Sudan bir yazı için kalem oynatmak içimden gelmedi. Kupkuru bir yazı da, susuzluktan içi kurumuş okuyucuya yazık ederdi doğrusu. Sululuk ise o kadar çok ki ortalıkta, her yeri sular seller götürüyor. Ayrıca bu da pek benim işim sayılmaz.
Neden su gibi, bir su yazısı yazılmasın ki? Soruldu ya bi kere. Su küçüğün diye, söz bana düştü yani. Yine de bu yazıyı yazıncaya kadar su kestim. Yazı ve su ilişkisini sulandırmadan anlatacağım diye su içinde kaldım.
Çizim benim için, susuz kalmış yüreğime saplanıp çıkan bir sancı ise, yazım geldi mi gitmek bilmeyen bir karın ağrısıdır. Yine de yazı çizi birlikteliği su götürmezdir. Aralarından su sızmaz.
Sular bulanmayınca durulmaz derler, ama saman altından su yürütenler de çizgi karşısında sudan çıkmış balığa dönerler doğrusu. Karikatürü çizilenlerin başlarından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi olur, olur mu, olur... O çizimi izleyenlerin ise içlerine serin sular serpilir. Bu konuda da doğrusu, kimse öyle bir çizimin eline su dökemez.
Aslında sular baştan bulanır, o nedenle değirmenin suyunun nereden geldiğine bakıp, suyu baştan tutmakta her zaman yarar vardır.
Çizgilere bakarken onun suyuna gitmek, ama su koy vermemek gerekir. Su katılmamış gerçeği yakalamak istiyorsanız eğer, suyu görmeden paçaları sıvamamalısınız, yoksa beklentiniz suya düşer ve elinizde suyunun suyu kalır.
Suya sabuna dokunmayan, havadan sudan söz eden bir çizim, sade suya tirit gibi bir şey olur. Çok vardır böylesi. Ammaa, ille de bir konunun suyunu çıkarmaya da hiç mi hiç gerek yoktur. Çünkü suyu çıkmış bir konuya takılı kalmak, havanda su dövmekle eş anlamlıdır.
Öte yandan sudan bir çizimi sulandırmaya kalkışmak ise pişmiş aşa su katmak değil de nedir? Ha suya çizgi çizmişsiniz, ha sudan nedenlerle bir başkası, sonuç sudan ucuz olacaktır.
Su testisi su yolunda kırılır diye, suyu getireni de testiyi kıranı da bir saymaya kalkışmanın, işe yarar bir düşünce olduğu su götürür. Suları tersine akıtmak olanaksızdır çünkü.
Öte yandan karikatürünüz çizildi diye, kimse sizi bir kaşık suda boğmaya çalışmıyordur, ürkmeyin, kızmayın, onun için bir bardak suda fırtına koparmanıza ne gerek var ki. Yok, bir karış suda boğulmaktan bu kadar korkuyorsanız, siz de o zaman denize filân girmeseydiniz.
Yine de içiniz rahat etsin diye söylüyorum, su uyur düşman uyumaz özdeyişini su gibi ezberleyin ve su gibi yineleyin kendi kendinize. Unutmayın ki, su içene yılan bile dokunmuyor.
Ama ne çizimler de vardır ki, sizi suya götürür de susuz getirir. Yine de bu durum, eşek sudan gelinceye kadar önüne geleni bi güzel ıslatmaya değmez.
Akan su kir tutmaz. İyi de sular kesildiğinde ilk gelen suya ne demeli? "Bana bir yudum su ver, çok uzak yoldan geldim" diye marşlar söylenirdi ya bir zamanlar, o günlerden bu yana köprünün altından çok sular aktı. Elini sıcak sudan çıkarıp soğuk suya sokmayanlar çoğaldı.
Pınardan çeşmeye sonra musluğa derken pet şişelere gelindi. Sonra sular bitti şişeler kaldı. Onları da suya attılar gitti. Su içinde kalsanız da terden, taşıma suyla bu değirmeni döndürmek zorundasınız artık.
Su akar deli bakar, denilen güzel günler uzaklarda kaldı. İnsanlar akıllandı, sular akmaz oldu.
Neden su gibi akan bir su yazısı yazılmasın ki? İşte yazıldı bile…
Bunca sudan demeç ve gözyaşı ile ıslatılmış bir çevrede, size de sudan bir yazı okuttum ya…
Okumayı bitirdiyseniz, yazarına da ağıza alınmadık bir şey söylediyseniz, ağız boşluğunu çalkalamak için üstüne bir bardak soğuk su için, afiyet olsun!..
Su gibi aziz olun. Su getirenleriniz çok olsun.