Bugün, İngiliz düşünür, sosyolog, biyolog, eğitimci ve hem sosyolojinin hem de sosyal antropolojinin Britanya'daki öncü ismi sayılan Herbert Spencer'in (1820-1903) ölüm yıldönümü.
Spencer son derece yanlış şekilde "Sosyal-Darvinizm"in temsilcisi addedilerek sanki Darwin'in izinde yol almış bir bilim insanı gibi değerlendirilir. Halbuki hakikat tam aksi istikamettedir: Darwin, Spencer'in izinde yol almış bir doğa bilimcidir. Evrim fikri (anlayışı) önce Spencer'de dışa vurulur; Darwin onun ardılıdır.
Charles Darwin'den sonra sosyal ve beşerî bilimlerde giderek yaygınlaşan evrimci paradigmaya bakılarak bir "sosyal-Darvinizm"den elbette söz edilebilir ama Spencer bu kategori içine sığmaz, sığdırılamaz. Aslında "sosyal-Darvinizm"in öncesinde, Spencer'den beslenmiş Darwin dikkate alınarak bir "biyolojik-Spencerizm"den dem vurmak daha yerinde olur!..
İki hafta önce Darwin'in çığır açıcı ve evrim düşüncesi açısından devrimsel değerdeki Türlerin Kökeni (1859) adlı eserinin ilk basımın 160'ıncı yıldönümü vesilesiyle bir yazı kaleme almıştık. İnsanlık tarihinin en önemli entelektüel dönüm noktalarından birini oluşturan bu eserin 160'ıncı yılında, onun zihnî altyapısında yer alan Spencer'i, hele ki tam da ölüm yıldönümüne gelen bugünde anmadan geçmek haksızlık olur.
1820'de Derby'de doğmuş Herbert Spencer, pek çok yönden ilginç ve sıra dışı özellikler sergileyen bir bilim insanıydı. 1876-82 yılları arasında kaleme aldığı 3 ciltlik Sosyolojinin İlkeleri adlı eseri Britanya'daki ilk sosyoloji ders kitabı sayılır. Fakat Spencer hiç üniversiteye gitmemiştir. O, tam mânâsıyla bir "kendi-öğrenen"dir (autodidact). Ayrıca sosyolojinin yanı sıra "Biyolojinin İlkeleri", "Psikolojinin İlkeleri", "Ahlâkın İlkeleri" başlıklı, yine birkaç ciltlik kitapları var onun…
Bilimsel çerçevede çalışmak ve yazmaktan ibarettir Spencer'in hayatı. Bu o ölçüdedir ki bir keresinde, hiç âşık olmadığını, yaşamaktan tek anladığının ise kendi düşüncelerinin ortaya çıkmasına adanmış bir ömür olduğunu söylemekten geri kalmamıştır.
Spencer, 19'uncu yüzyıl "Viktorya İngilteresi"nin düşünsel matrisini en parlak şekilde karakterize eden şahsiyet olarak sivrilir. Bu sivrilmede belirginleşen iki temel kültürel-ideolojik kriter, evrimcilik ve liberalizmdir. Yukarıda da söylediğimiz üzere o, Darwin'i öncelemekle kalmamış, aynı zamanda etkilemiştir ve Darwin'in dahi kendisinden daha yukarıda gördüğü bir figürdür.
Filozof Henry Aitken onu "evrimin havarisi" diye tanımlar. Doğrudur ve onun evrim üzerine bazı temel görüşleri Darwin'in klasik çalışması Türlerin Kökeni'nden çok yıllar önce karşımıza çıkmıştır.
Mesela Türlerin Kökeni'nden iki yıl önce yayımlanmış İlerlemenin Yasası ve Nedeni adlı kitabında biz Spencer'in, üstelik doğal-biyolojik çerçeveden önce sosyal-kültürel çerçevede; sanayi, ticaret, din, sanat, edebiyat alanlarında "evrim"den söz ettiğini görmekteyiz:
"Bu organik ilerleme yasası, tüm ilerlemelerin yasasıdır. İster dünyanın, toplumun, yönetimin, manüfaktürün, ticaretin, dilin, edebiyatın, sanatın gelişiminde olsun, basitten karmaşığa doğru aynı evrim, bütün olarak birbirini izleyen farklılaşmalar halinde yer alır. En erken izlenebilir kozmik değişmelerden uygarlığın en son ürünlerine kadar, türdeş [homojen] olandan çeşitli [heterojen] olana doğru bir dönüşüm, ilerlemenin özünü oluşturur."
Görüldüğü üzere Spencer'in evrimciliği, kozmik evrenden "kültürel" insanlığa kadar açılan yelpazede tam anlamıyla bir öncül (aksiyom) olarak kendini göstermekte.
Bu noktada yeri gelmişken, Darwin'in çalışmalarında evrim sözcüğünü neredeyse yok denecek kadar az kullandığını da kaydedelim. O, evrim yerine "değişme yoluyla türeyiş" ifadesini tercih etmiştir. Dolayısıyla Darwin'in evrimle özdeştirilmesini de kavramı 19'uncu yüzyıl Viktorya İngiltere'sinde kültürel-entelektüel havaya hâkim kılan Spencer'e borçluyuz en çok.
Tıpkı yine yanlışlıkla ha bire Darwin'e mal edilen "Uygun olanın hayatta kalması" ("Survival of the fittest") ifadesini de ona borçlu olduğumuz gibi… Bu deyiş de Spencer'in bir "laissez-faire" ("Bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler") liberali olarak yine 19'uncu yüzyıl Batı-kapitalist uygarlığının hayli karakteristik bir figürü olarak öne çıkarılmasını mümkün kılar.
Ezcümle, Spencer'in düşünce dağarcığında yer alan "basitten karmaşığa evrim" ve "en uygun olanın hayatta kalması" gibi ifadelerin, kapitalist ekonomi-politiğin hem rasyonelleştirilmesinde hem de doğallaştırılmasında katkıda bulunduğunu kaydetmek gerekir.
Aynı doğrultuda, evrimci yaklaşım ve akıl yürütme Spencer'in bir başka odaklaşma alanı sayılabilecek dinle bağlantılı olarak da kendisini gösterir.
Spencer'e göre, ölülerin ruhlarına inanç, diğer deyişle "atalar tapımı" dinin kökenidir. Tarih-öncesi insanlar, ölüm ve rüya deneyimleri doğrultusunda beden ve ruh şeklinde bir ikilik düşüncesine varmışlardır. Bu çerçevede o, doğaüstü varlığın ilk izi sürülebilir kavramlaştırmasının "hayaletler" olduğunu düşünmüştür.
Totemizmi de atalar tapımının farklı bir biçimi olarak değerlendiren Spencer, daha uzak ve önemli ataların ruhlarının ilahi varlıklar olduğu inancına doğru bir gelişme-ilerleme ("evrim") ile de tanrılar-tanrıçalar tasarımına varıldığını söyler.
Bu doğrultuda atalar tapımından çoktanrıcılığa, oradan da tektanrıcılığa doğru evrimsel bir din anlayışı, Spencer'in fikriyatında belirginlik kazanır.
Sözün özü, evrimsel biyoloji ve biyolojik antropolojiden sosyoloji, sosyal antropoloji ve din antropolojisine kadar açılan yelpazede 19'uncu yüzyılın en çalışkan ve üretken ama o ölçüde de hakkı yenmiş bir ismidir Herbert Spencer.
Hem evrimcilik hem yapısal-işlevselcilik hem de kapitalist ekonomi-politik ona çok şey borçludur.
Elbette Batı'nın Batı-dışı dünyalara bakışındaki tarihsel-kültürel "asimetri" de; yani diğer insan, toplum ve kültürleri daha aşağıda, çok geride, uygarlıktan nasipsiz görmeye dönük "bizmerkezci" (etnosantrik) ve ırkçı motivasyonlar da Spencer'e çok şey borçludur!..
Batı modernitesinin günahıyla-sevabıyla anlaşılması ve muhasebesinde Herbert Spencer'e uğramaksızın yol alınamaz.
O, antropolog Brian Morris'in ifadesiyle, kendi yaşadığı, bir parçası olduğu dönemin düşünce ve düşünme çerçevesi içerisinde bir "entelektüel abide"dir.
Yukarıda aktarılanlar ve diğer önemli ayrıntılar için bkz. Brian Morris, Din Üzerine Antropolojik İncelemeler, Çev. T. Atay, İmge, 2004, ss. 154-160; ayrıca bkz. Tayfun Atay, Din Hayattan Çıkar – Antropolojik Denemeler, İletişim, 2019 [7. Baskı], ss. 208-212.