Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Bey kardeşim.
Size kardeşim diye hitap ediyorum. Çünkü siz tüm konuşmalarınızda bize "kardeşlerim" diye sesleniyorsunuz. Ayrıca yaşça sizden biraz daha eskiyim, kardeşim sayılırsınız.
Yine de yetmişli yıllarda, Cağaloğlu'nda ülkenin geleceğini umutla düşlediğimiz o günlerde TMTF, MTTB çevrelerinde karşılaşmış da olabiliriz. Ya da oralarda lokantada, kahvede, sokakta da olabilir. Google'da paltolu bir fotoğrafınızı gördüm, o zamanlarda bir kış günü çekilmiş olmalı. Gözüm ısırıyor gibi sizi. Yanınızda arkadaşlarınız da var. Onları ismen tanıyorum, hepsi sizin gibi günümüzün ünlü politikacıları oldulardı. Ne kadar çok izledim ve ne kadar çok çizdim sizleri, gerçekten kardeş sayılırım.
Bu girizgâhtan sonra, içinde yaşadığımız bazı konulara dokunmak istiyorum. Bunun ülkemin, kentimin ve kendimin hayrına olacağını düşünüyorum.
Sizin olduğu kadar benim de canımı sıkan benzer şeyler vardı o zaman.
Meselâ kültürel plânda batı hayranlığı ve batı taklidi gibi…
Yerel ya da milli kültür'ün artık nasıl derseniz öyle, ihmale uğraması gibi...
Militer ve bürokratik vesayet... Buna bağlı olarak darbeler hukuku.. Toplu ulaşım, kentleşme... Demokratikleşme ve özgürlükler. vs. vs... gibi.
Siz siyasetin bütün imkân ve alanlarını kullanarak ve risk alarak bu hedeflere yöneldiniz. Ben ise yine risk alarak benzer hedefler uğruna sosyal ve siyasal olayları ve onları konu ve iş edinenleri eleştirmeyi ve hicvetmeyi seçtim. Bu tercihin ya da kabulün nedenlerini çeşitli yayınlarda defalarca açıkladım da.
Sizi de hep ilgiyle izledim. Bugün “sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var”diyorsunuz. Gerçi, ‘kültürel iktidar’ kavramı hoş olmayan ve tehlikeli bir özlem sayılır, ’kültürel özgürlüğe güvenmek’ esas olmalı, bu demokrasinin ve mutluluğun gereklerinden biridir, diye düşünüyorum.
Bir başka konuşmanızda da mealen, kültür adamlarının çalışmalarından ve uyarılarından mahrum kalan ve yararlanamayan siyasetçilerin çok şey kaybettiklerinden söz etmiştiniz, hiç unutmuyorum.
Bugün bu anlamda yalnız görünüyorsunuz. Etrafınızda kümelenen danışmanlar, bu ülkenin yetiştirdiği en iyilerin içinden seçilerek gelmiş gibi değiller sanki.
Sözü AKM'ye getirmek isterim;
Bu konuda aklımın alamayacağı siyasi nedenler ve karmaşık duygularla hareket edilmesi iç dünyamızı sakinleştirebilir mi?
Zamanla değişen fen ve farklı anlayışlar ile şekillenen çevremize şöyle bir baktığımızda neler görüyoruz?
Günümüzde sizin deyiminizde milli ve yerli mimari artık yok! Dünyada da yok! Bu tespit yerindedir ve üstelik bunun böyle olmasından kaçınmak mümkün de değil. Sadece tarihi eser kategorisine giren binalar var, duruyor. Yeni yapılar ise dünyanın her yerinde artık birbirinin aynı!
Bu gerçeği fark etmeyenler, ya çağdaş teknolojiyi işlevsiz fantezi çözümlere uyguluyor ya da eski mimarînin taklitleri ile avunuyor. Dikkat edilirse, mimariyle birlikte mimar da bir anlamda sanki görünmüyor. Yalnızca inşaat yapan bürolar var ortalıkta.
AKM bugün artık bir dönemi simgeleyen tarihi bir eser niteliğinde ve konumundadır. Üstelik çevre ve mekân çözümlemesi de kendine göre çok yerindedir. Çirkin yada güzel nitelemeleri ise nesnel değil, ufuk açıcı hiç değil.
Şimdi onun yerine ne düşünülüyor? Bilmiyoruz. Açıklanmış, paylaşılmış, tartışılmış, çeşitlendirilmiş değil. Tahmin ise zor değil.
Önemsenen Batı mimarlığının ayrıntıları ile sizin deyişinizle Selçuklu ya da Osmanlı mimarisinin kâgir yapı teknolojisinden kopartılmış bazı parçaların betonarme bir yapıda bir araya getirilmesi olabilir mi, acaba? Akla geliyor doğrusu.
Eğer böyle ise, bu ne adına olur, söylemlere bakılırsa, ‘opera’ adına olacak!
Opera söyleminin ülkemizde batıcı aydın kesime bir sus payı olarak düşünüldüğü hissi ağır basıyor. Eğer bu durum, Batı başkentlerini gören siyasetçilerimizin ve danışmanlarının yüz yıl önceki opera binalarına bakıp, düzeyi tartışılır duygulanmalar ile, bizde de olsun, diye kararlaştırıldıysa vay benim köse sakalım!
O binalar kadar, orada sahnelenen ‘Opera’ lar da çok kişi için artık tarihi eser sayılıyor ve öyle beğeniliyor. Kaldı ki AKM sahnelerinde çok başarılı sahneye koyuşla nice operalar izlenmişdi zamanında.
Olayın siyasal etkilenmesinin de olanca içtenlikle sergilenip açıklanması konuyu rahatlatacaktır. Her anlamda sizinle uyuşmamız elbet beklenemez. İllâ bizim dediğimizin yapılmasını doğru saymak ve istemek de işin tabiatına uymaz. Geriye açık olmak kalıyor. İnandırıcı olan gerekçelerle iş yapılması, bu konuda beklediğiniz ve beklediğimiz huzura yardımcı olabilir.
Hoşumuza gitmese de, içimize sinmese de, işimize gelmese de, engelleme gücümüz ve yetkimiz olmasa da, nedenini bilmek hem ihtiyacımız hem de hakkımız sayılmalı.
Sizin yetkiniz, hakkınız, gücünüz olduğu gibi sorumluluğunuz da var. Bu sorumluluğun gereğini bekliyoruz.
İyi söylüyorsun da, senin önerin var mı, varsa nedir, diye sorarlar adama. Var;
Meselâ Tarlabaşı’nda bir sürü eski bina dış cepheleri yıkılmadan korunarak yenileniyor. Bazı büyük binalar yenilenirken inşaat perdesi üstüne, nezaketli bir davranışla, binanın birebir resmi nakşediliyor. Merak etmeyin eski durumu koruyoruz kabilinden.
Şimdi, AKM’nin de, kentin ve kentlinin hafızasında yer etmiş ve de ülkenin yakın tarihinde belleklerde iz bırakan ciddi olaylara fon teşkil etmiş bir bina olarak yenilenmesinde, Taksim Meydanı’na bakan cephesi korunabilir, korunmalı, desem… Bu öneri ciddiye mi alınır, alay konusu mu edilir? Bilemiyorum.
Ben bu hitabımı gönderme fırsatı bulamadan açıklama haberiniz geldi ve bence durum biraz serinledi. Müzmin hale gelen ve içi dışı politika ile karışmış bir sorun, artık gerçek verilerle tartışılabilinir, umudundayım.
Doğrulanmayan bir habere göre, bu işin AKM’nin değerli mimarı sayın Tabanlıoğlu'nun mahdumuna düşmesi de herşeye karşın vicdanlardaki tedirginliği de biraz olsun hafifletecek midir bakalım?
Şimdi projeyi görmek için sabırsızız.
Saygılar…
tan oral eski mimar