"Eğitimde, siyasette, tıpta, uluslararası ilişkilerde birbiri ardına sürüp gelen görüntü dalgaları savunmamızı aşmakta ve gerçek üzerine kurulu zihinsel görüntü modellerimizi sarsmaktadır. Bu imaj bombardımanı sonunda, eski görüntüler çürümekte, zihinsel devir hızı artmakta, bilginin geçiciliği belirlenmektedir. Bu geçicilik, toplumda değişik biçimlerde yansımaktadır. Bu duruma uygun dramatik bir örnek, geleneksel bir bilgi taşıyıcısı olan kitaba, bilgi patlamasının yaptığı etkidir.
Bilgi daha bollaşıp daha az kalıcı olmaya başlayınca, eski deri ciltlerin yerini önce bez ciltler, sonra da karton kapaklar aldı. Kitap da taşıdığı bilgiler gibi geçici bir görünüm kazandı.
İletişim sistem çizimcisi olan ve kütüphane teknolojisi üzerine köklü öneriler geliştiren Sol Cornberg, on yıl kadar önce [1960'larda] okumanın, en önemli bilgi edinme yöntemi olma özelliğini yitireceğini ileri sürmüştü. Bilginin hızla genişlemesi sonucu her kitap (ne yazık ki bu kitap da) ortaya konan bilginin gittikçe daha küçük bir bölümünü iletir duruma düşmektedir. Bilgi patlaması, kitabın uzun süreli bilgisel geçerliliğini azaltırken, ucuz baskıları her yere ulaştıran cep kitabı devrimi nedeniyle, kitabın kıt olması sonucu oluşan değeri azaltmıştır. ABD'de bir cep kitabı aynı anda yüz bin gazete bayiinde boy gösterir. Bir ay sonra yerini, başka yayınlar dalgasına bırakmıştır bile. Kitap, aylık dergilerin geçiciliğine ulaşmaktadır. Gerçekte birçok kitap, kalın dergiden başka bir şey değildir.
Aynı zamanda halkın bir kitaba -çok yaygın bir kitap bile olsa- gösterdiği ilginin süresi daralmaktadır. The New York Times gazetesinin yayımladığı listede en çok satan kitapların yaşam süreleri hızla kısalmaktadır. On yıllık bir süre içinde ortalama bir bestseller'ın yaşam süresi, yaklaşık olarak altıda bir kısalmıştır.
Düşünceleri ve görüntüleri artan bir hızla yaratıyor ve kullanıp atıyoruz. Bilgi de, insanlar, yerler, nesneler ve örgüt biçimleri gibi, elden çıkarılabilmektedir."
Amerikalı yazar ve 'gelecekçi' (fütürist) Alvin Toffler, şahika eseri Future Shock içinde yer alan bu ifadeleriyle elbette kitabın bütünü de düşünülerek, 'zamanın kâhini' nitelemesini en çok hak eden kişidir (kitap Türkçeye 'Şok: Gelecek Korkusu' şeklinde çevrilmiştir; çev. Selami Sargut, Altın Kitaplar Yayınevi, 1. Basım, 1974, s. 133-134).
Toffler, Future Shock ile yolumuzun bugünlere çıkacağını ta 1970'te söylemiştir.
Dedikleri sadece doğrulanmamış, fakat katlanarak doğrulanmıştır. Söz gelimi kitap, onun dediği gibi 'kalın bir aylık dergi' geçiciliğinin de ötesinde 'hafif bir günlük gazete' olmaya doğru yol almıştır.
Artık 'bestseller' değil, 'fastseller' kitaplardan bahsedebiliyoruz; tıpkı fastfood gibi!..
Bu, bir dünya gerçeği. Ama bizim coğrafyamızın kendine özgü koşulları söz konusu olduğunda bu 'fastseller' kitap olgusuna bazı başka ilginç boyutların eklendiğini de düşünmek mümkün.
Kitabın bu topraklarda 'tılsım' ya da 'oyuncak' vasıflarıyla da ayırt edilir hale gelmesi bu…
Geçtiğimiz hafta, kendisine 'spiritüel danışman' diyen, daha bilindik ve 'yerli' deyişle büyücü-muskacı-üfürükçü de tabir edilebilecek (bu arada 'yaşam koçu' titri de dolaşımda tutulan) Tuğçe Işınsu, adını belirtmenin gereksiz olduğu yeni kitabını, "Tüm kitaplardan bir farkı var; tılsımlı bir kitap bu" diyerek sosyal medyadan yaydığı bir video eşliğinde kamuoyuna 'takdim etti'.
Dahası, kitabın 'satış çarpanı'nı artırma yolunda şunları sıraladı:
"Satın alan kişinin enerjisine uyumlanır. Siz sahip olduktan sonra başka bir kişiye de devredilemez, çünkü enerjiye uyumlanma özelliği olan bir kitap, bir enerji kitabı ve tılsımlı. Hediye olarak alabilirsiniz. O yüzden bir evde kaç kişi varsa o kadar, o adette kitap alınacak anlamına geliyor. Zaten çok ucuz. Internette 20 küsur, mağazalarda 32 [lira]. Herkesin o kadar parası var diye düşünüyorum."
Elbette akla 'saadet zinciri' vak'alarını da cinci hocaları, üfürükçü teyzeleri de getiren bu tablo karşısında suç duyurusunda bulunmaya kalkanlar da oldu ama bizim derdimiz bu değil.
Bizim derdimiz, kendisini 'spiritüel danışman' olarak tanıtan hanımefendinin elindeki, olmayan bir şeyin var gibi gösterildiği 'simülatif' çıktı ile insanlığımızın yaklaşık 500 yıllık muazzam dönüşüm sürecine damga vurmuş basılı kitabın, dolayısıyla da yazılı kültürün başına gelenler…
Biz, bu tablonun 'kitabın ölüm fermanı' anlamına gelen boyutuyla alakadarız.
Elinde tuttuğu 'kitap simülasyonu' ile haline, havasına, dekoltesine bakıldığında olsa olsa o malûm araba reklamlarındaki, son model bir otomobilin üzerine çekici pozlar vererek oturmuş mankenleri çağrıştıran 'spiritüel danışman', elindekinin içeriğini 'tılsımlı' diye tanıttığında aslında "Bu, okunmak için alınacak kitap değil" demeye getiriyor bize.
Çünkü gayet 'akıllıca' farkında ki okumayan toplumda kitabı ancak 'muska' niyetine satabilirsiniz!..
Toffler, kitap mevzubahis olduğunda 1970'te öngördüğü 'gelecek şoku'nu, bu 'şok'u karşılama yolunda tarihsel teçhizatı olan bir toplumsal-kültürel iklimde tartışmaya açmaktaydı. Onun içerisinden çıktığı dünyada yaklaşık 500 yıl gündelik hayata hâkim olmuş bir yazılı kültür evresi mevcuttu.
Gutenberg'in 15'inci yüzyıl ortalarındaki matbaa devriminin ardından Batı'da 20'nci yüzyılın ortasına kadar, yani 'televizüel görsel kültür'ün yaygınlık kazanmasının başlangıcına değin, etkin şekilde kitap-gazete-dergi ile haşir neşir bir yaşam vardır.
16'ıncı yüzyılda kitap kamusal (ticarî) dolaşıma girmiştir. Aynı yüzyılda İtalya'da 'Haberler'in üzerine basılı olduğu kâğıtlar satışa sunulmuş ve bunlara 'Gazetta' denmiştir.
17'nci yüzyılın ikinci yarısında Amerika'da Massachussetts ve Connecticut'da erkeklerin yüzde 90'ının kadınların da yüzde 60'ının okuma-yazma bildiği kuvvetle tahmin edilmektedir (akt. Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence, Çev. Osman Akınhay, Ayrıntı Yayınları, 1994, s. 42).
Bugün aynı adlar altında türevleri bulunan İngiliz dergileri, Spectator, Tatler, Review, ta 18'inci yüzyılın başında, 1704'ten itibaren okurla buluşmuştur.
Ve 19'uncu yüzyıla damga vuran romanın Britanya'daki dev ismi Charles Dickens 1842'de ilk kez ABD'ye gelip New York'ta gemiden inerken limanda bugün en ünlü pop yıldızlarının mazhar olabileceği muazzam bir ilgi deryası ile karşılanmıştır.
Batı'da tarih böyle seyretmişken bu coğrafyada ilk gazete 1831'de, ilk roman 1871'de yayımlandı. Ama tabii ne kadar kitleselleşti o da ayrı bir konu ve sorun. Çünkü 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde Cumhuriyet'e intikal ettiğimizde nüfusumuzun yüzde 90'ı okuryazar değildi.
Bu şartlar altında bizim kitlesel anlamda bir yazılı kültür evremiz hiç olmadı dense yeridir.
Biz sözlü folk kültürden, yani âşık koşmalarından masal, efsane, destan dinlemelerden görsel kitle kültürüne, yani televizyon, video ve sosyal medyada seyre sıçradık.
Kitap-gazete-dergi ile toplumca ve topluca haşir neşir olamadan, yani okumanın 'olmazsa olmaz' olduğu bir tarihsel aşamadan geçmeden biçimlenmenin sonucu olarak, bir dönem "Boş vakitlerimde kitap okurum" diyen toplumsal ortalamaya dahi rahmet okuturcasına, "Ben kitap okumakla bir şey olunacağına inanmıyorum" diyen eğitim fakültesi öğrencilerimiz var bugün…
"Buraya kitap okumaya değil, diploma almaya geldik" diyen doktora öğrencilerimiz var.
Ve buna bağlı olarak da hiç şaşırtıcı olmayan şekilde, "İtinayla her tür doktora yazılır" diyen tez bürolarımız var!..
Eh, böyle bir ortamda bir 'modern-ruhaniyet simsarı' da çıkmış diyor ki "Kitabım var, tılsımlı! Satıyorum, kaçırmayın!.."
Burada anlaşılmayacak ne var?!..
115 baskı yapmış, yapsın… Toffler'i hatırlayın ve ömrü 115 gün sürerse, öpün başınıza koyun!..
Yukarıdaki tabloyu 'kitabın ipliğinin pazara çıkmışlık hali' olarak değerlendirmek mümkün. Bir de kitabın 'oyuncak' haline gelmişliği var ki o da 'spiritüel danışmanımızın' fantastik ve spektaküler (göze hoş gelir) 'tılsımlı kitap' atraksiyonu ile eşzamanlı şekilde karşımızda beliren 'Filozof Atakan' fenomeni…
Çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanlarının, pedagogların, psikologların 'en hafifinden' çocuk istismarı olarak tanımladıkları bu vahim ve hazin olayda da elbette biz yine kitabın başına gelenlere odaklı değdiriyoruz kâğıda kalemimizin ucunu…
Ne diyordu 'spiritüel danısman' hanımefendi bize: "Kitabımı alın, çünkü o tılsımlı…"
Tılsım, yetişkinin 'oyuncağıdır'.
Ve kanaatimce Atakan Kayalar olayında da kitap, 10 yaşındaki bu çocuğun 'oyuncağı' durumunda.
Atakan, kitapla 'oynayan' çocuk.
Onun kitaplara bu çocuksu düşkünlüğünden istifade edildi.
Okumaya, düşünmeye, düşündüklerini paylaşmaya düşkün insanlara 'entel'; onların bilgi-düşünce-yorumla yoğrulmuş performanslarına da 'entel-dantel muhabbet' denilmesini akla getirircesine, 'Filozof' etiketi eşliğinde benzeri yaklaşım da Atakan'a sergilendi. Hem 10 yaşındaki çocuğu övüyormuş gibi bir görüntü verip alttan alta bir eğlence malzemesi yapan hem de felsefeyi alabildiğine ucuzlatan bir vasatlık örneği şeklinde...
Sonuçta, bir kitabevinde kendi halinde 'kitaplarla oynayan' bir çocuğu aldılar, görsel kültür olanaklarını alabildiğine seferber edip onu bir medyatik sermayeye dönüştürerek 'tükettiler'.
Ve kitap, burada da tıpkı kendisine hayat veren denizlerden koparılıp kurutularak iğrenç bir şekilde duvarlara asılan deniz yıldızları misali, ölümüne aksesuarlaştırıldı.
Her iki halde de 'insaniyet' adına vahim teşhirlerin yanı sıra kitabın ölümüne şahitlik ediyoruz.
Ne yapalım, naçizane ve naifçe Atakan'a er geç ama 'oyuncak' niyetlne değil ilaç niyetine Toffler'in yazımız girişinde içinden bir parçayı paylaştığımız kitabını okumasını önerelim.
Toffler'in kitabından yukarıda aktardığım alıntıda yine de itiraz edebileceğim bir nokra var ama…
Toffler, "Bilginin hızla genişlemesi sonucu her kitap ortaya konan bilginin gittikçe daha küçük bir bölümünü iletir duruma düşmektedir" derken, parantez içinde "ne yazık ki bu kitap da" eklemesinde bulunarak kendi emeğine haksızlık etmiş bence.
Hâlbuki 1970'te yazdığı bu kitap hem bize sunduğu bilgi itibarıyla hâlâ gayet hacimli hem de aradan yarım asır geçmiş olmakla birlikte hâlâ taptaze, hatta hepimizden çok daha genç ve her daim genç kalarak nice asırları da devirecek mahiyette görünüyor.
O yüzden bu Alvin Toffler kitabı mutlaka alınsın, dikkatlice, sabırla, tane tane okunup hep başucunda tutulsun!
O, tılsımlı değil...
Ama 'tılsım-bozucu'!..