Beri yandan hatalı söylemler de sürer. "Atatürk'e 1921 yılında Gazi ünvanı verildi". Bu doğru olmayan, olması da imkânsız bir ifade!..
Karalama defterimde rastladığım bu ifadenin saygıdeğer kaynağını, oraya notlamayı gereksiz saymışım. Ama bunun gibi notlamadığım, dinleyip de geçtiğim o kadar çok örnek var ki. Unutup gitmişim…
Tam da o sırada, yukarıda doğru olmadığı söylenen cümlede geçen iki sözcük, biri soyadı, biri unvan, medyada ciddiyetle tartışılıyordu; Atatürk ve Gazi…
Tartışanlar, sanki karşıtlarının sırtını yere yapıştırmaya çabalıyorlardı. Hâlbuki…
Kimse yeterince inanmıyor da olsa, Google'a şöyle bir göz atsalardı, 1921'den önce de, 1921'in hemen sonrasında da, 1935'e kadar Atatürk diye bir isim ve kişinin bulunmadığını göreceklerdi. Öte yandan…
Atatürk'ün isim ve unvan tarihçesi, ilkokul kitaplarında onun bakla tarlasında karga kovaladığı günlerden başlatılır.
Okul kitaplarında bize bellettiklerine göre, ilk yıllarında Mustafa adlı bir talebe iken, yine Mustafa isimli hocası ona demiş ki, "Sen Mustafa, ben Mustafa bu böyle olmaz, karıştırılıyoruz. İyisi mi bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun!" Öyle de olmuş, bu bir. Sonra…
Mustafa Kemal büyümüş, Osmanlı İmparatorluğu ordusunda parlak bir asker olarak yükselmiş, sonra tabiî ki Mustafa Kemal Paşa olarak anılmaya başlanmış, bu iki. Derken…
Google'a göre, Sakarya Meydan Savaşı'nın kazanılmasından sonra, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya, Büyük Millet Meclisi tarafından, 19.09.1921 tarihinde kanunla, evet Gazi unvanı verilmiş. Kime verilmiş? Mustafa Kemal Paşa'ya, Atatürk'e değil. Bu soyadı henüz kimsenin zihnine bile doğmamış o zaman. Böylece Gazi Mustafa Kemal Paşa olarak tarihteki yerini almış, bu üç. Sonra…
Sonra Meclis 21.06.1934 tarihinde soyadı kanunu kabul etmiş ve herkes birer soyadı ile kayıtlara geçmeye ve öyle anılmaya başlanmış. Gazi Mustafa Kemal için de bazı soyadı önerilerinden söz edilmiş ama sonuçlanmamış. Kendisi askerlikten ayrılmış olduğu için, Paşa rütbesi de artık resmen kullanılmaz olmuştu. Nihayet…
Beş ay sonra 24.11.1934 tarihinde, başka kişilerin kullanma ihtimali de yasa ile engellenerek, kendisine Atatürk soyadının verilmesi Büyük Millet Meclisi tarafından uygun görülmüş ve oybirliği ile yasalaşmıştır. Böylece…
Unvanı, adı, soyadı Gazi Mustafa Kemal Atatürk şeklinde yaygın olarak kullanılmıştı. Bu adlandırma giderek kısalırken anlam genişlemesiyle sadece Atatürk olarak da anılmaya başlanmıştır. Ancak…
Siyaset yorumcuları ve tarihçiler, bu isim kalabalığı içinden, kendi meşreplerine uygun gördükleri seçimleri ve birleşimleri yaparak ve sonucu da kendilerine mal ederek sahiplenmişlerdir. Mustafa Kemal - Gazi - Gazi Mustafa Kemal - Kemal Atatürk ve Atatürk gibi. Bu adları paylaşanlar, kendi aralarında kavgaya bile tutuşmuşlar, ekranlarda birbirlerini suçlamayı sürdürmüşlerdir. Bunlar yetmemiş…
Zaman içinde sözü edilen adlandırmalar, bu şanlı ismin asıl sahibinden ve veriliş sebebinden kopartılmış, ideolojik ve politik anlamlar yüklenerek ayrıştırılmış, öfkeli entelektüel tartışmaların dayanakları durumuna dönüştürülmüştür. Şöyle ki…
Atatürkçülük ve Kemalizm gibi ideolojik kavramlara dönüşmüşler. Basitçe söylemeyi göze alırsak, bunlardan ilki bürokratik yönetim anlayışının adı olmuş, savunucuları ve karşı çıkanları oluşmuş. Diğeri istiklâli uğruna Kuvayı Milliye ruhunun özet ismi sayılmış. Sürüp gelen içerik tartışmaları ise, bu yazının konusu dışındadır. Ancak…
Bu ayırımları daha iyi anlamak için, sözü edinilen iki yeni adlandırmada takıların yerlerini değiştirin, aklınızdan geçenleri izleyin; Kemalcilik veya Atatürkizm gibi. Bu isimlendirmeler size ne ifade ediyor? Yadırgıyor ve olmaz öyle şey mi, diyordunuz?
Bence son günlerde parlayıp sönen bir tartışmayı, hem CHP İstanbul İl Başkanının söylemini, hem de ona karşı çıkanların dediklerini ve gazete haberlerini bir kez daha okuyup hatırlamanızda yarar var desem…
Demek ki ne imiş? 19.09.1921 tarihinden önceki olaylarda onu anıyorsak, ondan söz ederken Gazi unvanını kullanmayacağız. Bir de, 24.11.1934 tarihinden önceki bir olayda onu anıyorsak Atatürk demeyeceğiz. Ama…
Böylesi koşul sınırlamalarının olmadığı bir yerde, elbette tarihî bir kişiyi onun adları ve unvanları ile dilediğiniz gibi anabilirsiniz, kim ne diyebilir ki?