Küçükken masallarda, ev sohbetlerinde, radyo ajans haberlerinde, sonra gazete manşetleri ve köşe yazılarında, politik tartışmalı açık oturumlarda, seçim propagandalarında, miting alanlarında, kahvelerde hatta dizi filmlerde görüp duyduğum açıklama ve önerilerden edindiğim siyasal ve sosyal bilgilenme ile güya bilinçlenmiş olmalıydım. Bunun sonucunda, yıllar sonra kendimi, iPad üstünde parmak oynatan politik biri gibi buldum. Yazar, havalı bir adem olup çıktım. Pandemi nedeniyle hafif de sakalım oluştu. Böylece hiçbir eksiğim kalmadı, çağcıl modaya da uyum sağlamış bulunuyorum.
Gel zaman git zaman, akşam bastı mı tabletsiz yatağa giremez oldum. Yastığı dikleştirip uzun oturuyorum ve uyuklamaya başlayıncaya kadar, dizlerimin üstündeki küçük ışıklı ekranı Latin alfabesinin bilinen tüm harfleri ile tıka basa dolduruyorum. Sabah uyandığımda da, ilk iş olarak gece yazdığım herzeleri okumaya koyuluyorum.
Okuyorum da ne oluyor? Ne olur, lütfen onu bana sormayın… Teşekkür ederim.
Yine de ben size, dün gece uyuklarken ekrana dizdiğim notlarımdan, imlâsı fazla bozuk olmayan bir demet sunmak istiyorum.
Bir siyasetçiye yapılacak en büyük kötülük onu her türlü eleştiriden yoksun bırakmaktır demiştim. Bu cümleyi de giriş satırı olarak düşünmüştüm, öyle de oldu.
Aklî ve kalbî besinini hayatın içinden çeken siyasetçinin, tulumbasındaki can suyu, eleştiridir. Kafasını ve çenesini çalıştıran, kıvrak becerisini ve yaratıcılığını kamçılayan, başarı ve alkış ihtiyacını gidermeye yol açan, bir emme basma tulumba misali.
Bir siyasetçinin kendine reva göreceği en büyük kötülük ise şahsını ve yardımcılarını tüm uyarı ve eleştirilere kapalı tutmasıdır. Ve bu kısıtlamayı ceza tehditleri ile güvenceye almasıdır.
Böylece geriye sadece yandaş medya, şakşakçı çevre ve içten pazarlıklı çıkarcı danışmanlar kalır. Göremez ve duyamaz olur.. Siyasetçi kendine güvense de artık medyasına güvenemez. Halkın arasına karışmadaki tadı da kaybolmuş gibidir biraz. Kalabalıklara girse bile, kral çıplak, diye bağıran çocuk ancak masallarda vardır. Diğerleri ise nemelâzım der ve alkışlamaya devam der. Kendisi de giderek aynadaki adamı tanımaz olur. Öfkesi öyle korkutur ki, kimse ona yaklaşmak istemez. Yalnızlaşır!
Bu da kendisine ilâhî adaletin verdiği çok ağır bir karşılıktır.
Halkı yada milleti, vatandaşı yada ümmeti, artık nasıl derseniz, uyarı ve eleştiriden yoksun bırakmak ise, onları kültürel çölleşmeye mahkûm eder. Bana ne yahu, ben mi kaldım dünyayı kurtaracak, diyenler çoğalmaya, analar babalar çocuklarına, aman evlâdım etliye sütlüye karışma demeye başlar. Ardından da fakirleşme sökün eder ve kapıdan ağır ağır adımlarla içeri girmeye başlar!..
Bu da onu alkışa boğanlara verilen ilâhi bir karşılık mıdır?
Durumdan hoşnut olmayan, ya gizlilik içinde kaybolan yada illegal karanlığın korku tünelinde yaşamaya zorlananlar olduğu kadar, umudu sönmemiş insanlar da, elbet var olmaya devam edeceklerdir.
Yönetilenler kadar yönetenler de ülkede kültürel düzeyin istenen olgunluk ve özgünlükte olmadığından bazen yakınıyordur.
Kültürel gürbüzlük ise ancak, özgür tartışmalarla, kesintisiz süren zihnî idmanlarla bir de her türden iyi beslenmiş beyinlerle gerçekleşir.
Bu dediklerim, millet için de siyasetçi için de geçerlidir. Onlardan söz ederken ister iktidarda yada muhalefette olsunlar, isterse aday yada niyetli olsunlar, tüm politikacıların ayırımsız hepsi için geçerlidir diyorum.
Özet; bir siyasetçiye yapılacak diğer büyük kötülük ise, ona her istediğini tartmadan vermektir. Bu onun atletik cevval yapısını bozar, asabî yapar.
Politikacı sivri zekâsıyla bu durumu rahatlıkla görüyordur, hiç kaçırmaz, asabî hali bundandır. Törpülenmiş zekâsı ise üstüne alınmaz, sorumlu düşman aramaya yönelir, ondan da bol bol bulunur. Ne de olsa uzun süre sulanmayan kültürel topraklarda türlü dikenler, çalılar çoğalarak boy gösterecek, her yanı saracaktır.
Yazıyı bitirdikten sonra okudum. Utandım. Kendimi, ailemi, dostlarımı hemşehrimi, insan kardeşlerimi, benim de içinde olduğum dünyanın tümünde hüküm süren adaletsizliğin acı çektirdiği milyonları, hızla aklımdan geçirdim. Bütün bunları bir yana bırakıp, yazdıklarımla ben nereleri düzeltmeye niyet ve hayal ediyorum ki? Hicap ettim!