Hep sorarlar, otosansür var mı? Yani söylenecek şeyleri açıklamaktan korkuyor da susuyor musunuz, anlamında. Eh!.. insanız olabilir, korku beşeri bir duygudur. Ama bir Bulgar mizahçının Türkçe söylediği sözler hâlâ kulağımda; "Birine bir şey söylemek isteyen, bulur yolunu." Çok doğru. Otosansür, çoğunlukla, söyletmiyorlar ki bahanesinin can simididir. Bunlar hep kabul edilebilir, dedim ya, insanî cilveler işte. Ama... Otosansür dura dursun. Yani söyleyememek ne kelime, medyada tam tersi var; Totosansür!.. Yani bilmediğini ve olmayanı söylemek gibi, belki tutar da inananlar çıkar diye. Tabii ki büyük ikramiye de bize vurur diye. Ama bir de bakıyorsunuz, onbeş kişi aynı Toto'da aynı sonucu tutturmuş. O zaman hava alıyorlar ve alaya alınıyorlar. Böyle bir anlayışa örnek olan ve kendi toto'sunu tutturup havasını atan da olmalı elbet. Meselâ, hizmet vermek istiyorum Ümmet-i Muhammedi'ye ama müsaade etmiyorlar. O takdirde ben de her çeşit mâniayı aşmak için, her şeyi mübah sayar, her şeyi zorlarım, yemlerim ve tam serbestlik elde eder, hizmetimi veriririm, gibisinden.
Politika hizmet işi işte. Hizmetkârlık bir nevi, yani.. Politika, her şartta uzağı görerek, olacakları hissederek hedefe yönelik yola devam edebilmektir. Bu yol, gücüne, seçmenine, halkına, milletine ne derseniz ona güvenerek, açık ve şeffaf olarak yaşanan bir ikna sürecidir ve hedefe böyle varılır. Yolda duruma göre, uyarılara da bakılarak hedef düzeltilebilir de, değiştirilebilir yada vazgeçilebilir de... Demokrasi derler adına!.. Bir de gücüne, seçmenine, halkına, milletine ne derseniz artık, ona güvenmeyen, ama boyuna güvendiğini söyleyen bir politikacı için yola devam etmek, yanıltma, dikkat dağıtma, hedef saptırma, gizleme vs. ile tüm uyarılara karşın da sürdürülebilir. Sağlam İrade, derler adına!.. İş işten geçtikten sonra da yapılacak bir şey kalmaz. Örnek, bir başbakan ne kadar zaman sonra cumhurbaşkanı seçilebileceğini hesaplayabilir, ve bir cumhurbaşkanlığı sarayı yapılmasını gerekli görebilir. Bunda yadırganacak bir şey yok. Ama güvensiz ise yada olumsuz ve vesveseli tutumunu alışkanlık haline getirmişse, amacını gizlemeyi seçebilir. Sürdürdüğü inşaatı başbakanlık binası olarak açıklar, itirazları en baştan anlamsız kılar. Sonra seçilince binanın adını ve işlevini önceden hesapladığı gibi değiştirir. Karşı çıkılır ama karşı çıkmanın bir değeri de kalmaz. Bu çok basit bir iş için bile, böyle bir tutumun izlenmesi, geleceğe kuşku duymak için herkesi 'çok haklı' yapıyor. Yapıyor da, sonunda her şeyi doğal karşılıyor insan, siyaset işte deyip geçiyor da. Açık, saydam dolayısıyla dürüst siyaset de ne yazıktır ki unutuluyor. Politikacı ise amaca varmak için 'Prens' in her yol mubahtır düsturuna bel bağlıyor. Halbuki konuşacak, yaşanacak, izlenecek, paylaşılacak, tartışılacak, dünyanın tadı çıkarılacak, keyiflenilecek o kadar çok, o kadar çok şey var ki, tek dert başkanlık mı? Tamam pekâlâ... Unutmayın değiştirilen seçim yasası bir sonraki dönemde yürürlüğe girer, kimse kendi kişisel menfaatı için kuralları değiştirmesin diye. Aynen bunun gibi, başkanlık da bir dahaki seçim sonrasına uygulansa, ne olur, ne dersiniz? Zaten bu günkü kişi cumhurbaşkanlığı için oy ve onay aldı. Başka Başkanlık için seçime girer oy ve onay alır, o zaman başımızın üstünde yeri olur. Yanlış mı düşünüyorum. Yanlış ise söyleyin. Kimse kimseye neyin doğru olduğunu ve ne yapması gerektiğini söyleyemez, evet. Ama neyi yanlış bulduğunu söyleyebilir, söylemelidir de. Ey!.. Başkan Başı, Bir Baş Başkan, başka Baş Başkana, baş başa iken ona baştan başa başbakan başı derse, n'olur?..Soru budur!..Cevabı, hiçbişi olmaz!..gizli yanıt...şşşit...daha ne olsun!.. ------------o-------------