Yeryüzümüzün üstünde her yana dağılmış türlü çeşitli ülkeler, hangi rejimle yönetiliyor olursa olsunlar, görünen o ki, oralarda yaşayan insan kardeşlerimiz şu sıralarda hayatlarından ve kendi ülkelerinden hiç de memnun gözükmüyorlar. Bunu da sakladıkları filân yok!..
Onları yönetenlerin izledikleri rejimler, ister komünizm, sosyalizm, kapitalizm ya da ne bileyim neoliberalizm olsun, isterse demokratik ya da totaliter uygulamalarla işi götürüyor olsunlar, günümüzün insan kalabalıkları evlerinde oturmuyor, oturamıyor her fırsatta sokaklarda, alanlarda ve ayakta.
Ellerinde bayraklar, pankart, bez bant, maske, taş, sopa, dillerinde sloganlar, düzensiz, dağınık yürüyorlar, koşuyorlar, lastik yakıyor, havaî fişek fırlatıyor, molotof kokteyli atıyor, vitrin camları kırıyor, itiraz ediyor ve biteviye bağırışıyorlar; İs-ti-yoo-ruz… is-ti-yoruz, ya da is-te-miyooo-ruuz!.. diyorlar... Dinleyen var mı?.. Var!.. Anlayan?..Yönetimler de onlara cevaben, önce uyarı, sonra basınçlı su, gaz bombası, polis copu, plâstik mermi, derken gerçek kurşun, kovalama, yakalama, kelepçe, gözaltı gibi sunumlarla onları çok iyi anladıklarını ortaya koyuyorlar. Eğer demokratik önlemler yeterli olmazsa ki, çoğunlukla olamıyor, bu kez kademe kademe artan şiddet ile sokağı önleme gayretleri geliyor. Bu konuda başarısız olunursa, gösteriler kesilmiyor, devam ediyor. Haklı istekler yerine gelene kadar ya da yorulana kadar, yılmıyorlar!.
Eğer yönetimler, gösterileri engellemede artan sert uygulamalarıyla başarılı olurlarsa, istekleri kale alınmamış olan kitleler, engellenen sokak gösterileri yerine tedhiş, şiddet, artık ne derseniz, ona yönelmek üzere örgütleniyor, eyleme geçiyor ve başka ülkeleri de rahatsız ediyor, tehdit ediyor. Daha başkalarından da destek görüyorlar. Kökü dışarda dedikleri durum bu olsa gerek. Neden böyle olmakta?..
İddiamız; dijital teknolojinin getirdiği yaygın haberleşme ile, çok kolayından, hemen ve doğrudan haber alma olanakları, yıllarca ülkelerinde kapalı kutu içinde uyutulan kitleleri dünyanın, esası adalet olan, ortak bilgi düzeyine yükseltiyor. Kolayca birleşebiliyor, kolayca eyleme geçebiliyorlar. Öte yandan kolay aldanmıyor, kolay vazgeçmiyorlar da.
Doğu – Batı iki kutuplu yer yuvarlağı, biri sallanınca önce tek kutuplu oldu. Derken bu eksen doksan derece dönüş ile Kuzey-Güney doğallığına erişti.
Yüzyıllarca ve acımasızca sömürülen aşağı mahalledekiler, haklarını yukarı mahalledekilerden geri almak istiyorlar. Yerine göre şişme botla, o batarsa yerine göre batsın bu dünya der gibi, akla gelen her yolu denercesine…
Yaratılan zenginliklerde hakları ve payları olduğunu haykırarak.
Bu noktada Almanya'nın eski siyasetçilerinden Hans Dietrich Gencher akla geliyor, o diyordu ki;
"Avrupalılar zenginleşip geliştikçe diğer kültürlere karşı saygı duymayan, kendini yücelten, eşit haklara yaşam alanı bırakmayan bir küstahlık geliştirdiler."
Sonuç olarak dünya sürekli kaynıyor. Kalem ve çene erbabı tehlikenin bundan ibaret olmadığını biliyor ve söylüyor. Haklı olarak tehlikeyi yok edilen çevreye, ısınan iklime vb. havale etse bile, şiddet her yerde devam edip gidiyor.
Türkiye buna karşı ne yaptı, terörden yakınırken savaşta karar kıldı. Bu sonuç ve bu uygulama pek çok başka yer için de geçerli olma yolunda, yani tüm dünya için de...
Eeee!.. Biz ne demiştik zaten, daha önce?
Bunlara bir de genetikle uğraşın yaradılış inançlarına olan etkileri ile, evrenin bilmem neresine, çok uzaklara basıp gitme düşlerinin saçmalığı eklenince… Netice; "Dünya bitiyor mu?" şu bildiğimiz dünya!..
Ufukta bir dünya savaşı görünüyor değil, gün ortasında zaten sürüp gitmekte.
Yapılacak olan ve yapılan tek şey ise havaya bakarak ıslık çalmak;
ffffüüüvvt!..ffiiyyuuuvvv!..