Anadolu ve Rumeli topraklarına yayılmış, birazı da Almanya'da yer tutmuş, kadınlı erkekli büyük bir insan kalabalığı önümüzdeki günlerde, dört yıl için kendilerine yönetici seçecekler. Umutlar ise, bu insan topluluğunun hayallerinin, istek ve ihtiyaçları ile beklentilerinin yerine getirilecek olma ihtimalinde.
Bu olgu, üç aşağı beş yukarı dünyanın pek çok yerinde de böyle yürüyor. Adına da eski Yunan'dan kalma sözlük deyimiyle demokrasi deniyor ya, halk iktidarı anlamında. Pekâla en demokratik olanından, en despotik olanına kadar oralarda insanlar ellerinde pankartlar, dillerinde sloganlar ve ses yükselticiler ile sokaklarda, meydanlarda ve parlamentolarının önünde neden kendi iktidarlarına karşı bağrışıp duruyorlar?.. Demek ki, hayalleri, talepleri, ihtiyaçları ve beklentileri yerine getirilmiyor, onlar da buna böyle itiraz ediyorlar. Olabilir. Ancak bu her zaman doğru değil. Kendi parlamentolarında temsil edilmiyor veya yeterince temsil edilmiyorlarsa, ondandır. Yoksa itirazlarını orada dile getirir ve sonuç almaya çalışırlardı. Bu bir yorum. Diğer yorumlardan biri ise yönetimlerden geliyor. Bunların kötü niyetli oldukları, ortalığı karıştırdıkları, iktidarı ele geçirmeye yeltendikleri, karanlık emellere hizmet ettikleri, yabancı devletler hesabına düşmanlık yaptıkları gibi vs. vs… Bir diğer yorum da, iktidarların sözlerini tutmamaları, vaatlerini yerine getirmemeleri, hedeflerinden sapmaları, daha da fenası parlamenter demokrasiden vazgeçme emareleri göstermeleri de insanları sokağa dökebiliyor. Buna karşı yani pankart ve sloganlara karşı, iktidarlar da cop, gaz, basınçlı su ve plâstik mermi kullanma hakkını kendinde görüyor. Bozulduğunu kabul etmedikleri toplum düzenini koruma bahanesiyle hem de. Yetmiyor, toplanmayı, konuşmayı, homurdanmayı, izinsiz sokağa çıkmayı, tweet atmayı, pencereden bakmayı da yasaklıyorlar!.. O insanların parlamentoda temsilcilerinin olup olmadığı ise iktidarların umurunda bile değildir, hatta onların temsilcilerinin o konuşma salonlarına girmemeleri, alınmamaları için de her şeyi yapabiliyorlar. Buraya kadar anlatılanlar, bizim ülkemizde de yaşayıp gördüğümüz, kızıp sızlandığımız, demokratik cilveleşmeden despotik hoyratlığı kadar yelpazelenen aile içi itiş kakışlar gibi!.. Çok çok daha feci olanı, insanlar kadın erkek, çoluk çocuk ölümü göze alarak yerlerini yurtlarını, sevdiklerini, ülkelerini tek ediyor, dağlara çıkıyor, ovaları aşıyor, denizlere açılıyor, bazen dibini boyluyor ama asla yılmıyor!.. N'oluyor? Sanki tüm dünyada insanlar yerinden, yurdundan, yönetiminden memnun değil!.. Sokaklarda, alanlarda, deniz ortalarında, dağlarda, çöllerde, yürüyor, yıkıyor yıkılıyor, ölüyor öldürüyor, adalet ve güvenlik arıyor!..
Dünyamızın yine pek çok ülkesinde yönetimde olanlar, o ülkede yaşayan insanları yeterince temsil etmiyor, mutlu etmiyor, git deyince gitmiyor, kimseyi dinlemiyor, demokrasi de neymiş bilmiyor, onunla tanışmak da istemiyor, korkuyor. Silahları da var, yalanları da. Şiddet yöntemleri de var, acımasız yanları da. Teröristten farkları da var, yasalarla korunmaları da!.
Annem bana çok küçükken, yeri geldikçe dünya tehlikelerinden söz ederdi. Lâf arasında ama korkutmadan, işte dünya halleri meşrebinden. Selden, depremden, kötülüklerden filân. Harp de onlardan biriydi. İkinci dünya savaşı günlerindeydik. Karaköse'de tiftik çorap, tiftik eldivenle karda yürürken bana mırıldanırdı; "Düşman işgaline uğrarsak, dağlara çıkarız!" Dağa çıkmak mı?.. Neden?.. Soruma karşılık, oraları daha güvenli olur, dediydi. Siz hiç dağa çıkmayı düşündünüz mü? Neden dünyadaki pek çok insan gibi terörist ya da ilticacı değilsiniz? Soru bu, siz neden terörist yada ilticacı değilsiniz?.. Buna cevap verirseniz, dünyadaki pek çok insanın neden terörist olduğunu ya da küçük bir tekne ile denizlere ölümüne açıldığını anlayabilir, açıklayabilirsiniz, belki. Kolay kolay seçilecek yöntem midir? Bir insan bunlara nasıl karar verebilir? Sorumuzun yanıtı; çünkü böyle bir yönteme ihtiyacınız yok!.. Temsil ediliyorsanız ya da itiraz yollarınız varsa ve açıksa, şiddetsiz kavga edebiliyorsanız vs. vs…
Dünyanın pek çok ülkesinde, belki de tamamında yaşayan insanlar, ya yeterince temsil edilmiyorlar ya da seslerini, isteklerini kimseye duyuramıyorlar.
‘Barış’ın ve ‘demokrasi’nin değeri sıradan bir slogan değildir!..