FETÖ Darbe Girişimi’nden sonra, Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin 3 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) son on gün içinde yayımlandı.
Bu KHK’lerle, 2 bin 400’den fazla sağlık kurumu, okul, vakıf, dernek, yurt, üniversite kapatıldı; on binlerce kişinin işine son verildi; haklarında soruşturma açıldı,meslekten çıkarıldı; darbe girişimine katıldığı belirtilen her rütbeden on binin üstünde asker tutuklandı, askerlikten çıkarıldı; bu işlemlerin yürütülmesiyle ilgili usul ve esaslar değiştirildi; bazı devlet kurumları kapatıldı, bağlı oldukları organlar değişti veya yenileri kuruldu!..
Ayrıca, ordu eğitim kurumlarının kapatılıp yeniden kurulmaları, üniversite düzeyinde Gülhane tıp kurumlarının kapanıp Sağlık Bakanlığı’na devri, askeri disiplin işleri, jandarma ve Sahil Muhafaza’nın bağlılık ve çalışma usulleri, askeri personelin özlük hakları, sağlık ve emeklilik işleri bu KHK’lerde düzenlenmeye çalışılıyor.
Her yeni KHK, bir öncekinde eksik bırakıldığı görülen işlem ve tedbirleri düzeltip tamamlamaya çalışmış.
Bu KHK’ler esas itibariyle, devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla üyelik, mensubiyet (ilişki) veya iltisakı (birliktelik), yahut bunlarla irtibatı (bağlantısı) olduğu değerlendirilen…” kişi ve kurumlar hakkında önlem ve düzenlemelerdir.
İlk KHK’den sonraki yazımda ( http://t24.com.tr/yazarlar/tarhan-erdem/khk- yururluge-girdi- tek-secenek- bu-olamaz,15109 ); “KHK hakkında kanaatim maalesef çok olumsuzdur; özetle demokrasimizi bu kanunla birlikte yaşatmak olası değildir!” demiştim.
Bu yazımda, son KHK’lerin arttırdığı olumsuz kanımı anlatmaya çalışacağım.
İlk itirazım, yukarda naklettiğim “suçlu” kişi ve kurum tanımlamasıyla ilgilidir. Bu tanımın sonu alınamaz; bu tanımla devlet, yıllarca sürecek suçlu arama çabasına girer, devlet daireleri bir türlü şüpheden arınamaz ve görevliler de “bu işim bitti” deyip gerçek işine dönemez.
Oysa bu tanım üç KHK’de de tekrarlanmaktadır.
Genel ilke olarak, bugün karşılaşılan, “darbe yapan kadro ile aynı anlayış içinde olanların kimler olduğu ve bulunduğu görevi devam ettirmesinin sakıncalı olup olmadığı” meselesi ile Türkiye ilk defa karşılaşıyor değildir. Şimdi yapıldığı gibi, bu kadronun tanımsız yeni listeler eklenerek belirlenmesinin devlet ve toplum için ciddi sakıncaları vardır.
Benim tavsiyem, sorumlu siyaset adamlarımızın geride kalan işlerden değil, önündeki işlerden bahsetmesi; diğer sözcüler de, “sanıldığından daha az, bürokrasimizin genel rengini değiştirecek kadar değil” izlenimini yaygınlaştırmalıdır.
Asırlardır öğündüğümüz başlıca kurumlarımızın içinde, küçük sayılabilecek bir azınlığın, yıllardır devlet aleyhinde tuzak kurduğu ve büyük yapıyı devlet aleyhine çevirdiği doğru değildir; bu bizzat kendimize iftiradır!
Ben birey olarak bu iftirayı kabul etmiyorum; her kurum içinde dışardan tertiplenen suça katılan kişiler, maceraperestler olabilir; bunları kurumun tamamıymış gibi algılayıp, bu algıya göre işlem yapmak hatadır.
KHK’ler böyle bir hatayı düzenlemekte ve tesirini arttırmaktadır.
Bir diğer husus da, devlet memurlarının işlerine son verilmesine; emeklilik, lisans gibi elde edilmiş izin, hak ve ruhsatların geçersiz sayılmasıyla sonuçlanacak hükümlerin KHK’lere konulmasıdır.
İşine son verme, meslekten çıkarma sonuç olarak kişisel bir meseledir.
İşten çıkarma veya kapatma listesi KHK’de yayınlamamalı, KHK’de işten çıkarma ve kapatma nedeni tanımlanmalı; çıkarma kararı yargıya, işin başındaki bakan veya tayin edeceği makama bırakılmalıdır.
Kurumların kapatılmasının KHK’ye yazılması “olabilir” denilse de, askerlik sistemini tamamen değiştirecek düzenlemenin KHK’ye konulma girişimi korkunç bir anlayıştır.
Sadece Meclis’i ihmal etme, yok sayma bakımından değil, on gün içinde askerlik eğitimi ve ordunun yapısını düzenlemeye kalkmak, görülmüş cesaret değildir.
Yüzlerce yıllık birikim ve gelenek değiştirilmez değildir, ama ordu hakkında, bir haftada ayrıntılı düzenleme hazırlanıp yürürlüğe konulabilir mi?
Bu KHK taslaklarını hangi akıl öneriyor? Hangi siyaset adamı, hangi bürokrat, hangi asker “hadi canım sen de” demiyor da, Resmi Gazete’ye yollanıyor?