Yedi yüz seksen üç bin kilometre kare vatan toprağına çil yavrusu gibi dağılmış, çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkek, şişman zayıf, asker sivil, hasta sakat, yatıp kalkan, yatıp kalan, varsa işine koşan, avare dolaşan, ufka bakan, tefekküre dalan seksen milyon vatandaş her gün, aynen benim gibi;Doymak ve korkmadan uyumak zorunda.
Evet ama... Ben bu işin altından kalkamam... Kalkamam!Kalksam da işin içinden çıkamam.
İyisi mi bu müthiş kalabalığın arasından becerikli birini, olmazsa başka birini bulmalıyım ve doymak ile korkmadan uyumak, işini ona yıkmalıyım.Masrafı ne ise veririm, n'olacak.O zaman içim rahatlayacak, gönül huzuru ile, tok karnına uykuya varabileceğim.
Demişim ve dalmışım...
Uykumu alıp gözümü açtığımda, kalkıp ufka bakacağım. Derin bir nefesle iç geçirip, yumuklaşan ellerimle gözlerimi ovuşturduğumda, taa uzakları çok daha duru, çok daha yakınımda hissedeceğim.
Daha ne olsun, daha ne isterim ki? Bir bardak demli çaydan başka...
O, hooo!.. Daha neler, maydanozlu köfteler...Hani var ya, şu arayıp bulduğun, masrafına katlandığın… var ya...Vaar, 'n'olmuş?Ne olmamış ki?.. Derler ki;
Doymuş, uyumuş kalmış, bizi unutmuş.
Bir dedikodudur ki, almış başını gidiyormuş.
* * *
Aç karnına uyanır uyanmaz tamirden gelen iPad'ime uzandım, özlemişim. Yastığımı dikleştirdim, dizlerimi kıvırıp topladım ve aklımdan geçen, uykumu bitiren sözcükleri ekrana dizmeye koyuldum, doymak ve korkmadan uyumak! Yarı uykulu, hayırdır inşallah edasıyla bana bakan eşim, n'oluyo?.. dedi.
N'oolsun? İçimi döküyorum işte!..