“Korkunç bir güç!.. Size bu gücü kim veriyor?.. Hasta… Hasta, en korkulu, kendisini tehdit altında hissettiği noktada size gelip elinize de bir bıçak tutuşturup diyor ki ‘Doktor, beni kes-biç!’ Neden?.. Çünkü size güveniyor. Size bir çocuk gibi güveniyor! Sizin ona hiçbir zaman zarar vermeyeceğinize inanıyor… Üzücü gerçek şu ki insan varlığı güvene lâyık değildir. Yalan söylemek, kestirmeden gitmek, sinirlenmek, yorulmak, hatalar yapmak insanın doğasında var. Aklı başında hiçbir hasta, hiçbir insana güvenmez ve ona böyle izin vermez… Bizim buradaki misyonumuz, gayet özenlice ve acımasızca, sizlerin içinden ‘insan’ı çıkartmak ve onun yerine çok daha iyi bir şey koymak… Sizlerden ‘doktor’ yapacağız!..”
Bu sözler, “Patch Adams” filminden… Hatırlayanlarımız olacaktır, 1998 yılında vizyona girdiğinde çok gürültü koparmış, içerisinde hiçbir duygusallığa yer olmaması gereken, ciddi ve sorumluluk isteyen bir pratiğin “klasik” işleyişini risklere yol açabilecek ölçüde “romantik” (rasyonellikten uzak) bir percereden eleştirip olumsuzladığı söylenmişti.
Ancak filmi, “tıbbın iktidar yüzü”nü deşifre ettiği için çok önemseyenler de olmuştur ki ben de onlardanım.
İllüstrasyon: Quinton Winter
Robin Williams’ın oyunculuk kariyerindeki en unutulmaz rollerden biri, belki de birincisi olduğu söylenebilecek film, yine bilindiği gibi gerçek bir insan ve hayat hikayesi…
1945 doğumlu Patch Adams, hem ayrıksı hem de aykırı bir insan olarak hâlâ aramızda olan bir doktor…
Onun hastane ile ilk tanışması, “insaniyet” açısından farklılığı (kural-dışılığı) ve de ırkçılık karşıtlığı nedeniyle okul zorbalarından yediği dayaklarla hastanelik edilmesiyle olmuş!.. 18 yaşında hastaneye üçüncü kez kaldırıldığında, çıkınca çevresine “mutluluk” yaymak için bir “devrim” başlatmak için kendi kendisine söz vermiş o...
Ve böylesi bir “mutluluk devrimi” yolunda insanları kahkahaya boğmayı asli meşgale edinmiş. Bu yolda bir palyaço olarak başladığı mesleki yaşamını hayli ileri bir yaşta doktorluğa evriltmekte hiç tereddüt etmemiş.
Dolayısıyla Patch, altyapısında palyaçoluk olan ve sağlığın, insanlara kahkaha attırmaktan geçtiğine inanan eşsiz bir doktor.
Onun için kahkaha, en iyi ilaç. Çünkü kan akışını sağlıyor, kalbi güçlendiriyor ve hatta vücudun hastalıkları yenmesine yardımcı oluyor.
Bu doğrultuda o, kendi hastanesi “Gesundheit!” (“Çok Yaşa!”) içerisinde insanları sadece sağlığına kavuşturmayı değil, onları mutlu hissettirmeyi de amaçlıyor.
(Yukarıda aktarılanlar için bkz. Ben Brooks, Farklı Olmaya Cesaret Eden Erkek Çocuklarına Hikayeler, Eksik Parça Yayınları, 2018).
Patch Adams, asansöre bindiğinde insanlar ona kendilerini tanıtıp karşılıklı gülüşmeler başlayana kadar onlarla yukarı aşağı inip çıkan bir doktor!.. Elbette bu bir bakıma da insanlarla iletişimde kendini yukarılardan aşağılara çeken çok ayrıksı bir doktor tipi… Hatta hiç denecek kadar az bir doktor tipi.
Daha yaygın olan, filmden yukarıda aktardığım o deneyimli tıp fakültesi dekanının yeni kayıt yaptırmış öğrenciler karşısında yaptığı konuşmada cisimleşen ve tam anlamıyla bir iktidar figürü olarak temayüz eden doktor tipi…
Orada söylenenleri birazcık analize tabi tutacak olursak, doktor olmanın bir bakıma “insanlıktan eksilme” ile mümkün olabildiği sonucuna dahi pekâlâ varabiliriz. Konuşmada sıralanan “insani zaaflar”dan sıyrılma ve “hasta”nın kendisine güven duymasını sağlama yolunda doktor adayının zaman içinde adeta “yarı-tanrı” bir varlığa dönüştürülmesi hedeflenmekte gibidir…
Ve dikkat edilirse, tam bir tecrübe abidesi gibi filmde seyrimize sunulan dekan-doktor, “Sizleri doktor yapacağız” (“We’ll make you doctors”) demiyor; “Sizlerden doktor yapacağız” (We’ll make doctors out of you”) diyor!..
İfade açık: Bir doktor, insanlığından eksilerek/eksiltilerek doktor olur.
Bunun bir doğal sonucu, doktorun karşısına sağlık sorunlarıyla gelen insanın da “hasta” olarak, aynı şekilde “insanlığından eksiltilmiş” olarak algılanıp değerlendirilmesidir. Dolayısıyla, “hastanın adı yok”tur.
O yüzden filmde bir hasta konsültasyonunda diğer öğrenciler uzman doktora hastanın bedeniyle ilgili sorular sorarken Patch, o hastanın adını sorduğunda sanki uzaydan gelmişçesine kendisine yönelen bakışlarla karşılaşır!..
Soru tuhaf mı tuhaftır. Çünkü hasta, “hasta”dır. Onun adı yoktur!..
Bu doğrultuda “Patch Adams” kişisinin de filminin de derdi, bize tıp pratiğinin bir “özne-nesne (doktor-hasta) ilişkisi” olmadığını, olmaması gerektiğini, fakat “özneler-arası” bir ilişki olması gerektiğini düşündürmek ve tartıştırmak…
O yüzden Patch’in pratiğinde hastayla iletişim kurmak da var, hastanın rüyalarını, fantezilerini paylaşmak da var, onunla arkadaş olmak, birlikte eğlenmek de var.
Ancak doktor-hasta arasında hiyerarşik bir ilişki, bir özne-nesne ilişkisi olarak tıbbı anlayanların sözcüsü olarak dekan-doktorumuz, oyunu kurallarına göre oynamayan bozguncu ve “sapkın” Patch karşısında tabii ki gürleyecektir:
“Hastaların eğlendirilmeye ihtiyacı yok. Onların arkadaşa ihtiyacı yok. Onların doktora ihtiyacı var.”
Elbette, söz başında aktardığımız üzere, bir “korkunç güç” pratisyeni, beden üzerinde iktidar sahibi, dolayısıyla hasta denen “kul” üzerinde de her türlü tasarrufa sahip bir “yarı-tanrı” olunacaksa eğer, buna göre davranılmalıdır!..
“Palyaço”lukla tanrılaşılamaz hastanın gözünde…
“Modernite”nin diğer bazı kurumsal yapı ve pratikleri (hapishane, tımarhane, bilim) üzerine olduğu gibi, tıp üzerine de bir iktidar pratiği olarak eleştirel-kuramsal yaklaşımla kafa yormuş Foucault’ya burada atıfta bulunmadan devam etmek haksızlık olur. Fransız düşünür, “Kliniğin Doğuşu” (1963) aslı eserinde bize tıbbın olsa olsa bedene yönelik bir “izleme” işi olduğunu (medical gaze) söylemekte ve hastanın bedenini onun kişilik ve kimliğinden ayıran “dehümanize”, yani insani olarak eksilme arz eden bir iktidar kurulumuna dayandığını ileri sürmektedir. Bu bir bakıma da (yukarıdaki “yarı-tanrı” tanımlamamızı da çağrıştırır biçimde) “Modern tıp doktoru”nun “Orta Çağ ruhbanı”nın yerini aldığı bir durumdur!..
Tabii ki bu durum, ancak bir doktorun içindeki “insan”ı sıyırıp aldığınızda olabilecek bir şey ve buna bağlı olarak doktorluğun bir tahakküm, “hasta” olmanın da bir mahkûmiyet alanı olduğu, böylece hastanenin de bir tür “hapishane”ye dönüştüğü bir algı çerçevesine varılması zor olmayacaktır.
Patch Adams” filmi, bu algıyı yaratan olgusal verilere karşı şekillenen ve bir iktidar pratiği olarak doktorluk durumuna itiraz eden bir kurgu ama Patch Adams, gerçek bir insan-doktor olarak da var. Ve başka Patch-Adams’lar da gerçekte yok değil!..
Hastayı “insan” gördüğü gibi, toplumu da filli ya da potansiyel bir “hastalar yığını” değil, bilinçlendirilebilir, devindirilebilir, dönüştürülebilir bir insan birlikteliği olarak gören hekimler var. Dünyada da var, Türkiye’de de var.
Onlar, doktorluk ve tıbbın ne insanlar üzerinde iktidar icrasının gerçekleştirildiği ne de iktisadi yarar ve çıkar doğrultusunda insanların “hasta” olarak metalaştırıldığı bir etkinlik olduğu; fakat insan ihtiyacını karşılamaya dönük bir “zanaat” olduğu bilinciyle hareket eden “bir nefes sıhhat” mümessilleri…
Eğer bir insanı sağlığına kavuşturma anlamında uzmanca bir yetkinlik, yani “iktidar” söz konusu ise de bu iktidarı dikey (ezici) olarak değil, yatay (paylaşım) olarak kullanmayı tercih eden mümessiller…
İnsanlıktan eksilerek doktor olma yerine, insanlıklarını daha tam (“mütekamil”) kılma yolunda doktorluğu vesile yapan mümessiller…
İşte böyle bir “mümessil”in; hastalık gözetleyicisi olmak yerine “sağlık gözeteni” olmayı seçmiş, ama sadece hasta-bireyin değil, bir “hasta-toplum”un, bir “hasta-dünya”nın sağlığını da gözetmeyi insan olmanın gereği, yaşamın da ereği saymış bir hekimin kaleminden çıkan satırlar pırıl pırıl bir kitap olarak okura sunulmuş durumda şu sıralar… Ve üstelik o, “aramızdan biri”!
T24 Pazar bünyesinde yazılarını her hafta ilginize sunduğumuz arkadaşımız Osman Elbek, zihninizi ve kalbinizi “şifa”landırmaya aday olan bu kitabına “Sağlığın Sosyal Hali” (NotaBene Yayınları, 2019) adını vermiş olup sağlığın, hastalık ve sakatlıktan ziyade fiziksel, ruhsal ve sosyal bir iyilik hali olduğunu belirterek giriyor söze… Ve diyor ki “biyomedikal sağlığın iflah olmaz bir kriz yaşadığı bugünlerde sağlık ile sosyal bilim alanını buluşturma konusunda mütevazı bir adım atmak istedim”.
Osman, kitabına “Sağlığın Sosyal Hali” başlığını uygun görmüş ya, ben de Osman’a, yukarıda Patch Adams” dolayımıyla değindiğim ve doktorluğu “hasta-insan” üzerinde iktidarla özdeştiren “sorunlu” anlayış karşısında “Doktorun Şefkat Hali” demekten alamıyorum kendimi!..
Ancak bu yazıyı anlamlandıran en önemli neden, bugünün (7 Nisan) Dünya Sağlı Örgütü (WHO) tarafından 1950’den bu yana “Dünya Sağlık Günü” olarak kabul ve ilan edilmiş olması… Ve WHO, her “7 Nisan”ı ayrı bir temaya hasrederek kutlamaya açıyor. Bu yılın teması da “Evrensel sağlık kucaklaması: herkesi, her yerde” (“Universal health coverage: everyone, everywhere”).
Bu tema ile bağlantılı slogan da “Herkes için sağlık” ve bu, bir etiket olarak (#HealthForAll) bugün sosyal medyada da dolaşıma sokulacak, diyolog ve etkileşime açılacak.
WHO tarafından önerilen bu “Herkes için Sağlık” sloganı, Osman’ın kitabının başlığının bir ayna yansısı adeta!.. Sağlığın medikal olmaktan öte “sosyal bir hal” olduğunu idrak etmeksizin “herkes için sağlık” sloganı atmanın hiç mi hiç imkanı yoktur.
Bir doktorun karşısına hasta olarak gelen bireyi (“gözetlemek” değil) gözetmek kadar, bundan öte ekonomi-politik itkilerle “ağır hasta” durumuna düşmüş bir toplumu da gözetmesi gerektiğini idrak etmeden herkes için sağlık dilemek mümkün değildir.
Ve doktorluğun sadece “Klinik”le sınırlı bir kesip-biçme” pratiği olmaktan öte “Kamu”ya açık sosyal, kültürel ve insani bir “praksis” olduğunu da idrak etmeden herkes için sağlıktan söz etmek mümkün değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle 7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nün doktorlar, hemşireler ve tüm sağlık çalışanlarının yanı sıra bütün palyaçolar için de kutlu ve mutlu olmasını diliyoruz!..
(Katkılarından dolayı Kürşad Kızıltuğ'a içten teşekkürler!)