Köşenin takipçisi okur, daha önce konu ettiğimiz "aktivist CEO" kavramını hatırlayacaktır. Bu okumayı "aktivist çalışan" ya da "çalışan aktivizmi" kavramıyla zenginleştirelim.
Çalışan aktivizmi, çalışanların toplumu etkileyen konularda işverenleri adına veya işverenlerinin aleyhine seslerini yükselttikleri eylemlerdir.
Aktivist çalışanlar, olumlu bir değişim yaratmak amacıyla gerçekleştirdikleri eylemlerle, içinde bulundukları şirketin politikalarını değiştirmek için baskı unsuru olmaya çalışıyorlar. Aktivist çalışanlar, sosyal medyada konuşma, şirket içi e-postaları sızdırma, içeriden önemli bilgileri kamuoyuyla paylaşma, yürüyüşler ve protestolar düzenleyeme gibi çeşitli eylemlerde bulunuyorlar.
Kurumsal aktivizm, çalışanların işverenlerine ve iş liderlerine doğrudan meydan okumasıyla çalışan aktivizmine dönüştü.
Geçen yıl yaklaşık 3 bin Amazon çalışanı şirketin iklim politikasına karşı çıkarak sokaklara döküldü. Yüzlerce Wayfair çalışanı, şirketin ABD Göçmen Gözaltı Merkezlerine mobilya satışını protesto etmek amacıyla eylem yaptı. 2018'de yaklaşık 20 bin Google çalışanı, cinsel tacizle suçlanan bir yöneticiye şirketin ödediği cömert kıdem tazminatını protesto etti. Doğrudan çalışan haklarıyla ilgili olmayan sorunlara karşı oluşan başkaldırı aktivist hareketin temellerini oluşturuyor.
Günümüz şirketleri toplumsal olarak "doğru şeyleri" yapmak ve sorumluluk üstlenmek konusunda ciddi baskı altındalar. Bu baskının içeriden geldiği durumlarda ise şirketler genel olarak nasıl davranmaları gerektiği konusunda deneyimsiz, kararsız, çekingenler.
Aktivist çalışanların dile getirdiği sorunlar için kapsayıcı bir cevap bulamayan şirketlerin, yetenekleri kendilerine çekmekte ve elde tutmakta zorlanacakları açık.
İletişim şirketi Weber Shandwick'in yakın tarihli bir araştırması, her on çalışandan dördünün (yüzde 38'i) işverenlerinin eylemlerini desteklemek veya eleştirmek için sesini yükselttiğini gösterdi. Herbert Smith Freehills'in "İşin Geleceği" raporu, şirketlerin yüzde 80'inin gelecek yıllarda çalışan aktivizminde bir artış beklediğini söylüyor.
Yani çalışanların, işverenlerinin plastik atıklar, çevresel kirlilik, modern kölelik, iş gücü çeşitliliği, insan hakları, adil olmayan tedarik zincirleri, kadın hakları, göçmen ve mülteci sorunları gibi önemli toplumsal meseleler için sorumluluk almaktan ve harekete geçmekten kaçınmalarından memnun olmadığı gerçeği ile karşı karşıyayız.
1. Adımlarınızı atarken iyi düşünün
Çalışan aktivizmini ele almadaki yanlış adımlar, liderler ve şirketler için zarar verici olabilir. Örneğin, Wayfair'in çalışanlarının şirketten insanlık dışı göçmen barınma tesislerine mobilya tedarik etmeyi bırakmasını istemesi, şirketi olumsuz ilgi odağı haline getiren kamuya açık yürüyüşlerle sonuçlandı.
Amazon'un aktivist çalışanlarına dönük baskısı ve sendikalaşmaya yönelik hareketi yavaşlatmak için almaya çalıştığı önlemler üst düzey bir istifaya yol açtı.
Yetenekli çalışanlar, rakip şirketlere yönelmeye giderek daha fazla hazır hale geliyor. Tüketiciler de çalışanları destekleme ve şirketle ticareti kesme eğilimi gösteriyorlar.
Liderlerin başka bir eylemde bulunması sakıncalı göründüğünde apolitik bir pozisyon almak çekici olabilir.
İşverenler ve şirket liderleri en hayati konularda bile görüş beyan etmekten kaçınıyorlar ve tarafsız kalmayı tercih ediyorlar. Apolitik duruş sergileyen liderin sessizliği, çalışanlar tarafından olumsuz yorumlanıyor ve güven kaybına yol açıyor. Bir Türk büyüğünün dediği gibi "taraf olmayan bertaraf olmaya" başlıyor.
Apolitik duruşun mümkün olabileceğine dair yanılgı, şirket liderlerinin eylemsizliğin tarafsızlık olmadığını anlamadaki başarısızlığının açık göstergesi. Bu tarafsızlık aynı zamanda siyasi bir açıklama ve duruş olarak algılanıyor. Şirketin kaçınmayı umduğu konularda çalışanlar tarafından daha fazla eleştirilmesine yol açıyor.
McKinsey firması, Putin karşıtı siyasi gösteriler sırasında Moskova'daki çalışanlarının kamusal ya da kişisel alanda tarafsız kalmasını bekleyen bir iç iletişim notunu çalışanlarına iletti. Sosyal medya aracılığı ile bile olsa görüş yayınlamayı yasaklayan bu bildiri Financial Times'da Vladimir Putin'in gündemine hizmet ettiği şeklinde yorumlandı. Gelen tepkilere yanıt olarak, McKinsey'nin Küresel İletişim Direktörü Ramiro Prudencio birkaç gün sonra aynı gazetede bir "mea culpa" (benim suçum) bildirisini kaleme almak zorunda kaldı.
3. Söylediğinizle yaptığınız bir olsun, yaşatmak istediniz değerleri hayata geçirin
Günümüz çalışanları kurumların öne çıkarılan değerlerine olan derin bağlılıklarını önemsiyor. Günümüz iş gücünün büyük bölümünü oluşturan Millenial kuşağının yüzde 76'sı, nerede çalışacağına karar verirken, potansiyel şirketin sosyal ve çevresel duyarlılıklarını göz önünde bulunduruyor. Memnun olmayan çalışan olasılığını azaltmak isteyen şirket liderinin ilk adımı, şirketin eylemleri ile değerlerini hizalamak olmalıdır. İletişim uzmanı Shel Holtz, davranışlarla değerler arasında kopukluğa tanık olan çalışanların ihanete uğramış hissedeceklerini söylüyor.
Çalıştığı şirketin yapay zekâ teknolojisini savaş dronelarında kullanmak için Savunma Bakanlığı ile bir sözleşme imzalaması, bu teknolojiyi geliştiren mühendis için önemli bir vicdan ve etik problemi yaratabilir.
4. Çalışanların görüşlerini öğrenin
Povvado tarafından yapılan bir araştırmaya göre çalışanların sadece yüzde 35'i, CEO'larının önemli toplumsal sorunlara duyarlı çalışanların nabzını tuttuklarını söylüyor.
Bu nedenle Povvado'nun kurucusu William Stewart, liderlere iş kararlarının çalışanları ve dış dünyayı nasıl etkileyebileceğini değerlendirmek için, en kritik paydaşları olan çalışanlarının görüşlerini öğrenmeye çalışmalarını ve onları dinlemelerini öneriyor.
5. Çalışan taleplerini ciddiye alın ve kabul edin
Aktivist çalışanları kamuoyunun ilgisini kendi üstlerine çekmek isteyen kişiler olarak değerlendirmek ve bu çalışanlarla yolları ayırmak mümkün. Ancak Weber Shandwick'in araştırması, aktivist çalışanların sadece yüzde 11'inin medyayla ilgilendiğini gösteriyor. Araştırma, yüzde 46'lık geniş bir grubun diğer çalışanların dikkatini çekmek istediğini, yüzde 43'ünün ise şirketin liderinin dikkatini çekmek istediğini ortaya koydu. Sorumluluk etiği gelişmiş liderlerin bu talepleri dikkate almaları şirket için hayati. Weber Shandwick'in Baş İtibar Stratejisti Leslie Gaines-Ross, "Kimse çalışanın nabzını tutmaz ve geri bildirimlerini ciddiye almaz ise, kurumsal itibar yerle yeksan olabilir." diyor.
İlerici uygulamaları nedeniyle kendisinden övgüyle bahsedilen Salesforce şirketi bile, yüzlerce çalışanının, şirketin ABD Gümrük ve Sınır Koruma ajansına yazılım satışını durdurmasını istemesiyle bir çalışan aktivizmi dalgası yaşadı. Buna karşılık CEO Marc Benioff, bu tür sorunları gözden geçirmek için dahili bir "Teknolojinin Etik ve İnsani Kullanımı" adında bir çalışma grubu kurdu. Benioff, "bana 'aktivist CEO' denebilir, çünkü çalışanlarımın isteklerine yanıt veriyorum ama gerçek şu ki, eğer bunu yapmazsanız, CEO olmayacaksınız. Silikon Vadisi'nde çalışanlarını dinlemediği için ‘işten çıkarılan' pek çok CEO örneğimiz var" diyor.
Türkiye gerçeklerine baktığımızda, yüksek işsizlik, bozuk gelir dağılımı, derin yoksulluk gibi ekonomik sebeplerin çalışanları seslerini yükseltme konusunda korkak ya da çekimser yaptığı çok açık.
Ülkemizde şirket hissedarlarının ve liderlerinin de siyasi ve ekonomik kaygılarla seslerini duyurmaması, çalışanlarını desteklememesi yaygın.
Gezi parkı protestoları sırasında, şirket merkezinin parka yakın olması sebebiyle, öğle yemeği aralarında bile eylemlere yoğun olarak katılabilmiş şirket çalışanlarının, sert esen siyasi rüzgâr sebebiyle aynı eylemlere bugün katılamayacağı acı bir gerçek.
"Enseyi karartmayalım" temennisi acaba çok mu naif?