Çılgın ve sun'î yani yapay, Yarık İstanbul projesi Trakya yarımadasını bir baştan öte başa bir ark gibi kazıp içini deniz suyu ile doldurmanın tanıtımını ve reklamını yaparlarken benim içim sızlıyordu.
Ama ilgiyle dinledikçe de bu kez içim umutla doldu. Çünkü Sayın Ulaştırma Bakanı ve Sayın Cumhurbaşkanı tv kanallarında esas kanal konusu hakkında konuştular, daha doğrusu konuşamadılar. Elbette her iki saygıdeğer siyasetçi de gerçek dışı konuşmaktan kaçınan fazilet sahibi kimselerdir. O nedenle bazı söylemek istemedikleri şeyleri değiştirmektense, yer yer es geçmeyi yeğlediler. Demek istediğim şeyi en baştan özetleyim ki bu yazıyı izlemek gafletimde bulunan okuyucular neymiş diye dokuz doğurmasınlar.Çok değerli bir emekli büyükelçinin sözlerinden alıntı ile giriş yaptık. Şimdi de nereden ve neden çıktı bu ark kazma işi?
Sayın bakana göre yanıtı çok basit, kendileri diyorlar ki;
Bir... Boğaz canlılarını korumak için. İki… Çevreyi korumak için. Üç… Tarihi dokuyu korumak için. Ve ekliyorlar, kazılacak olan bu su yolu İstanbul’a zenginlik katacak. Zorlanan deniz trafiğini rahatlatacak. Bu iş için de çevreye en az zarar verecek olan seçeneği seçtik. Zaten Boğaz dünyanın en tehlikeli su yoludur. Çünkü farklı akıntılar ve anaforlar vardır vs...
Yenisi ne getirecek? Sayın bakanın ona da yanıtı var, diyorlar ki; bu kanal karayolu kazısı gibi kazılacak ve kıyısında İstanbullular ile turistler daha çok gezinti ve eğlence imkânı bulacak, orada deniz havası alacakları yerler olacak vs...
Nihayet bakla ağızdan çıkıyor. Montrö anlaşmasının bizim kanala bir etkisi olmuyor. Kimseyi zorlamayız ama kuralları biz koyarız. Artacak olan deniz ticareti için bir alternatif sunuyoruz. Bize gelecekte artacağını söylediler. Özetle, bu işten gelir elde edilecek ve yapılar yapılacak vs…
İnandırıcı nedeni bir iki gün sonra Sayın Cumhurbaşkanı bir soru üzerine açıkladı. Kanal İstanbul'dan savaş gemileri geçebilecek. Kanalın Montrö ile bir ilgisi yoktur.
"Çılgın proje" konusu olan bu kanal işinin, bize açıklanmayan bir nedeni, bir amacı mutlaka vardır, olmalı diyordum. Oysa açıklanan gerekçeler, incir çekirdeğini doldurmayacak düzeyde oluyordu. Kimse çıkıp da işin aslını mertçe dürüstçe Türkçe açıklama, paylaşma zahmetine girmiyordu.. Meselâ Independent adlı tankerin nerede çarpışarak uzun süre yandığını belirtmekten imtina ettiler. Olayı bilmeyen yada yaşı müsait olmayan insanlar bu tehlikenin tekrarlanma ihtimalinin gerçekleşeceği yerin Boğaziçi olduğuna zımnen kani oldular. Yada böyle olduğunu konuşmacı da, genç sorgucular da kabul etmiş göründüler. İşin aslı bu tanker, Boğaz'a girmeden önce Haydarpaşa'nın açıklarında Marmara' da çarpıştı ve yandı. Tabii dinleyen herkesin zihninde kıvranan soru şu idi; bu yeni su yolunda aynı kazalar olmayacak mı? Sonunda bir cesaret sordular ve cevabını da aldılar, yenisinde her türlü önlem alınacaktır, diye. Ama bu yanıt yepyeni bir soru doğuracaktı ki, lâf kaydırılınca soru da doğmadan sulara gömüldü gitti. Aslında bu önlemler Boğaziçi'nin son sistem elektronik gereçlerle donatılmış yol gösteren radar kulelerinde uzun zamandan beri vardı, çalışıyordu, hiç bir şeyin sulara gömülmemesi için oralara dikilmişlerdi. Yıllar öncesinde,İzmir adlı yolcu gemisinin, tam İzmir körfezine girmek üzere iken bir tanker ile çarpışıp batması aklıma geldi. Nasıl gelmesin, çünkü ben o geminin içindeydim, tahliliyle sandallarıyla sahile çıkmış idik. O kazadan sonra kimse çıkıp da İzmir'e başka bir Körfez kazılması gerek diye ortalığı velveleye vermedi. Yani kaza her yerde her zaman olabilirdi, adı üstünde, olur ama kaza ile olur. O İzmir Körfez'i daha sonra leş gibi kokmaya başladı. Yemek masası büyüklüğünde deniz kaplumbağaları başlarını sudan çıkarıp gelen geçen körfez vapurlarına bakarlardı. Kokuyla birlikte onlar da Körfezden çekip gittiler. İstanbul'da Haliç de pis kokardı, TV'de konu edildi. İzmir Körfez'i ile birlikte Haliç'in de nasıl kokmaz hale getirildiği de anlatıldı. Anlatıldı ama, bu iki işin de onurunu hak eden bilim adamının adı anılmadı. Anılamazdı çünkü kendisi Haliç'i ve Körfez'i referans gösteren, Yarık İstanbul projesini yanlış ve Marmara için çok tehlikeli bulan bilim adamlarından birisiydi.