Yarışma-şovlardan bir yarar beklemek nafile. Ama Eser Yenenler'in performansı sayesinde 'Eyvah Düşüyorum' yine de kendini seyrettiriyor.
Artık ustalıktan da öte üstatlık dönemini yaşayan Yılmaz Erdoğan’ın rahle-i tedrisinden geçip memleket halini epeydir ‘çok güzel hareketler’le mizaha döken kuşak, şu aralar kendi kanatlarıyla uçmaya başladı. Sinemada da karşımıza çıkıyorlar, dizilerde de... Ya da biraz beklenmedik bir şekilde sanatsal duyarlılıktan çok parasal yoğunluğa ağırlık veren yerlerde. ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ kadrosunun seçkin ismi Eser Yenenler’in Star’ın yeni yarışma-şovu ‘Eyvah Düşüyorum’un sunucusu olarak belirmesi örneğinde oldu gibi...
Eser’e yakıştı mı? Hayır. Ama Eser, başarılı mı? Evet. Peki değerlendirmemiz ne? Kararsız. Niye? Açalım!..
Bilginin de her şey gibi endüstriyelleştiği, hatta haddinden fazla pompalanarak ‘atık’ haline geldiği bir dünyada, yarışma-şovlardan beklenebilecek bir yarar yok. Daha önce de ‘Canlı Para’, ‘Kim Milyoner Olmak İster’ üzerinden değerlendirdik. Gençliğimizin ‘Bildiklerimiz, Gördüklerimiz, Duyduklarımız’, ‘Hangisi Doğru?’ gibi yarışma programları gerçek anlamda ‘bilgi’yi yücelten, esas alan, değer kılan programlardı. Bu yarışmalarda kazananlara ansiklopedi hediye ediliyordu!
Şimdikiler böyle değil. Devir değişti. Bilgi artık araçsal. O yüzden de sorular vasat. Amaç, para. O yüzden rakamlar görkemli. İnsanlar yarışmaya bilgileriyle sivrilmek için değil mangırlarla buluşmak için itibar ediyor. Bunlar, çok seyrediliyor mu? Şu ara göstergeler hayır diyor. Peki yarışmacı olmak için izdiham var mı? Gözlemler evet diyor. Toplum, elektronik mühendisinden avukatına, ‘Aydınlık’ta çalışan gazeteciden din dersi öğretmenine kadar istekli mi yarışmacı olmaya? Görüntü evet diyor. Nihayet, ‘meslek’ten çok ‘meşhurluk’ arzusu mu hâkim? Hâkimlik sınavı ile aynı güne gelen program çağrısı karşısında sınava gitmek yerine ekrana çıkmayı tercih ettiğini söyleyen avukat yarışmacı, evet dedirtiyor.
Eser coşuyor
Eser’i ‘Eyvah Düşüyorum’da karşımda görünce bu çözümleme temelinde içim burkulmadı değil... Bu yazının başlığı o zaman ‘çaktı’ zihnimde. Ama... hem de kocaman bir ama!.. Eser, yarışmayı çatır çatır seyrettirdi bana. Çünkü benzerlerinde söz konusu olan tempo düşüklüğü, sıkıcılık, hatta ölgünlükten eser yoktu Eser’in programında. Onun eşsiz hazırcevaplığı, bir ‘komedi’ye dönüştürdü programı. Evet, başlangıçta biraz tutuktu, ama alıştı, rahatladı, giderek de coştu.
Peki mizah nerede? Kendisini ağırdan satmayı, abartmayı, şişirmeyi ‘Meşhuriyet Çağı’nın rüknü sayan memleket insanlarının kifayetsizce çuvallaması karşısında onları incitmeden ‘ti’ye almasında en çok... Bir özel ünversitede uluslararası ilişkiler okuduğunu, okul bitince sınavlara girip büyükelçi olmak için uğraşacağını söyleyen, lâkin bu memlekette yağmura ‘rahmet’ dendiğini bilmeyen genci ‘yerin dibine sokup’ (Yanlış anlaşılmasın! Platformu açıp düşürerek...) ardından da “Eveeet, Büyükelçimizi de gönderdiiik” dediğinde kahkaha kaçınılmaz oluyor. 20 küsur yıl çalışmış emekli tarih öğretmeni Osmanlı padişahlarının oğullarına ‘çelebi’ dendiğini bilemeyince “İnşallah öğrencileriniz izlememiştir” yorumu, ‘Meşhuriyet’e biat etmenin bedelini ödeyenlerin haline duyduğunuz hüznü neşeyle tatlandırıyor.
Kısaca Eser, ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ setini kurdu yarışmaya, götürüyor, belli ki daha da götürecek.
İyi de değer mi be Esercim? “Eh biraz erken oldu, ama yine de değer” dediğini duyar gibiyim!.. Tamam, maişet meselesi... Haklısın, ele güne gideceğine sana gitsin... Ama bu yeteneği oralarda harcama! Çok takılma! Bizi de oyalama!..
İzleyelim mi peki? Yarışma diye değil, ‘Eser Yenenler Şov’ niyetine, evet.