"La force tranquille" Fransa'da 4. cumhuriyette en uzun süre Cumhurbaşkanlığı yapmış olan François Mitterand'ın, 1981 seçimlerinde kullandığı kampanyanın sloganıydı.
La force tranquille yani "sakin güç". İşbirliğine dayalı, çatışmasız, kavgasız, katılımcı bir siyaseti simgeliyordu. Mitterand'ın ilk sosyalist cumhurbaşkanı olmasını sağlayan bu sloganın yaratıcısı ünlü reklamcı Jacgues Sequela'ydı.
Okur, Jacques Sequela'yı "Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin... O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor!" adlı kitabından hemen hatırlayacaktır.
Güç, aile içinden siyasete, iş dünyasından spora, sokak çetelerinden sosyal ilişkilere sahip olmak istediğimiz bir etki alanı.
Gücün kaynaklarını başka bir yazıya bırakarak, gücü elde ettikten sonra ortaya çıkan gücün sarhoşluğu ya da zehirlemesi sonucu çevresi için zararlı olmaya başlayan bireyler üzerine yazalım.
Cambridge sözlüğü güç sarhoşluğunu "başka insanlar üzerinde var olduğuna inanılan ve rasyonel olmayan güçlü kontrol duygusu" olarak tanımlıyor.
Aynı kavramı, iş hayatında güçlü pozisyonlar elde ettikçe ortaya çıkmaya başlayan davranış bozuklukları bütünü olarak tanımlamak mümkün.
"Kurabiye Canavarı" bu alanda eğlenceli bir deney. Beraber çalışma yapmaları istenen 3 kişiden oluşan öğrenci grubunun içinden bir öğrenci, grubu yönetmek ve çalışmaları değerlendirmekle görevlendirildiğinde, masada yer alan 5 kurabiyeden hakkına düşenden daha fazla yediği, hatta bu yeme esnasında ağızda yemek varken konuşma, kurabiye kırıntılarını etrafa püskürtme gibi uygunsuz davranışları daha fazla gösterdikleri biliyor. Aynı araştırmada tahmin edeceğiniz gibi erkeklerin kadınlardan daha uygunsuz davrandığı da gözlemlenmiş. Erkeklerin kadınlara göre güç sarhoşluğuna yakalanma eğiliminin daha yüksek olduğunu söylemek mümkün.
Birbiriyle arkadaş olan 2 öğrenci grubundan birinin gücü ele geçirdiğinde, diğer grup üzerinden ne kadar acımazsız bir hükümranlık kurabildiğini gösteren "Stanford Hapishanesi Deneyi" bu alanda en bilinen örnek.
Servet ve ünvanların da kişiler üzerinde olumsuz etkiler yaptığını biliyoruz. US Urvine Üniversitesi'nin bir araştırmasına göre, orta sınıf araç kullanan sürücüler, yaya haklarına daha fazla dikkat ederken, lüks araç kullan sürücüler, yaya hakları konusunda daha umursamaz davranıyorlar.
Ülkemizde emniyet şeridi ihlallerinin ağırlıklı olarak lüks araçlar tarafından yapıldığına her gün tanık oluyoruz.
27 ülkede yapılan bir araştırma varlıklı kişilerin etik olmayan davranışlar, rüşvet ve vergi kaçırma girişimlerine daha fazla eğilimli olduğunu gösteriyor.
Yukarıda bahsettiğimiz araştırmaların çoğunda kollarını sıvamış olan akademisyen Dacher Keltner bu durumu "güç paradoksu" olarak adlandırıyor. Siyaset alanında, spor kulüplerinde, akademik dünyada ve iş hayatında uzun yıllara dayanan gözlemleriyle şu sonuca varıyor; güçlü ve iyi özellikleri ile bir pozisyona gelen bireyler, elde ettikleri güç arttıkça kötü davranışlar sergilemeye başlıyor.
Güç, bu insanların itibarlarını olumlu bir şekilde yönetmeleri için gerekli olan motivasyonu düşürdüğünden, başarı genellikle, istenmeyen kişilik özelliklerini güçlendiriyor. Ne kadar güç ve etkiye sahipsek, diğer insanları memnun etmek ve karanlık yanımızı kontrol altında tutmakla o kadar az ilgilenmeye başlıyoruz.
Psikoloji alanında, Hubris sendromu olarak da bilinen bu davranış modeli, gücün belirli bir oranı aşması dolayısıyla güç zehirlenmesi yaşayan ve aşırı kibre kapılan yöneticilerde görülen "kibir sendromu" olarak da biliniyor.
1- Gereksiz risklere açık olma
Bu kişiliklerin, bilgi saklama, kumarda rasyonel olmayan riskler alma, trafik kazalarına daha açık olma, kendilerine zarar verebilecek bilgiyi saklama, korunmasız seks yapma gibi eğilimlerinin daha baskın olduğunu araştırmalar söylüyor. Bu alandaki en çarpıcı örnek; Clinton-Monica Lewinsky skandalı.
2- Başkaları tarafından nasıl görüldüğüne dair düşük farkındalık
Başkalarından geri bildirim alma yerine kendileri onaylayan kişilerle çalışma eğilimi.
Böylelikle kendileri ile var olan düşük farkındalığın üzerine, keyifli olmayan doğruları duyma isteğinin de azalmasıyla kişinin çevresi sadece "kral çıplak" demeyenlerle dolmaya başlıyor. Yanlış kararları destekleyen bir toplu intihar durumuna son sürat gidiş başlıyor.
3- Genel kuralların kendileri için geçerli olmadığına dair inanış.
Daha önce örneğini verdiğimiz lüks araç kullanıcıları bu durumun somut örneği.
4- Başkalarının görüşlerini önemsememe
Kişinin güç algısı arttıkça, kişilerin öz güvenlerinin de arttığı ve kendi görüşlerinin doğru olduklarına dair inançların da arttığını gösteriyor. Risk alma eğilim yüksek olan bireyin, kendi görüşlerine olan inancının da artması sonucu hayati derece yanlış kararlar alma eğilimi de artıyor. Bu da şirketler ve topluluklar için yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor.
5- Dinlememe eğilimleri
Sarhoşluğa yakalanmış bireylerin, diğer kişilerden daha akıllı olduklarını ve onlardan öğrenecek bir şey olmadığını düşünmeleri dinleme becerilerini de olumsuz etkiliyor.
Araştırmalar, iş hayatının üst basamaklarında yer alan kişilerin, alt basamaklarda yer alan kişilerden 3 kat fazla söz kestiklerini, toplantılarda başka işlerle meşgul olduklarını, seslerini nazik olmayan şekilde yükselttiklerini ve saldırgan ifadeler kullandıklarını gösteriyor.
2000 yılında ünlü video kiralama şirketi Blockbuster'ın aşırı kendine güvenen yönetiminin, Netflix'i 50 milyon USD'ye satın almaması bu durumun çarpıcı örneği. Netflix'in bugünkü piyasa değerinin 242 milyar USD olduğunu söyleyelim.
6- Bencil ve kendisiyle dolu olma
UC Berkeley Psikoloji profesörü Serena Chen yapı itibariyle bencil insanların güç elde etmeleri ile daha bencilleştiklerini söylüyor. Kurabiye canavarı deneyini doğrulayan başka bir bulgu.
Güç sarhoşluğuna yakalandıysanız bunu anlamak zor olacağı için bundan kurtulmak da kolay olmayacaktır. Öncelikle kurtulmak istemek ve bireysel farkındalık önemli.
Kişisel farkındalığınızı artıracak çalışmalara katılın. İş dünyasının ünlü isimlerinin mindfulness, meditasyon, sakinleşme çalışmalarını sıklıkla kullandığını biliyoruz.
Ayaklarınızı yere basmayı sağlayacak günlük aktiviteler işe yarayabilir. Çalışan yemekhanesinde yemek yemek, toplu taşıma kullanmak, açık ofis düzenine geçmek somut yaklaşımlar olabilir.
Çevrenizde "kral çıplak" diyen insanları barındırmak, sıklıkla geri bildirim almak, bu geri bildirimlerin kör noktalarınızı açığa çıkartmasını sağlamak farkındalığı artıracak.
Size sıklıkla iltifat eden, tüm fikirlerinizi onaylayan, fikirlerinize eleştirel bakmayan kişileri çevrenizden uzaklaştırın.
İnsanlara minnettarlığınızı daha fazla dile getirin.
Arada sırada tebdil-i kıyafet ile gezin.
Toplantılarınıza şirkete yeni katılmış, deneyimsiz kişileri dahil edin. Şirket kültürünün yıkıcı etkilerine henüz maruz kalmamış gençlerle daha fazla mesai yapın.
Size problem taşıyan kişileri çözüm odaklı olmaya zorlamak için acele etmeyin. Eğer yöneticiyseniz, iş hayatında "bana problemle değil, çözümle gel" yaklaşımının pek çok kişi tarafından itici bulunduğunu unutmayın.
Niccolò Machiavelli'nin "Hükümdar" eserinde dile getirdiği "sevilen yönetici olmaktansa korkulan yönetici olmak yeğdir" anlayışını düstur edinmiş yöneticilerle yollarınızı tez zamanda ayırın.
Bu yöneticileriniz gözden çıkarılamayacak kadar değerliyse, geri bildirimlerle doğru davranışları sergilemelerini sağlayın. "Çalışanlar şirketleri değil, yöneticileri terk eder" önermesini ciddiye alın.
Organizasyonunuzu mümkün olduğunca yatay hale getirmek işe yarayacaktır.
Yöneticilerinizin liderlik vasıflarını ve iş yetkinliklerini geliştirmek için onları eğitimlerle destekleyin.
Gücün kötüye kullanımı engelleyecek denge-kontrol sistemleri kurun. Gücün dağıtıldığı ve bir kişinin elinde toplanmadığı sistemleri, süreçleri destekleyin.
Katılımcı ve şeffaf karar alma sistemlerinin kurulmasını cesaretlendirin.
Mütevazı liderlik, kapsayıcı liderlik, hizmetkar liderlik, empatik liderlik gibi çağdaş liderlik modellerini şirketinizin liderlik kültürüne aşılayın.
Yazının girişinde andığımız Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand'nın, 1992 yılında karlı bir İstanbul gecesini, yılbaşını kutlamak amacıyla Sultanahmet'te bir otelin 31 numaralı odasında tek başına geçirdiğini buraya not düşelim.
Abraham Lincoln'nün dediği gibi "bir kişinin karakterini test etmek isterseniz ona güç verin".
Tamer Yakut, 1968'de İstanbul'da doğdu. 'Uluslararası ilişkiler' okudu. 14 yıl bankacılık yaptı. 15 yıldır eğitim sektöründe kurumsal şirket çalışanlarının gelişimine dönük eğitimler veriyor. Liderlik teorileri, yönetim, retorik, eleştirel düşünme, müzakere, strateji ve etik yakın odağında. Uluslararası Koçluk Federasyonu PCC (Professional Coaching Certificate) akreditasyonu sahibi, TOC Training eğitim şirketinin kurucusu olan Tamer Yakut'un yakın ilgi alanları havacılık, çizgi romanlar, hayvanlar, sinema ve siyaset. |