar. Örneğin, temel tüketim ürünlerinin fiyatları kontrol altına alındı. Devlete ait tahıl depolarından, kıtlık dönemlerinde halka satış veya yardım yapıldı. Ürünlerin stoklanarak fahiş fiyatlara satılması engellendi.
Gıda temini, savaşların sonucunu belirlemek için silahtan daha etkiliydi. Bu nedenle ordular savaş sırasında, düşmanlarını aç ve susuz bırakmak için gıda teminini engellemeye ve nehirlerin yatağını değiştirmeye çalışırdı.
Günümüzde artan nüfus için yeterli gıda temin edilemeyen ülkelerden insanlar göç ediyor. Sınır aşan suların debilerini kontrol etmek için de devletler arasında ciddi mücadeleler yaşanıyor. Orta Doğu'da su için savaş çıkma ihtimalinin yüksek olduğu düşünülüyor. Son yıllarda buğday gibi temel gıda maddelerinin ticaretine kısıtlamalar getiren ülkeler var.
Ormanların yok edilerek yeni yerleşim bölgelerinin oluşturulması ve tarım arazilerinin açılması iklim krizi açısından da sorun yaratıyor. Buna rağmen, küresel oyuncular Afrika ve Asya'nın tarıma uygun bölgelerini ele geçirmeye çalışıyor. Çin'in Afrika'daki projelerine karşı da Avrupa Birliği de hamleler yapmaya hazırlanıyor. İpek Yolu'nu canlandırmak için Çin'in geliştirdiği Kuşak Yol Projesi'ni, Rusya ve Hindistan'ın engellemeye çalıştıkları düşünülüyor.
Türkiye'de de kuruyan göller ve kirlenen su kaynakları, tarım ve hayvancılık için geleceğe dönük sorunlara işaret ediyor. Marmara Denizi'nde musilaj sorunu da çevreye verdiğimiz hasarın önemli bir işareti. Yağış rejimindeki bozulmalar nedeniyle, sınırı aşan sular konusunda komşu ülkelerle gelecekte sorun çıkacak gibi görünüyor. Türkiye'nin gelecekte yaşayabileceği sorunlara karşı oluşturması gereken havza temelli yerleşim modelinden daha önce de bahsetmiştim.
Doğaya verdiğimiz zarardan dolayı sürdürülebilir bir yaşam tarzı arayışı da devam ediyor. Üretimi sırasında yüksek seviyede karbon ve su ayak izi oluşturan ürünlere alternatifler aranıyor. Güneş ve rüzgâr enerjilerinden yararlanmak için yatırımlar yapılıyor. Doğal kaynaklardan alternatif hammaddeler temin etmek için biyoteknoloji alanında çalışmalar sürdürülüyor. İklim krizini kontrol altında tutabilmek için bu konularda daha fazla bilimsel araştırmalara ihtiyaç olacak.
Özetlemek gerekirse, artan nüfus, çevre kirliliği ve küresel ısınma ile gelecekte tüketim oyunlarının sertleşeceğini tahmin edebiliriz. Türkiye'deki mevcut tarım ve hayvancılık, göçmenlerle birlikte artan nüfusu beslemeye yetecek gibi görünmüyor. Ülkemizde son günlerde hızla artan gıda fiyatları tedirginlik yaratıyor. Yükselmeye devam eden döviz kurlarına bağlı olarak belirlenen gübre ve enerji fiyatlarının tarım ve hayvancılık ürünlerinde sorun yaratması kaçınılmaz.
İnsanlar arasındaki ilkel mücadeleler bedensel kimliğe (Homo furens) dayandığını söyleyebiliriz. Taş ve sopaların kullanıldığı çatışmalar ölüm kalım oyunlarına dönüşüyordu. Metal silahları kullanan ve ata binen savaşçılar rakiplerine üstünlük sağladılar. Günümüzde silahlanma ve özellikle de nükleer başlıkların yaygınlaşması durdurulamıyor. Siber saldırılar, robotlar, insansız araçlar ve uzay teknolojileri de tehdit unsurları arasına katılıyor.
Televizyonlarda vahşet dolu sahneler eksik olmuyor. Gazetelerde de cinayet haberleri sayfaları dolduruyor. Çocuklar şiddet içeren filmler izleyerek ve vurdulu kırdılı bilgisayar oyunları oynayarak yetişiyor. Amerika'da okullarda bile otomatik silahlarla işlenen cinayetler sıradan habere dönüşüyor.
Güç oyunlarının en barışçı şekli ise spor. Antik Yunan'da başlayan olimpiyatlar, spor yarışmalarının evrensel nitelik kazanmasına neden oldu. Yaz ve kış olimpiyatları büyük birer organizasyon şeklini alıyor. Erken yaşlardan itibaren gençlerin düzenli olarak spor yapmasını sağlayan toplumlar onların enerjisini sağlıklı bir şekilde yönlendirebilir.
Türkiye'de, sporun topluma yayılması konusunda yapılacak çok şey var. Halkın kolayca ulaşacağı parklar, spor salonları ve yüzme havuzlarının çoğalması gerekiyor. Bisiklet yollarının yapılması ve güvenli hale gelmesi de faydalı olacaktır. Böylece otomobil kullanımı azaltılırken bedensel faaliyetlerin artması halk sağlığı açısından da önemli.
İnsanlar arası ilişkilerde sevgi, merhamet ve eğlence duygusal kimliği (Homo ludens) ortaya çıkarıyor. Oyunlar, bayramlar ve kutlamalar yaşamı keyifli hale getiriyor. Ayrıca başkalarına ve doğaya karşı duyarlılığın artmasına da neden oluyor.
Günümüzde iklim krizi ve çevre kirliliği insanların yaşam kalitesini düşürürken doğal yaşam için de ciddi sorunlar yaratıyor. İnsan eliyle ekosistemin zorlanışına ve türlerin yok oluşuna şahit oluyoruz. Neyse ki, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları kamuoyunun bilinçlenmesine gayret ediyor. Greta Thunberg'in başlattığı hareket de küresel boyutta bir öğrenci eylemine dönüştü.
Küresel yardım kuruluşları açlık ve susuzluk çekilen yerlerde, sorunların kaynağında çözüm üretmeye çalışıyor. Buna rağmen, iklim krizi nedeniyle Asya, Afrika ve Güney Amerika'dan, Türkiye dahil olmak üzere pek çok ülkeye milyonlarca insan sığınıyor.
Dünyada insan hakları konusundaki hassasiyet artarken, bir taraftan da küresel ve ulusal ölçekte ırkçılık tırmanıyor. Sığınmacı alan ülkelerde onlara yardım edenler yanında, demografinin değişmesinden rahatsızlık duyanlar da var. Göçler beklenmedik sosyal sorunlara neden oluyor.
Türkiye milyonlarca sığınmacı barındırarak önemli bir insani rol üstleniyor ve her yıl milyarlarca dolar harcıyor. Sigortasız çalışan göçmenler istihdam açısından haksız rekabet yaratıyor. Türkiye'de doğan göçmen çocukların eğitimi ve entegrasyonu da kolay çözülebilecek sorunlara benzemiyor. Artan enflasyon ile birlikte ekonomik sorunlar arttıkça, sığınmacıların ülkelerine gönderilmesi yönünde Türkiye'de ciddi bir eğilim oluşuyor.
Dünyada insan hakları sorunları sadece göçmenlerle sınırlı değil. Pek çok ülkede hak ihlalleri ve özgürlüklerin kısıtlanması şikayetler var. Günümüzde ne yazık ki, çocuk işçiliği de sorun olmaya devam ediyor. Çin'deki Uygurların şikayetleri nedeniyle birçok ülke Kış Olimpiyatlarını boykot ediyor.
Duygusal dünyadan iyi haberler de var. Kimsesiz ve yaşlılara yönelik bakım evleri yaygınlaşıyor. Evcil hayvan hakları yanında nesli tükenen türler konusunda hassasiyet artıyor. Yerel sorunlar sınırların ötesinde tartışılıyor ve tepki alıyor.
Duygusal kimliğin gerektirdiği davranış, yakın çevremizden başlayarak, diğer insanlara, diğer ülkelere ve doğadaki bütün canlılara karşı duyarlılık oluşturmaktır. Bu şekilde gelecek nesillere daha huzurlu ve mutlu bir dünya bırakabiliriz.
İnsanlar bilimsel tanım ile kendini bilen bilge bir varlıktır (Homo sapiens sapiens). Bu tanıma uygun olarak, insanlar yaşadıkları her yerde bilgi, eser ve kurumlar oluşturmaya çalışırlar. Bu mirasın gelecek nesillere aktarılmasına gayret ederler. Ben bu davranışı geleneksel bir oyun olarak görüyorum.
Prof. Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" adını verdiği oyunlar pek çok ülkeyi ve kıtaları içine alıyor. Aslında onun medeniyet tanımı, ekonomik ve siyasi sistemler yanında dini farklılıkları da öne çıkarıyor. Kısaca uluslararası ilişkiler geleneksel oyunların önemli bir dalını oluşturuyor.
Geleneksel dış politikamızın özeti "Yurtta sulh, cihanda sulh." olmasına rağmen son dönemde komşu ülkelerle ilişkilerimizde sorunlar çıkıyor. Ayrıca, AB ve ABD ile mesafeli duruşumuz devam edecek gibi görünüyor. Ne yazık ki, bu sorunlu ilişkiler gelecek nesillere miras kalabilir.
Geleneksel oyunlar için en önemli unsur, sosyokültürel birikimin yeni nesillere aktarıldığı eğitim kurumlarıdır. Bu açıdan bakıldığında, PISA gibi ölçütlere göre Türkiye orta öğrenimde başarılı değil. Üniversitelerimiz ise uluslararası sıralamalarda öne çıkamıyor. Kısaca eğitim sistemimiz, mevcut haliyle ne sanayinin ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştiriyor, ne de mezunlarına uygun iş bulabiliyor. Türkiye'nin ekonomik olarak güçlenebilmesi için insan kaynakları planlaması yapılmalıdır. Bu kapsamda diplomalı işsizlere neden olan mevcut eğitim sisteminin bütünüyle değiştirilmesi gerekiyor.
Geleneksel oyunların önemli bir ölçütü de ulusal ekonomik performans. Ekonomik açıdan bakıldığında da başta adalet ve güvenlik olmak üzere çeşitli kurumların etkinliği de önem kazanıyor. Türkiye'nin son dönemde yaşadığı ekonomik sorunlar döviz kurlarının hızlı yükselişine neden oluyor. Yüksek teknoloji içeren ürünlerin ihracat içindeki payı artmadan ekonomide ciddi bir düzelme olması kolay değil. Çalışan nüfusun yüzde 40 kadarının asgari ücrete yakın kazanıyor olması da ekonominin düşük katma değer yarattığını gösteriyor.
Son dönemde çok tartışılan Çin Kalkınma Modeli bu kapsamda ilginç bir örnek. Bir tarafta çevre kirliliği ve yaşam kalitesi ile ilgili ciddi sorunları olan bir ülkeden bahsediyoruz. Öte yanda ise, eğitim sistemi ile dünya sıralamalarında ilk 50 arasında dört üniversiteye sahip. İhracatta yüksek teknoloji içeren ürünlerin yüzdesi 30 civarında. Bizde ise bu rakam sadece 3 civarında. Çin'de bu başarıyı sağlayan önemli etkenler arasında, çok yüksek sayıda doktoralı mezunu, patenti ve bilimsel yayınları sayabiliriz.
Ekonomik başarı tartışması bizi şimdi pentatlonun en önemli ayağı olan yaratıcılık konusuna getiriyor.
İnsanın bilimsel, teknolojik ve sanatsal çalışmalar sırasında ortaya çıkan yaratıcı kimliği (Homo sapiens innovator) aslında gelecek açısından en önemli özelliği. Bu kimlik ile oynanan oyunlar insanı hayvanlardan farklılaştıran en önemli eserleri ortaya çıkarıyor.
Medeniyetler pentatlonunun son aşamasında bilim, teknoloji ve sanat alanındaki yaratıcılık küresel rekabette üstünlük sağlıyor. Aslında yukarıda bahsedilen bütün alanlarda olası sorunlara yaratıcı çözümler bu alanda bulunuyor. Yeni ürünlerin tasarlanmasına yol açan teknolojiler de bu dalda geliştiriliyor.
Sanayi Devrimi'nden itibaren Avrupa'nın önderliğinde ilerleyen yaratıcılık oyunları tüketim ürünlerinin üretiminde büyük üstünlük sağlamıştı. Hızla gelişen silah teknolojileri dünyanın pek çok ülkesinin, Avrupalılar tarafından sömürgeleştirilmesine fırsat verdi. Bu birikimle Avrupa kıtası, eğitimin ve sosyokültürel kurumların yükselişine ev sahipliği yaptı. 20. yüzyılda iki dünya savaşında enkaza dönüşünce, yaratıcılığın merkezi Amerika'ya kaydı.
Günümüzde Güney Doğu Asya'da, yaratıcılık konusunda güçlü oyuncular ortaya çıkıyor. Asya ülkelerinin bu alandaki yükselişi aslında beklenmedik bir gelişme değil. Geri planında 19. yüzyılda Japonya'da başlatılan stratejik adımlar var. Japonya'nın Avrupa'dan ve Amerika'dan esinlenerek yaptıklarını örnek alan birçok ülke 20. yüzyılda bu dönüşümü gerçekleştirmişti. 21. yüzyılda, Çin de bilimsel ve teknolojik yaratıcılık konusunda uyguladığı stratejinin meyvelerini toplamaya başladı.
TIKLAYIN | Uzak Doğu'nun yükselişinde üniversitelerin rolü
Kısaca bütün dünyada, bilim, teknoloji ve sanayiden oluşan üçlü sarmal ile yaratıcılığın yükselişini izliyoruz. Türkiye ise yaratıcılık oyununda henüz güçlü bir oyuncu değil. Küresel ölçekte bilim ve sanat alanlarında önemli eserler ortaya çıkaramıyor. Bilimsel yayınlar, patentler ve faydalı modeller açısından da verimli değil. Buna ilaveten, iyi yetişmiş gençleri ve bilim insanlarını beyin göçü ile kaybediyor.
TIKLAYIN | Yurt dışına gitmek mi zor, dönmek mi?
Ülkemizin bilim, teknoloji ve sanat alanlarında yaratıcılık yapabilecek aşamaya gelebilmesi için gerçekçi bir yol haritası ortaya konmalıdır. Bu kapsamda, yukarıda bahsedildiği şekilde eğitim sistemi yeniden tasarlanmalıdır. Orta öğrenim aşamasında gençlerin yeteneklerine göre meslek liselerine veya üniversitelere yönlendirilmesi gerekiyor. İnsan kaynakları planlaması olmadan akademik bölümlerin kontenjanlarının belirlenmemelidir. Üniversite sayısı azaltılarak, küresel sıralamada yer alacak araştırmacı kuruluşlara destek verilmesinde yarar var.
Özetlemek gerekirse, küresel sorunlar gelecekte uluslararası rekabetin artacağını gösteriyor. Ulusların mücadelelerine pentatlon gözüyle bakarsak, aşağıdaki görevler ortaya çıkıyor.
Başta gıda maddeleri olmak üzere, tüketim ürünlerini temin etmek için verimli toprakların ve tatlı su kaynaklarının önemi artacak. Bu konuda, su havzası temelli stratejik yapılanmaya ihtiyaç olacak. Bunun yanında vatandaşların bilinçli tüketim alışkanlığı edinmesi, sürdürülebilir yaşam tarzı için gerekecek.
Pentatlonun ikinci ayağı çatışmaya eğilimli bir güç yarışı ile alakalı. Gençlerin yetiştirilmesi sırasında şiddet içeren görsellerden uzaklaşılması ve kaba kuvvetin yüceltilmesinden kaçınılması gerekiyor. Neyse ki, pentatlonun üçüncü ayağı sevgi ve merhamet ile ilişkili. Gelecekte huzur içinde yaşayabilmeleri için gençlere iletişim becerileri ve barışçı davranışları öğretmeliyiz. Rekabet eğiliminin de spora yönlendirilmesinde yarar var.
Pentatlonun dördüncü ayağı, geleneklere ve insanlık mirasına dayanıyor. Bu çerçevede hepimizi yerel ve küresel mirasa sahip çıkmamız önem kazanıyor. Gençlerimizin küresel rekabete uygun bir şekilde orta öğrenim ve üniversitelerde eğitilmeleri gerekiyor. Onlara destek olacak hukuk, güvenlik ve altyapıdan sorumlu kurumlar da etkin bir şekilde işletilmelidir.
Pentatlonun beşinci ayağı insanların yaratıcılığını öne çıkaran bilimsel ve sanatsal faaliyetleri içeriyor. Eski köye yeni adet getirebilen yeni nesillerin yetiştirilmeden bilim, teknoloji ve sanayinin üçlü sarmalında başarı sağlanamaz. Küresel oyuncu olunamaz.
Hemen her toplumda, Medeniyetler Pentatlonu'nun ilk üç ayağına ait etkinliklere rastlıyoruz. Onları sadece üç dalda yarışan triatlon oyuncuları olarak da görebiliriz. Buna karşılık dördüncü ve beşinci dallar toplumları farklılaştırıyor ve onların medeniyet mirasına katkı yapmasını sağlıyor. Her dalda başarılı bir pentatlon oyuncusu olmak küresel rekabette yer alma fırsatı veriyor. Medeniyetler Pentatlonunda, triatlon oyuncularına yer yok.
Son Söz: Günümüzde artan nüfus, iklim krizi ve ekonomik sorunlar, küresel oyunların giderek sertleşeceğini gösteriyor. Medeniyetler Pentatlonu'nda başarının tek yolu; bilim, teknoloji ve sanayide yaratıcılık. Gelecek nesillere bırakılacak en değerli miras yaratıcılıkta başarı olacaktır.